Elis şoka girmişti. Faltaşı gibi açılmış gözlerini Tunç'un suratından çekemiyordu. Bu gerçek olamazdı! Çok ani olmuştu ve gerçek olamayacak kadar güzeldi.
"Rüya görmediğimden emin miyiz?" diye sordu. Sorusunun üstünden bir saniye bile geçmeden kolu, sanki çimdik atılıyormuşçasına bir acıyla sızladı. Elis, o tarafa bakınca dağılan bir toz bulutu gördü. Çimdiği Tunç atmamıştı. "Aklımı kaçırmak üzereyim!" diye bağırdı.
Tunç, hayran hayran baktı kızın şaşkın suratına. Dayanamayıp saçını okşadı ve rahat bir tavırla:
"Sen zeki ve güçlü bir kızsın. Ayrıca gördüğüm en hayalperest insanlardan birisin. Bence bu garip apartmanın sırrını kaldırabilirsin." dedi. "Rüya görmediğine göre artık sorumu cevapla!" diye de ekledi muzip bir tavırla. Elis'in yanakları al al oldu.
"Çıkmak derken sevgili olmayı mı kast ediyorsun?"
"Evet." dedi. Normalde olsa kızın bu haliyle dalga geçerdi ama sabırsızlanmaya başlamıştı ve düzgün bir cevap almak istiyordu. Aniden Elis, Tunç'a sarılıverdi:
"Çıkabiliriz bence. Yani sevgili olabiliriz demeye çalışıyorum!" dedi heyecanla. Tunç, kollarını kız arkadaşının küçücük gövdesine dolarken kızın heyecandan titrediğini fark etti. Ağzı kulaklarına vardı:
"Elis, sen benden hoşlanıyor muydun yoksa?"
"Hoşlanmasam neden kabul edeyim ki?"
"Hoşlanmadan kabul eden insanlarla da tanıştım."
"Ben salak mıyım, niye hoşlanmadığım biriyle vakit kaybedeyim?" diye çıkıştı Elis. Kulağa saftirikçe gelen bu çıkış, karşısındaki genci mest etti. Tunç, kızı kucaklayıp etrafında döndürmeye başladı:
"Elis, sen çok sevilesi bir insansın; hatta tapılası birisin ve ben sana hastayım!" diye bağırdı Elis'in kahkahalarının arasından. Başı dönene kadar Elis'i döndürdü. En sonunda yorulup kenara yığıldılar. Yine de bir süre daha kahkaha atmaya devam ettiler.
Sonunda soluklanabildiklerinde tuhaf bir sessizlik oldu. Elis duvara bakıyor, Tunç da Elis'in yüzünü inceliyordu. Kızda kusur bulmak neredeyse imkansızdı. Belki Elis'e objektif bakmıyorumdur, belki de sadece bana olağanüstü güzelmiş gibi geliyordur diye düşündü Tunç. Gerçi umrunda değildi. Elis sadece güzel bir yüzden ibaret kızlardan değildi, çok daha fazlasıydı. Böyle biriyle çıkmak büyük şanstı. Karma veya Allah Tunç'u ödüllendiriyor olabilir miydi? Hatırlamadığı bir anda büyük bir iyilik yapmış olmalıydı herhalde.
Birden Elis sessizliği bozdu:
"Duvara şunu kim çizdiyse geleceğin sokak sanatçısı." Tunç omuz silkti:
"Onu çizen şimdinin galeri sanatçısı. Bunu çizdiği yıllarda ünlü değildi, sonrasında parladı gitti."
"Onu tanıyor musun?" diye sordu Elis şaşkınlıkla. Tunç başını salladı:
"Evet. Benden beş yaş büyük. Bir gün bu civardaki esnaftan birilerini kızdırmıştım. Sekiz - dokuz yaşlarında salak bir çocuğum, niye ciddiye alıp kovaladılarsa artık! Kaçarken bu ara sokağa girdim. Bahsettiğim çocuğu resim çizerken gördüm. Büyük küçük demeden herkesin akıllı veya aptal olabileceğini düşünürdü, beni akıllı bulmuş olacak ki arkadaşlık etmeye değer gördü. Şimdi İstanbul'da, bir yandan üniversite okuyor bir yandan da resim yapmaya devam ediyor. Sosyal medya hesabını görmen lazım, tamamen çalışmaları hakkında. Açtığı galeriler, gezdiği yerler, çizimlerinin bitmiş halleri..." Tepkisini görmek için Elis'e baktı. Kızın gözleri parlıyordu, imrendiği belliydi.
"Keşke ben de öyle olabilsem. Sanmıyorum vakit bulabileceğimi. Bizimkiler çok baskıcı, ille de tıp fakültesi okumamı istiyorlar."
"Umutsuzluğa kapılma. Aynı senaryoyu sadece sen yaşamıyorsun. Belki de binlerce genç doktor olmaları konusunda aile baskısı görüyordur. Ne istediğin konusunda net ol ve asla taviz verme. Bu hayatı yaşayan sensin." dedi olabildiğince yumuşak bir tonda. Elis sinsice sırıttı:
"Hiç ilgim yok diyemem aslında. Sorun şu ki kendimi tanıyorum Tunç, ben tembelin tekiyim. Altı yıl nasıl tıp fakültesi okuyayım? Yoksa güzel meslek, ilginç yanları var." dedi Tunç'a meydan okurcasına. Neden birden hırslandığını anlamak mümkün değildi fakat Tunç, bunu sorgulayamayacak kadar çok eğleniyordu kızın bu haliyle.
"Tıp okursan Da Vinci gibi olabilirsin tabii. Hem tıpçı hem ressam!" diye dalga geçti. Elis, gözlerini devirip oğlanın omzunu şakacıktan yumrukladı.
Ezgi'yle Pınar'ın bahsettiği bu olmalı, diye düşündü Tunç. Hem arkadaş, hem sevgili; hatta sevgiliden önce iki yakın arkadaş... Hiçbir zaman yaşamamıştı öyle bir ilişkiyi. Evet, zamanında Elif ile de arkadaşlık ederek başlamışlardı ama şimdiki arkadaşlığın yanında ahbaplık gibi kalıyordu eskisi.
"Elis?"
Kız arkadaşı dönüp ona baktı sorar gibi. Tunç devam etti:"Bence burada senin elinden çıkma bir resim de olmalı. Bu duvarlarda..."
"Yanımda boya getirmedim ki." dedi Elis safça. Bir an Tunç kendini tutamayıp kıkır kıkır gülmeye başladı.
"Ya sen ne kadar tatlısın öyle! Perilerin uçtuğu yerde boya aramana gerek var mı sandın cidden?" diyip yanaklarını sıkıştırdı kızın. Elis, gözlerini devirdi:
"Peri olduklarını nereden bileceksin? Onlar tozdan şeyler..." Tunç, kızın sözünü kesti:
"Ben onlara peri diyorum ve muhtemelen biraz sonra olacakları görünce sen de peri diyeceksin." dedi bilmiş bir ifadeyle. "Çünkü dileklerini yerine getiriyorlar."
"Öyle olsaydı şu an istediğin her şeye sahip olurdun." dedi Elis, tek kaşını kaldırmıştı. Tunç sırıttı:
"Hayır, ufak tefek dilekleri gerçekleştirmekten bahsediyorum. Şimdi sana boya lazım, kibarca sorsana verebilirler miymiş?" dedi yaramaz bir gülücük atarak. Elis ona şüpheyle baktı. Hiç inandırıcı gelmemesine rağmen denemeye karar verdi.
"Bana bir fırça ve yağlı boya verir misiniz?" diye sordu ürkekçe. Biraz bekledi fakat hiçbir hareketlilik olmadı. Tunç'a dönüp bilmiş bilmiş baktı:
"Ben sana demiştim öyle bir şey olmayacağını." derken bir yandan da saçlarını geriye atıyordu havalı olmaya çalışır gibi. Tunç hiç istifini bozmadan arkada bir yeri işaret etti:
"Oraya baksana."
Elis, arkasına dönüp baktığında çeşit çeşit fırçaları ve her ana rengi barındıran yağlı boyaları görünce şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kaldı. Tunç, ona bakınca tekrar katıla katıla gülmeye başladı - zaten kızın yanındayken ikide bir gülüp duruyordu.
"Ee, ne çizmeyi düşünüyorsun?" diye sordu sakinleşince. Elis, cevaplamadan önce uzun uzun boşluğa baktı. Düşünüyor gibiydi.
En sonunda karar verip konuştu:"Bugün sevgili oluşumuzun şerefine çok romantik bir şey çizeceğim." Tunç, tek kaşını kaldırdı:
"Neymiş o çizeceğin?"
"Öpüşen kuğular!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evren Polisleri
Fantasy"...Peki ya ayak işleri? Dilekleri gerçekleştirmek, insanları birbirine âşık etmek, akarsuların akışını denetlemek, çılgın rüyalar görmenizi sağlamak, demir eksikliği olan çocukları sıva yemeye yöneltmek, çok sevdiğiniz yazarın aklına kuvvet verip h...