5

572 45 33
                                    

Başımdaki korkunç ağrıyla uyandım. Akşamdan kalma gibiydim ve koltukta uyuduğum için bir yerlerim tutulmuş olmalıydı. Vücuduma başka bir ağrının hücum etmesini bekledim ama olmadı. Gözlerimi aralayarak etrafıma bakındım. Yatağımdaydım. Dave beni taşımış olmalıydı.

Başucumdaki saate döndüm. Öğleni geçmişti. Homurdanarak yattığım yerden kalktım. Çıplak ayaklarımı parkeye sürüye sürüye mutfağa doğru ilerledim. Evde kimse yok gibiydi. Yukardaki çekmeceden içinde hala kahve olmasını umduğum paketi çıkarıp makinenin haznesine boşalttım. Neyseki şansım yaver gitmişti. Yine de düğmesine basınca çalışmayan makine beni yanıltmadı. Sanki bir faydası olacakmış gibi birkaç kez daha bastım. Sonra vazgeçerek musluktan koca bir bardak su doldurup buzdolabında ağrı kesici aradım. Elime geçen ilk ağrı kesiciyi ağzıma atıp tüm suyu içtim. Kapağı kapatınca daha önce fark etmediğim notla karşılaştım.

"Annemi almam gerek. Bu sabah gelmiş. Uyanınca bana mesaj at. Seni seviyorum.
-Dave " 

Gözlerimi devirerek annemin her şeyden bihaber oluşunu umursamıyormuş gibi yaptım. Kendiyle her zaman fazla meşguldü.

Bardağı tezgaha gürültüyle bırakıp duş almak için banyoya gittim. Dün gece çıkardığım kanlı elbiseleri siyah bir çöp poşetine koyup orada bırakmıştım. Bir cinayet gibi. Midem bulanırken daha fazla bakmadım.

Düşüncelerin üzerimdeki sıcak suyla beraber akıp gitmesi için uzun süre banyoda kaldım. Nihayet parmaklarım buruşup banyo buhar dolunca askıdaki havluyu bedenime sararak çıktım. Saçlarımı hafifçe kuruladıktan sonra odama girdim.

Masanın üzerinde şarj olan telefonumu elime aldım. Donna dört kez aramış, yedi mesaj göndermişti. Olanları yeniden biriyle konuşacak olmanın ağırlığıyla derin bir nefes aldım. Bir kez Madie aramıştı. Muhtemelen uyanıp uyanmadığımı kontrol etmek içindi. Eksik bir şeyler olduğu hissini göz ardı ettim.

Telefonu şarjdan çıkararak yatağa oturdum. Dave'e bir mesaj gönderdim. Daha sonra Donna'yı aradım. İlk çalışta açtı.

"Abby!" Aşırı yüksek çıkan sesi yüzümü buruşturmama neden oldu.

"Hey," dedim daha kısık sesle.

"Tatlım, yanına gelecektim ama Michael Patron Bozuntusu Clifford bir sürü iş olduğunu söyleyip beni bir türlü rahat bırakmadı."

Sinirine gülümserken işin tamamen aklımdan çıktığını fark ettim.

"Merak etme birazdan ben geleceğim."

"Evet bir dene de seni kovayım." diye arkadan bağıran Mike'ı tekrarlamaya çalışan Donna'yı susturdum.

"Duydum, Donna."

"Bak zaten önemli değil. Akşam geliyorsun değil mi?" diye sorduğunda unuttuğum bir şey olup olmadığını düşündüm. Hem olsa bile hiç havamda değildim.

"Nereye?" dedim merakla.

"Ah, Mike sana söylemedi mi? Eski bir arkadaşları şehre dönmüş. Onun dönüşünü kutlamak için de birkaç kişi toplanıp akşam yemeği yapılacak. Onların evinde."

Hayır söylemedi. Çünkü gitmeyeceğimi bilirdi.

"Donna, sanmıyorum."

"Biliyorum, aşırı sıkıcı. Madie'nin muhteşem yemeklerini yedikten sonra senle içmeye çıkarız. Söz seni orda çok fazla tutmam." Israrı karşısında köşeli cevaplar vermek istemedim.  Neyseki çalan kapı imdadıma yetişti.

"Bunu sonra konuşuruz tamam mı? Gitmem gerek." diyip bana veda edişini dinledim ve telefonu kapattım.

Üzerimdeki bornoza bakıp iç geçirdim. Umarım içeri almam gereken biri değildir. Dış kapıya ilerleyip delikten bakınca bir demet çiçekten başka bir şey göremedim. Kaşlarımı çatarken kapıyı araladım. Başımı uzattığımda suratındaki çiçeği indiren kurye elemanı adımı söyledi. Onu onayladığımda önce elindeki çiçeği sonra imzalamam gereken kağıdı uzattı.

 Valentine. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin