Medya: Simple Minds - Don't You Forget About Me
Elis'in sabahtan beri düşünebildiği tek şey Tunç'un vereceği tepkiydi. Öyle ki derslere hiç konsantre olamamıştı. Neyse ki cuma günleri matematik ve tarih dışında önemli bir ders yoktu. Matematik, zaten Elis'in en sevdiği ve en kolay yaptığı dersti. Tarihi de pekâlâ eve gidince okul kitabından okuyabilirdi.
Çimlerin üstünde yatıyordu, oflayarak kolundaki saate baktı. Dakikalar geçmek bilmiyordu. Yedinci ders başlayalı sadece beş dakika olmuştu! Bu okul ne zaman bitecekti Allah aşkına?
"Elis! Ne kadar dalgınsın! Kaç keredir sesleniyorum, duyduğun yok." Tunç'un sesiydi bu. Elis, birden yattığı yerde doğrulup çocuğun yüzüne baktı:
"Senin dersin yok mu be?" Tunç, kız arkadaşının çocuksu hayretine gülerken:
"Biyolojicinin semineri varmış," diye cevap verdi. "Sen niye derse gitmiyorsun?"
"Ders beden eğitimi." Tunç, kaşlarını çatıp kafasını kaşıyarak sordu:
"Nasıl ya? Halit Hoca yatmamıza izin vermez ki!" Elis, sinirleri bozulmuş bir hâlde göz devirdi:
"Sizin yatmanıza izin vermez tabii! Sadece erkeklerle ilgileniyor! Kız voleybol takımını bile umursadığı yok, kendi kendilerine antrenman yapıyorlar. Biz sporcu olmayan kızlar da boş boş dolanıyoruz."
"Pek şikayetçi değil gibisin," dedi Tunç bir yandan kız arkadaşının yanına, çimlere yatarken. Başını yana çevirip Elis'in gözlerinin içine baktı ve merakla sordu:
"Sen hiç spor yapıyor musun?" Elis, omuz silkti:
"Yazları denizde yavaş yavaş yüzmek ve evin içinde yürümek sayılıyor mu?" Tunç, kıkır kıkır güldü:
"Hayır, oynadığın bir oyun olması lazım ya da en azından mekik çekmek gibi ufak egzersizler..."
"Hayır, hiç uğraşamam. Mekik iğrenç bir şey!"
"Squat da mı yapmıyorsun," diye sordu Tunç, kaşları kendiliğinden havaya kalkmıştı.
"Niye sordun şimdi bunu," dedi Elis yan yan bakarak. Sırıtmamak için kendini zorluyordu. Tunç'un yanakları al al olmuştu. Elis, onun biraz daha üstüne gitmeye karar verdi:
"Sen beni biraz fazla mı inceliyorsun bakayım?" Dedi sahte bir kızgınlıkla. Tunç, sert bir hareketle kafasını öteki tarafa çevirdi. Kulaklarına kadar kızarmıştı. Yüzünün sıcaklığı geçsin diye ellerini yanaklarına bastırdı. Elis ise çok eğleniyor gibiydi.
"Sen benim popoma mı bakıyorsun? Çok ayıp," dedi hafifçe omzuna vurarak.
"Bakılmayacak gibi mi?" Tunç, bunu der demez utançtan yerin dibine girmişti. Nasıl ağzından böyle bir şeyi kaçırırdı anlamıyordu. İşin kötüsü, derin bir sessizlik olmuştu. Neden Elis'in hiç sesi çıkmıyordu ki şimdi? Yavaşça başını arkaya çevirdi ve kız arkadaşına çekingen bir bakış attı. Elis, ifadesizce bakıyordu ona.
"Ne dedim ki ben şimdi," diye çıkıştı - daha doğrusu çıkışmaya çalıştı, çünkü gerçek anlamda çıkışamayacak kadar ürkek konuşmuştu - Tunç. Elis, dudaklarını aşağı sarkıttı:
"Sen sapık mısın Tunç?" Çocuk, kaşlarını çatarak savunmaya geçti:
"Hayır tabii ki de! Popona bakmam beni sapık mı yapar? Bence senin popona kızlar da bakıyordur, güzel çünkü. Hem sen benim popoma bakmadın mı hiç? Bakışlarını fark etmediğimi mi sanıyorsun?" Elis, kollarını göğsünde kavuşturdu:
"Aynı şey değil ki! Bir kere sen çok uzunsun, ben de çok kısayım. O yüzden popon görüş açıma giriyor," derken Tunç'un kıs kıs güldüğünü fark etti ve kırdığı pota inanamadı. Resmen oyuna gelmişti. Çocuğun omzuna vurarak:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evren Polisleri
Fantasy"...Peki ya ayak işleri? Dilekleri gerçekleştirmek, insanları birbirine âşık etmek, akarsuların akışını denetlemek, çılgın rüyalar görmenizi sağlamak, demir eksikliği olan çocukları sıva yemeye yöneltmek, çok sevdiğiniz yazarın aklına kuvvet verip h...