Bölüm 27

90 13 29
                                    

Tunç, içinde bulunduğu duruma katıla katıla gülmemek için kendini zor tutuyordu. Çok değil, bundan iki yıl önce omzunda ağlayan, sevgilisinden yeni ayrılmış bir adet Burak'ı teselli edeceğini söyleseler gülüp geçecek olgunluğu gösteremezdi bile, daha ziyade küfrederdi. Şimdi ise tam olarak bunu yapıyordu.

"Sakin ol, tamam. Ağlama demeyeceğim ama Allah aşkına yavaş ağla, omzumu sümükle kapladın," diye mırıldandı yavaşça. Burak'ın duyduğundan şüpheliydi zira çocuk hüngür hüngür ağlamakla meşguldü. Tunç, yavaşça arkadaşının sırtını okşadı.

"Çok belliydi biliyor musun? Ne kadar aptalım ya! O kadar belliydi ki... Sanırım insan sevince görmezden geliyor," diye bağırdı Burak hıçkırıklar arasında.

"Tabii ki," dedi Tunç. "İnsan sevdiği zaman o kadar çok şeyi görmezden geliyor ki. Hem inan bana gayet gerçekçiydin, Elif'ten hiçbir zaman olağanüstü, mükemmel, dünyalar güzeli bir kızmış gibi bahsetmedin mesela."

"Yeterince gerçekçi değilmişim demek ki! Düzeldiğini sanmıştım biliyor musun? Hatta düzeldiğini bile değil; sorunun tamamen sende olduğunu ve bana aynı şeyi yapmayacağını düşünmüştüm," dedi laflarının sonuna doğru biraz sakinleşerek. Tunç, yavaşça ağlayan arkadaşının kollarından sıyrılıp onunla karşı karşıya geldi ve yüzüne baktı:

"Sorunun tamamına yakını bendeydi zaten. Senin anlayamadığın şey şu, sorunsuz insan yoktur. Bak, ben Elif'i arkadaş olarak severdim, kafa dengi olduğunu düşünürdüm ama çıkmaya başladığımızda ilk fark ettiğim şey sorunlarını açık konuşarak halledemediğiydi. Yalnız kalmaktan mı korkuyor nedir, her zaman yedek bir planı var. Benimle çıkarken arızalı davranışlarımı yüzüme vuracağına her zaman işler yolunda gidiyormuş gibi davrandı ve arkamdan seninle yakınlaştı, şimdi de aynısını sana yapmış. Bu kadar şaşırmana gerek yok." Burak, kırgın ve üzgün bir ifadeyle Tunç'un gözlerinin içine baktı:

"Ben bunu hak edecek ne yaptım ya? Köpek gibi sadıktım ulan, istemediği hiçbir şeyi yapmadım, istediği çoğu şeyi yaptım, üstüne üstlük kendimi biraz yontup romantik olmayı bile denedim ya! Ben bunu hak edecek ne yaptım söyler misin bana?"

Tunç, arkadaşının bu git gide keder batağına saplanan halinden zaten sıkılmaya başlamıştı. Yaklaşık beş gündür saatlerce aynı şeyleri dinleyip duruyordu. Burak aynı şeyi döndürüp döndürüp tekrar anlatmaktan yorulmuyor olabilirdi ama Tunç artık bu arabesk serzenişlerden sıkılmaya başlamıştı ve bıkkınlıkla sövdü:

"Hakkını da sikeyim sadakatini de amına koyayım! Ben çok mu hak etmiştim geri zekalı? Tamam belki Elif'in biraz hakkı vardı ama ya sen? Tutup benim arkamdan iş çeviriyorsun, ben de günlerdir gavat gibi saatlerce seni teselli ediyorum, yeter artık be!" Burak, bir çita hızıyla toparlanıp göz yaşlarını sildi ve avını parçalamaya hazırlanmış panter moduna geçti, Tunç'a belasını bizzat kendi verecek gibi bakıyordu:

"Şerefsiz! Bu kadar zamandır omzunda ağlıyorum, iki yüzlü gavat seni! Benim ulan asıl gavat! Sevdiğim kızı kankama yar ettim, bağrıma taş bastım, ne yapsaydım?" Tunç da çirkefleşmiş, kavga etmek için gerekli olan ruh haline kolayca bürünmüştü:

"Etmeseydin, Allah Allah. Hatta keşke sana da yar olmasaydı, bıktım yemin ediyorum. Bu kızın her seferinde daha beter bir kazığıyla karşılaşıyoruz. Keşke bir sonraki kazığı Elis'e çaksa da Elis bana koşa koşa gelip 'Haklıymışsın aşkım, Elif tam bir orospuymuş, kusura bakma haydi barışalım,' dese!" Tunç, bağırmaktan nefes nefese kalmıştı. Burak ise gözlerini kocaman açmış, ne diyeceğini bilemez hâlde Tunç'a bakıyordu. Birkaç metre ötelerindeki beş teyzenin aynı anda "cıkcıkcık" sesleri çıkarmaya başlamasıyla aniden histerik bir şekilde, orangutan gibi dizlerine vura vura gülmeye başladı. Tunç ise çileden çıkmıştı:

Evren PolisleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin