24

396 30 31
                                    

Caddeye bakan pencerenin kenarında otururken telefonumu bir kez daha kontrol ettim. Etrafıma bakınıp gergin bir şekilde tırnaklarımı masaya vurmaya devam ediyordum.

Şüphenin ve soru işaretlerinin ruhuma düştüğü o gecenin üzerinden iki gün geçmişti. Edward'a o akşam hemen mesaj atmıştım. Henüz on dakika bile geçmeden beni aramıştı. Ashton'ın bundan hoşlanmadığı her halinden belliydi. Her fırsatta bunu dile getirmekten de çekinmiyordu. Yine de elinden geldiğince yanımda olduğunu hissettiriyordu.

Edward şehir dışından döner dönmez benimle buluşacağını söylemişti. Bir türlü bitmeyen iki günün ardından nihayet onunla buluşacaktım.

Kendi evime yakın bir kafeye çağırmıştım onu. Ashton arabada yol boyunca bunun kötü bir fikir olduğuyla ilgili başımın etini yemişti.

Ona, Edward'la beraber konuşmayı teklif etsem de mantıklı tarafı beni kurtarmıştı.

Edward onu görür görmez ne olursa olsun kabul etmeyecekti zaten.

"Biraz rahatla, negatif enerjin her yere yayılmış."

Daldığım boşluktan beni hafifçe sıçratan sese döndüm ama o çoktan karşımdaki sandalyeye oturmuştu bile.

"Çok beklettim mi?" Başımı iki yana sallarken dediği gibi kasılmış olan vücudumu biraz geriye yasladım.

"Geldiğin için teşekkürler." Gülümserken gamzeleri kendini ortaya serdi. "Bu iki etti sanırım."

"İlkinde ben seninle konuşmak istemiştim. Ödeştik diyelim." diyerek omuz silkti. Gülümsemeye çalıştım.

"Senin anlattıklarından sonra biraz düşünmeye fırsatım oldu. Ve araştırmaya." Direkt konuya girişimle masaya yaklaşıp dirseklerini yasladı. Gümüş yüzüklü, uzun parmaklarını çenesinde gezdirirken dikkatini tamamen bana vermişti. "Ama daha fazlasını öğrenebilmek için yardımına ihtiyacım var."

Bu cümleyi kafamda kurarken bu kadar mahcup olacağımı düşünmemiştim. Belki de bedeniyle üzerimde kurduğu baskıdan dolayı biraz utanmıştım.

"Neye ihtiyacın var?"

"Sahte birkaç evrağa ve kimliğe." Gözleri kısılırken, yapmaya çalıştığım şeyin illegalliğini yeniden kavramaya fırsatım olmuştu.

"Neden?" Alt dudağımı çiğnerken gözlerimi kaçırdım. "Abigail?"

"Hapishanedeki bir mahkumla görüşebilmek için."

"Babanla mı ilgili?" Yeniden gözlerim yanmaya başladığında birkaç kez kırpıştırdım. "Nasıl bir kimliğe ihtiyacın var?" Ona yeniden baktığımda bana yardım etmeye gönüllü gibiydi. Biraz daha soru sorup beni bu kalabalık kafenin ortasında ağlatmamak iyi bir fikirdi sanırım.

"Aslında, iki tane kimliğe ihtiyacım var." Asıl soruların şimdi geleceğini bilerek kendimi hazırladım. Gözlerini kısarken kararlılığımı görmesi için ne kadar istesem de başka yöne bakmadım. İç çekip sandalyesine yaslanırken masadaki ellerini bacaklarına çarptı.

"Ashton." Başını sallayıp yüzünü çevirdiğinde ilk kez bunun iyi bir fikir olmadığını düşünmeye başlamıştım. "Ona sana söylediklerimi anlattın mı?" Hala bana bakmıyordu.

"Evet." dedim bir çırpıda. Bir eliyle alnını ovuştururken alt dudağını dişliyordu. "Bana güvenmemeni söylemiştim." Kendimi savunma ihtiyacı hissetmiştim.

"Sen ona nasıl güvenebiliyorsun?" Artık gözlerime bakıyordu.

"Çünkü bana yalan söylemiyor." Alaylı bir gülüş atıp başını iki yana salladı. "Ya da beni manipüle etmeye çalışmıyor." Bu kez saldırıya geçmiştim. Ani bir hareketle yeniden masaya yaklaştığında gözleri parlıyordu.

 Valentine. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin