Medya: Sting - Fortress Around Your Heart
UYARI: Bölüm sonu diyaloglarının kendi dini görüşümle alakası yoktur. Bu hikayenin geçtiği evren için gerekli bir ayrıntıydı.
Aslında Tunç'un Fatih'i döveceği falan yoktu fakat Fatih elbette bunu bilmiyordu. Nereden bilecekti ki? Elis ona eski sevgilisinden çok fazla bahsetmemişti, sadece aralarında yaşanan tatsızlıkları anlatmıştı. Bu yüzden de Fatih sanıyordu ki Tunç öfkeli, saygısız, kasıntı, şımarık bir piçti. Halbuki Tunç öyle kolay kolay şiddete başvuramayacak kadar korkaktı, canı da pek tatlıydı. O zamana kadar hayatında sadece bir kez kavga başlatmıştı. Zaten kavga Tunç'un neyine? İçten içe ağlak bir velet olduğunu gizlemeye çalışırken insanlara sevimsiz görünürdü o, belki de bundan dolayı onu yeterince tanımayanlar sert mizaçlı olduğunu düşünüyorlardı.
Fatih de karşısındaki çocuğun çok öfkeli baktığı kanaatindeydi. Oysa Tunç o kabız olmuş gibi görünen yüz ifadesini, o an ağlaya ağlaya "Ama ben Elis'e öyle demek istememiştim," diye bağırmamak için kendini zor tuttuğundan yapıyordu.
Fatih, karşısındaki gencin kendine öldürecek gibi bakmasından hoşlanmamıştı, sendeleye sendeleye kaçmaya başladı. Bir an hazırlıksız yakalandığı için duraksamış olsa da Tunç'un da onun peşinden koşması uzun sürmedi.
"Beklesene," diye bağırdı Tunç onun arkasından. "Elis nerede?" Fatih koşmakta zorlansa da kendini tutamayıp cevap verdi:
"Bilsem sana mı sorardım, geri zekalı!" Cevap vermek için duraksaması, Tunç'un onu kolundan yakalamasına sebep olmuştu. Fatih onu sertçe ittirdi ama anca bir adım kımıldatabildi.
"Yahu niye kaçıyorsun? Yiyeceğiz sanki," diye bağırdı Tunç sabırsızlıkla. Tekrar kaçmasın diye Fatih'in koluna sıkı sıkı yapışmıştı. İkisinin arasına giren Atakan olası bir tartışmayı engellemiş oldu:
"Allah aşkına git, istediğini yap Tunç! Çocuk ayakta zor duruyor, Elis'in yerini nereden bilsin," diye sitem etmesi kuzeninin fırlayıp canının istediği yöne gitmesi için yeterli olmuştu. Atakan başını kaldırıp karşısındaki kolonun konumuna bakınca - harf ve sayılardan oluşan bir konumlandırma sistemi vardı bu sütunların - Elis'in resimlerinin azıcık ötesinde olduklarını fark etti ve içinden sövdü. Burak onu gebertecekti. Fatih'e döndü:
"Bu halde ne kadar uzağa koşabilirsin?"
Tunç, sütunun sonundan döner dönmez donakaldı. İşte, birkaç metre ötede, tüm ihtişamıyla orada duran zarif genç kızı görüyordu. Arkası dönüktü ve uzun, dalgalı saçlarını kızıla boyatmıştı - muhteşem bir tondu bu, dip boyası da gelmediği için sanki saçları doğal kızıl gibi duruyordu - ama Tunç yine de görür görmez onu tanımıştı. Silüeti değişmemişti; üstünde uçuk mavi, payetli, tüm vücudunu saran, dizinin bir karış üstünde biten halter yaka bir elbise vardı. Ten rengi, sade bir topuklu ayakkabı giymişti, ortamdaki diğer kadınlardan birazcık daha şıktı. Karşısında duran ablasıyla hararetli hararetli konuşuyordu, Melisa da iyi giyinmişti.
Yanaklarındaki kanın çekildiğini ve kalbinin gümbür gümbür atmaya başladığını hissetti Tunç. 2 yıldır onu görmüyordu. Daha Elis arkasını dönmemişti ama şimdiden Tunç'un eli ayağı birbirine dolanmıştı. Yerinden kıpırdayamıyor, derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalışıyordu ama nafile, dokunsan ağlayacak gibiydi. Melisa'yla göz göze geldiler.
Melisa, Tunç'a güven veren bir bakış attı. Hararetli konuşmalarının sebebi tam da bu çocuktu işte, kardeşini ikna etmeye çalışıyordu Melisa. Elis için sürpriz olmayacaktı birazdan eski sevgilisini görmek.
"Neden böyle bir şeye karar verdin," diye sordu en sonunda Elis, siniri biraz geçmişti. "Diğerlerini anlıyorum ama seni anlamıyorum. Sen Tunç'tan nefret edersin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evren Polisleri
Fantasy"...Peki ya ayak işleri? Dilekleri gerçekleştirmek, insanları birbirine âşık etmek, akarsuların akışını denetlemek, çılgın rüyalar görmenizi sağlamak, demir eksikliği olan çocukları sıva yemeye yöneltmek, çok sevdiğiniz yazarın aklına kuvvet verip h...