23

333 32 14
                                    

"Hey," David'e iyice yanaşırken sesimi kısık tuttum. "Annemi biraz oyalar mısın?"

Bana şüpheli bir bakış attı.

"Benim çıkarım ne?" dedi gözlerini kısıp.

"Sana bir daha yumruk atmam?" Tatlı tatlı gülümserken dirseğiyle beni ittirdi. Saklamaya çalıştığı gülüşünü görünce ben de gülümsedim. Topuklarımın üzerinde dönüp balkona ilerledim. Yani Andrew'in sigarasını içtiği yere.

"Selam." Başımı uzatıp ona baktığımda o da bana döndü.

"Abigail." diye beni selamladı. Bir kez daha arkama bakıp annemin etrafta olmadığından emin olunca yanına adımladım. Başımla sigarasını işaret ettim. "Kötü bir alışkanlık." O da parmaklarının arasındaki sigaraya baktı. Tebessüm etti.

"Maalesef." Yanındaki ahşap sandalyeye otururken kelimelerimi seçmeye odaklanmıştım.

"Ben yemekte olanlar için tekrar özür dilemek istedim." Konuşurken gri duman geceye karışıyordu.

"Sorun değil, gerçekten. Seni anlıyorum. Öfkelisin. Zaten gençler her zaman öfkelidir." Alt dudağımı çiğnerken ellerimle oynadım. "Hem hakkın yok da değildi. O gece sana biraz sert çıkışmıştım." Başımı kaldırıp ona baktığımda gözlerinin daldığını gördüm.

"Babam-" Lafımı kesti.

"Baban benim arkadaşımdı, Abigail." Beklentiyle ona bakarken devam etti. "Senin doğduğun gece yanıma neredeyse ağlamaklı bir suratla gelmişti. Sana ya da annene bir şey oldu diye aklım çıkmıştı. Ama o bana dedi ki, Andrew, onu nasıl koruyacağım, o kadar küçük ki." Güldü. "Öyleydin de. Minicik doğmuştun."

Gülümsedim. Demek ki babamı sadece bir katil olduğu için tanımıyormuş.

"Ve bilmek istediğinin farkındayım. O zamanlar annen için böyle duygular beslemiyordum. Ama sonra tüm bu talihsizlikler oldu."

Talihsizlikler.

Baban birini öldürdü ve hapse girdi. Annense bir daha ondan hiç bahsetmedi.

"Aslında olaydan sonra bile annenle görüşmeme kararı aldık. Ama birkaç yıl sonra ikimizde bu yükün altında ezilmeye başladık."

Bana bunları çok daha önce anlatabilirdi. O gece beni o korkunç sorularla boğmak yerine bundan bahsedebilirdi mesela.

"Babam hakkında hiç konuşmaz." Derken başımı kapalı olan balkon kapısına çevirdim. Sesimdeki burukluğun tadı ağzımda acı bir tat bırakmıştı.

"Ebeveyn olmanın en boktan yanı." Yeniden ona baktım. "Doğru olduğuna inanıp hatalarımızda ısrar ediyoruz." Omuz silktim.

"Sen baya iyi iş çıkarıyor gibisin." Göz ucuyla bana bakıp kaşlarını kaldırdı.

"Oğlumu her gece bu tehlikeli sokaklara bırakarak mı? Üstelik bir polis olarak." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Hakkı vardı. "Mesele şu ki Abigail, bu işin doğası hata yapmak. İyi ebeveynler çocuklarının bu hataların bedelini ödemesini engelleyebilenler." Sigarasını küllüğe bastırıp iyice söndürürken yitip giden kıvılcımlara baktım.

Ona babamın ne zaman hapse girdiğini, hangi hapishanede olduğunu sormak istiyordum. Sonuçta davasına o bakmıştı. Cebimde titreyen telefonumu çıkarıp ekrana baktım.

Sanırım bir şey bulduk. Eve geldiğinde daha dikkatli bakarız. Seni bekliyorum. -Ash

Salak bir gülüşün yüzüme yayılmasını engellemek için dudağımı ısırdım.

 Valentine. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin