Kusura bakmayın gençler, her hafta atmak isterdim ama üniversite başladı ve ben yatılı okuyorum, hem de tıp fakültesi! Yine de yazmak benim için hobi, o yüzden elimden geldiğince sık bölüm atıyorum. Bu arada söylemeyi unuttum, wattys uzun listesindeydi Evren Polisleri 😄
"Bence Elif'le Burak'ın durumunu kullanarak da dram yaratabiliriz," dedi MP-399. "Hatta belki de Elis kendi dramını kendi yaratır," diye de vurguladı ardından.
Kendi dramını kendi yaratır mıydı gerçekten? Görünüşe bakılırsa pek de imkânsız sayılmazdı. Kızcağız, arkadaşının ve sevgilisinin birbirlerine karşı kanlı bıçaklı olmasını sindiremiyordu. Elif'in de Tunç'un da haksız olmadıklarından emindi, mutlaka ortada bir yanlış anlaşılma vardı.
Elif, Tunç'la çıkarken Burak'tan hoşlanmıştı fakat ille de suçlu olmak zorunda değildi. Belki de aldatmamıştı, söyleyemeden yakalanmıştı, olamaz mıydı? Elis, bunları düşünerek çözüm yolu aramaya çalışıyordu. Lâkin bildikleri o kadar kısıtlıydı ki erkek arkadaşına gidip Elif'i savunmaya kalksa ne anlatacağını bile bilmiyordu.
Çok büyük talihsizlik, diye düşünüyordu. Yeni başladığı bu okuldaki yakın arkadaşlarından biri, Tunç'un eski kız arkadaşıydı. Üstüne üstlük kavga ederek ayrılmışlardı! Evet, Elif gayet sakin ve ılımlıydı çocuğa karşı, her ne kadar aralarında çirkin olaylar geçse de ama Tunç'un nefretle dolduğu bariz ortadaydı.
Durum böyleyken işin içinden çıkmak imkânsız gibiydi ama yine de Elis denemek istiyordu. Çünkü Tunç, bu saçmalık yüzünden en yakın arkadaşını kaybetmişti. Dışarıdan bakıldığında neşeli, vurdumduymaz, herkesle şakalaşan çocuktu belki ama aslında çok yalnızdı. Etrafında dost diyebileceği kimse yoktu ve Elis, Ezgi'yle Pınar'a da hiç güvenmiyordu.
Kızlar, çok kafa dengi ve sevimlilerdi. Yine de Elis'in içinden bir ses onlarda tuhaf bir şeyler olduğunu söylüyordu. Bazen garip deyimler kullanıyorlar ya da sadece ikisinin güldüğü espriler yapıyorlardı. Tuhaf olan bu değildi; elbette uzun zamandır arkadaş ve sevgili olan iki insanın kendilerine özel deyişler oluşturmaları normaldi fakat işi tuhaf yapan, böyle özel anlardan sonra etrafa gergin, paranoyak bakışlar atmalarıydı.
Sanki aralarında gizli bir sır vardı ve Elis, büyük sırlardan hoşlanmazdı. Hem, eğer Tunç arkadaşlıklarında üçüncü tekerlek değilse ve kızların dostuysa onun da büyük sırları bilmesi gerekirdi. Elis'in gözlemlediğine göre kızlar, belli belirsiz de olsa Tunç'u dışlıyorlardı ve kızcağız bu duruma içerlemişti.
Tunç'un diğer arkadaşlıkları oldukça yüzeyseldi. Birlikte basketbol veya müzik konuşmaktan, şakalaşmaktan ileri gidemiyorlardı. Kendine çok yakın hissettiği bir kuzeni vardı; çocuk, amcasının oğluydu fakat onlar İstanbul'da yaşadığı için faydası yoktu.
Elis, kesinlikle Tunç'un sorunlarını çözmek istiyordu ve bu, MP-399'un ekmeğine yağ sürmek demekti. Tunç, henüz Burak ve Elif'in hikâyesine mantıklı bir bakış açısıyla yaklaşacak olgunluğa erişememişti ve Elis konuyu açtığı anda çocuğun patlayacağından emindi MP-399. Bir şey yapmasına gerek bile kalmayacaktı belki de, çünkü Elis'i gözlemliyordu ve kız git gide daha da kesinleştiriyordu kararını.
Elif ile bir kafede oturuyorlardı, günlerden cumartesiydi ve Elis, biraz sosyalleşmek, dışarı çıkıp hava almak istemişti. Yanlarına okuldan birkaç ortak arkadaşlarını da çağırmışlardı fakat gelen olmamıştı çünkü yazılıların başlamasına bir hafta kalmıştı, herkes ders çalışıyordu.
"Burak da geliyor mu," diye sordu Elis. Elif, başını yukarı kaldırıp cıkladı:
"Hayır. Burak inektir biraz, ders çalışıyordur. Hem sen bugün Tunç'la buluşmayacak mısın?" Merakla sormuştu, bu yüzden Elis tek kaşını kaldırdı:
"Buluşmayı düşünmüyordum ama..." Elif, şaşkın bir ifadeyle lafını kesti:
"Nasıl ya, Tunç seni her hafta sonunu birlikte geçirmeye zorlamıyor mu?" Şaşırma sırası Elis'teydi. Tunç, şimdilik kızı hiçbir şeye zorlamamıştı. Yüzünü buruşturup hiçbir şey anlamadığını belli edercesine incelmiş sesiyle sordu:
"Neden zorlasın ki?"
"Bilmem. Biz çıkarken sürekli birlikte gezmek isterdi." Elis, yüzünde kıskançlık belirtilen bir kıpırtının oluşmaması için kendini zorladı. Olabildiğince sakin bir ses tonuyla:
"Biz komşuyuz ya, zaten birbirimizi sürekli görüyoruz. Belki ondandır," dedi. Rahatsız olmuştu. Bir yandan da içten içe kendini komik buluyordu, bundan bir ay önce sevgilisini kıskanan bir kıza dönüşeceğini söyleseler kıçıyla gülerdi. Şimdiyse Tunç'u sahiplenmişti ve ister istemez kendini Elif'le kıyaslıyordu.
Elif, hoş bir kızdı. Aşırı güzel bir yüzü olmasa da manken gibi bir fiziği vardı ve boyunun uzun oluşu da ona ayrı bir hava katıyordu. Ayrıca zarif bir sesi vardı ve onu konuşurken dinlemek güzeldi.
Elis ise minyondu ve zayıf olmasına rağmen kalçası büyüktü. Üstelik sesi de çocuk gibiydi, çizgi film dublajı yapabilirdi istese. Tunç'un onu, eski sevgilisiyle kıyaslıyor olabileceği ihtimali onu sinirlendiriyordu çünkü kendisini Elif'le kıyaslandığında yetersiz hissediyordu.
Sıkılmıştı, bunları düşünmemek için konuyu değiştirdi:
"Ben Tunç'la konuşmak istiyorum. Bence boş yere küsmüş, olayın aslını bilirse barışır. En azından Burak'la barışır." Elif, gözlerini kocaman açıp haykırdı:
"Sakın öyle bir şey yapma! İlişkini mahvedersin. Tunç seni hayatta dinlemez, bir kere inada bindirdi zaten durumu. Bu saatten sonra kendi kendine sakinleşip konuşmak istemezse senin anlatman hiç işe yaramaz." Elis, dudaklarını aşağı sarkıtıp ellerini göğsünde kavuşturdu ve mızmızlandı:
"İyi de neden dinlemesin ki? Sonuçta yanlış anlaşılma olmuş, düzeltmek gerekmez mi?" Elif, bacak bacak üstüne atıp bilmiş bilmiş konuştu:
"Bak, o dediğin biz kızlarda işe yarar. Erkekler maalesef öyle değil, onların egosu var. Biliyorum, şimdilik anlayamıyorsun ama Tunç da çok egoist biri, tamam mı? Anlamadan, dinlemeden aldatıldım diye komplekse girdi ve eğer konuyu ona açacak olursan seni de tersler, aranız bozulur. Ayrıca Tunç sihirli bir şekilde mantıklı düşünmeye başlasa bile Burak kabul etmez çünkü çok kızgın. Barışmaları için önce ikisinin de sakinleşmesi gerek."
Elis, bunu çok mantıksız buluyordu. Neden kimse durup birbirini dinlemiyordu ki? İletişimsizlik yüzünden Tunç, en yakın arkadaşını kaybetmişti ve Elif de durumu düzeltemeyeceklerini söylüyordu!
Konuyu tamamen kapatıp havadan sudan konuşmaya devam ettiler. Oturdukları kafe çok güzeldi, ahşaptan, eski görünümlü masa ve sandalyeler vardı. Sahaftan alındığı belli olan eski, ciltli kitapları ahşap raflara dizmişlerdi ve müşteriler alıp okuyabiliyordu. Duvarlar, resimlerle süslenmişti ve tabloların çoğu soyuttu.
Elis, biraz sakinleşip muhabbet ederken, bu hoş ortamın tadını çıkarmaya karar verdi.
Her ne kadar Tunç'u düşünmemeyi denese de aklının bir köşesini işgal ediyordu çocuk. Neden Elif'in anlattığıyla Elis'in deneyimlediği farklıydı ki? Onda mıydı sorun yoksa Elis mi gözünün önündekini görmüyordu? İnsanların yedisinde neyse yetmişinde de o olacağını söylerdi annesi ve Elis de aksini kanıtlayacak bir örnekle tanışmamıştı hayatı boyunca. Tunç'un ilk örnek olmasını veya Elif'in bazı şeyleri abarttığını umuyordu.
Eve döndüğünde stresten başı ağrımaya, alnı zonklamaya başlamıştı. Yumuşacık pijamalarını üstüne geçirir geçirmez yorganın altına girip kendini örtüyle sarmaladı. Gözlerini yumdu ve uykuya dalmayı denedi fakat zihni uyuyamayacak kadar ağır mesai yapıyordu.
O akşam annesine gününün nasıl geçtiğini anlatmadı. Belki de hayatında ilk defa ondan bir şeyler gizliyordu. Bu gidişle daha da çok şey gizleyecek gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evren Polisleri
Fantasy"...Peki ya ayak işleri? Dilekleri gerçekleştirmek, insanları birbirine âşık etmek, akarsuların akışını denetlemek, çılgın rüyalar görmenizi sağlamak, demir eksikliği olan çocukları sıva yemeye yöneltmek, çok sevdiğiniz yazarın aklına kuvvet verip h...