26

303 35 45
                                    

"Ne söylersem söyleyeyim yine de fikrin değişmeyecek değil mi?" Calum bana hafifçe gülümserken. Barın önünde siparişini bekleyen Ashton'a baktım. Başımı iki yana sallarken ben de gülümseye çalıştım.

"Onun kötü biri olduğuna inanmıyorum, Cal. Sadece onların gölgesinde."

"Ordan çıkmayı deneyebilir." Odağımı Ashton'dan çekip ona yönelttiğimde omuz silktim.

"Belki deniyordur."

Harry'den haber alamadığım ve tırnaklarımı kemirmeye başlayışımın üçüncü gecesinde Ashton dikkatimi dağıtmak için Calum'un çaldığı bara gitmeyi teklif etmişti.

Her ne kadar evde kalmamızın daha güvenli olduğunu düşünse de ve bu teklifi istemeyerek yapsa da işte burdaydık.

"Sen neler yapıyorsun?" diye sordum konuyu değiştirmek için. Ashton elindeki şişeleri önümüze bırakırken yanıma oturdu. Calum onu görmezden gelmeye devam etti.

Bu iki adamı aynı masaya oturtmak aldığım en anlamsız kararlardan biriydi. Yine de aralarındaki gerginliğin beni etkilememesi için uğraşıyorlardı.

"Önümüzdeki hafta demir alıyoruz." Kaşlarımı çatarken sordum.

"Gidiyor musun?"

"Geçici bir süre. Bir arkadaşımın kovulmasını engellemek için onun yerine gidiyorum. Bir ay kadar sürer."

"Yelkenler fora demek? Kafa dinlemek için harika bir fırsat."

"İstersen sen de gel. Eminim bir şeyler ayarlayabilirim. Artı birim mutlaka vardır." Gözleri bir an yanımda kasılan Ashton'a kayınca tek kaşını kaldırdı. "Ya da artı iki."

Buruk ve biraz da zoraki bir gülüşle biraz düşündüm.

"Sanırım bir süre daha karada olmam gerek."

Camda ilerleyen yağmur tanesininin yolunu takip ederken aklımda dönüp duran düşünceden kurtulamıyordum.

Yarın babamı görecektim.

Hissettiğim duygu öngördüğüm hiçbir senaryoda yoktu. Yıllarca babamla bir gün, belki başka bir hayatta karşılaşırsam ne söyleceğimi nasıl hissedeceğimi düşünmüştüm. İşte şimdi oluyordu. Ama tahmin ettiğimden çok daha uzaktaydım.

Korkuyordum.

Ashton'ın kalın kolları belimi kavrayınca çoktan kaybettiğim su damlasından odağımı çekip belli belirsiz yansıyan silüetimize baktım.

Ashton'ın yeni uyandığını bağıran kıvırcık saçlarına elimi yerleştirdiğimde bana biraz daha sokularak yüzünü iyice boynuma gömdü. Kolları beni biraz daha kendine çekerken üzerimdeki tişörtünü buruşturdu.

"Uyuyamadın mı?" diye mırıldandı saçlarıma doğru.

"Biraz gerginim sadece."

"Bu çok normal." Hafifçe başımı sallarken bizi izlemeye devam ettim.

Ashton'la sanki tam da olmam gereken yerdeydim.

Ashton tam da olmam gereken yerdi.

Tüm o dehşete düşmüş halimi bir hiçmiş gibi sadece bana sarılarak yerle bir etmişti. Saçlarıma ve omzuma bıraktığı minik öpücükler beni öyle zayıf kılıyordu ki büyürken öğrendiğim tüm güç gösterilerini unutuyordum. Ama savunmasız hissetmiyordum. Aksine başıma hiçbir şey gelemez gibiydi. Bu hissi kaybetme korkusuyla bir sonraki cümlemi düşünmedim bile.

 Valentine. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin