2

730 43 25
                                    

Sessiz ve parlak koridorda yere oturmuş, soğuk duvarı sırtımda hissederken titreyen ellerime baktım. Baktığım yerde kan görmek benim için alışılmadık değildi. Ancak hiçbir zaman erkek arkadaşımın kanı olmamıştı.

Boğazımdan yükselen acıyı bastırabilmek için yutkundum. Ve bu bana gözyaşlarına maloldu. Ellerim kucağıma düşerken başımı geriye yasladım.

Babamı düşündüm. Üstünde başında başka birinin kanı olmasını en iyi o bilirdi. Burada olup bana ne yapmam gerektiğini söylemesini o kadar çok istedim ki. Bunu tüm hayatım boyunca istemiştim. Yanımda olmasını.

"İyi misin?" Hafızamda henüz yer etmiş sesin sahibine döndüm. En azından gözlerimi açtım. "Biliyorum. Aptalca bir soru."

Yanıma oturup sağ bacağını kendine çekip kolunu üzerinde dinlendirdi. İç çekip diğer elinin iki parmağıyla gözlerini ovaladı. Hareketlerini takip etmek zihnimi durgunlaştırdı. Nihayet düşünebilmeye başladım.

"Ben Ashton, bu arada." diyerek bana döndü. Hiç tepki vermeden hızlıca sordum.

"Telefonunu kullanabilir miyim Ashton?"

Kaşlarını kaldırarak bir saniye bana baktı. Sonra hemen ceketinin iç cebine uzanarak telefonunu çıkardı. Bana uzattığı telefonu alarak olduğum yerden kalkıp hastanenin çıkışına doğru ilerledim.

Oradan oraya koşan insanları izlerken kendimi görünmez hissettim. Nihayet dışarı çıkınca soğuk havanın ince gömleğimin içinden tenimi sıyırması beni titrese de ihtiyacım olan buydu. Kendime gelmeliydim. Oksijenin tadını çıkarıp birkaç derin nefes aldım. Rüzgarda dağılan saçlarımı düzeltmeye zahmet bile etmedim.

Telefonun ekranını açınca karşılaştığım otuzlu yaşlardaki kadınla göz göze geldim. Güzel bir kadındı. Kendimi birinin özel hayatını işgal ediyormuş gibi hissettim. Hemen telefonu çevirmek için tuşları açtım. Çok düşünmeden yazdığım numarayı aradım.

Bir süre telefonun çalmasını dinledim. Sonra telesekretere düşmesini.

Pekala, bu kadar acil olan her neyse mesaj bırakabilirsin. Bilgin olsun bunları dinlemiyorum bile bay bay!

Bu durumda bile gözlerimi devirmeme sebep olabiliyordu. Açmayacağını bile bile aramam benim hatamdan başka bir şey değildi. Ama şuan bunu kafama takamazdım.

Başka bir numara çevirdiğimde bu defa uzun beklemeyeceğimi biliyordum.

"Hey! Senin randevuda olman gerekiyordu."

Titreyen dudaklarımı birbirine bastırarak burnumu çektim.

"Sen iyi misin? Bir şey mi oldu?" Endişeli sesi beni daha güçsüz kılıyordu.

"Bir saldırı oldu Michael." diye fısıldadım.

"Ne!?" Bir şeylerin düştüğünü duydum. "Ne oldu? İyi misiniz? Tanrım!" Arkadan Madie'nin sorularını da duyuyordum. Ama cevap vermek için öyle yorgundum ki.

"Rick vuruldu. Hastaneye gelebilir misiniz?" dedikten sonra Michael'a hastanenin adını söyledim. Ve kapattım.

Kendimi ayakta tutmaya çalışıyordum. Ama olanlar gerçek dışı geliyordu. Ve kaldıramayacağımı hissediyordum. Bir süre hastanenin kapısında dikilip soğuğun içime işlemesine izin verdim. Zihnimi donduruyordu. İçeri girip çıkan insanları izledim. Doktorların sigara molalarını, sedyede gelen birkaç hastayı. Tekerlekli sandalyeyle çıkanları. Sürekli şikayet eden hemşireleri.

İçeride ölümle mücadele eden benim sevgilim değilmiş gibi kendimi soyutlamaya çalıştım. Ta ki elimdeki telefon titreşinceye kadar. Ekrana bakınca "Balım" yazısını gördüm.

 Valentine. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin