Arabadan inerken elimde buruşturduğum kartı iyice kavradım. Bu akşam yaşadığım şeyleri idrak etmekte zorlanıyordum. İçimde yükselip beni kavuran bir öfke boy göstermeye başlamıştı. Bu öfkenin niye alevlendiğini bile anlamıyordum.
Apartmanın önünde durup yukarı baktım. Kulaklarım mı uğulduyordu yoksa rüzgar mı esiyordu? Derin bir nefes almaya çalıştım ama boğazıma takılıp kaldı. Avucuma batan karta çevirdim gözlerimi. Belli belirsiz okuyabildiğim bir telefon numarası. Kartın kenarına bulaşmış kan lekesi son damla oldu.
Hızlıca birkaç adımda duvarın dibine ulaşıp, midemden yükselip duran bu dalgayı atmaya çalıştım. Ama dolan gözlerim ve kasılan kaslarım dışında görünürde hiçbir şey yoktu.
Kendimi toparlayıp boğazımı temizledim. Merdivenleri çıkarken ne kadar yorgun olduğumu fark ediyordum. Nihayet kapımın önünde dikilirken yanımda anahtarımın olmadığını hatırladım. Gözlerimi kapatıp, başımı kapıya yasladım. Neden böyle hissettiğimi bilmiyordum. O kadar... Kırılgan gibi. Böyle hissetmekten nefret ediyordum. Hala yumruk olan elimi kapıya vurdum.
Yarım saniye sonra kapı açıldı.
Toparlanıp geri çekilmeseydim neredeyse düşecektim.
"Abby?" Gözlerim abimin gözlerini bulunca gülümsemeye çalıştım.
"Selam, Dave."
Beni kendine çekip sıkıca sararken omzunun üzerinden Michael ve Calum'u gördüm. Endişeli ve şaşkın yüzlerle bana bakıyorlardı.
"Tanrım, sen iyi misin? O kadar korktum ki! Neredeydin? Bir şeyin var mı?" Dave beni kol mesafesinde tutup baştan ayağa incelerken sorularını yineleyip duruyordu.
"Dave ben iyiyim." dedim nihayet temasından kurtulup.
Boğuluyordum sanki.
"Üzerindeki kanlar da neyin nesi? Yaralandın mı yoksa?"
O söyleyene kadar farkına varmamıştım. Yutkunup koltuğa oturdum.
"Benim kanım değil." dedim kısaca. Michael yanıma otururken sessizliğini koruyordu.
"Luke denen çocuk bir arabaya binip gittiğini söyledi. Kaçırıldığını düşündü-"
"Dave!" İstemsizce sesimi yükseltmiştim. Gözlerimi ovuştururken iç çektim. "İyiyim dedim."
"Bundan böyle kurtulamazsın. Bana anlatmak zorundasın Abby! Ben senin abinim! Seni korumak benim gö-"
"Görevin mi?" Yeniden sözünü keserken ayağa kalktım. "Beni korumana ihtiyacım yok! Sana ihtiyacım yok!" Bunları söylerken ciddi olup olmadığımı bilmiyordum ama konuşan kesinlikle bendim. Çenesinin kasıldığını gördüm. Kafasının güzel olduğuna o kadar emindim ki.
"Doğru. Kendini koruyabilirsin değil mi? Belki de bu yüzden Rick denen herif seni bırakıp başkasına gitti, ha?" Sinirle onu ittirirken bağırdım.
"Kes sesini!"
"Ne oldu? Hoşuna gitmedi mi? Bu kadar ketum olmasan belki senin de bir ilişkin olurdu, değil mi küçük kız kardeş?"
Bunları ayık kafayla asla söylemeyeceğini biliyordum. Beni asla kırmazdı.
Benim de aklım başımda olsaydı ona asla yumruk atmazdım.
Afallayıp geriye giderken Michael aramızda belirdi. Dave'e saldırmak için yine hamle yaptım ama belime sarılan bir kol beni engelledi.
"Hey, Abby. Sakin ol!" Calum beni geri çekerken debeleniyordum. Michael'ın Dave'i evden çıkardığını gördüm. El yordamıyla bulduğum bir şeyi onlara doğru fırlattım ama çok geçti. Kapanan kapıya çarpıp parçalandığında bir bardak kırdığımı anladım.