+18 var gibi ama abartılı bir şey değil. Hikayeyle bütün olduğu için ayıramadım. EP bittiğine göre artık Hayatımın Aşkı'nda görüşürüz. BxB hikayem de var homofobik olmayan herkesi beklerim.
Ya bir de, epilog ister misiniz? Sanırım epilog yazmayı deneyeceğim.
Ankara'nın serin akşamlarına aldırmadan şort giymek iyi bir fikir değildi. Hele ki başka kimsenin şort giymediği bu zamanda gereğinden fazla dikkat çekmesi de cabasıydı. Elis yıllardır İstanbul'un en güzel semtlerinde yaşıyordu, ondan önce de Antalya'nın en güzel semtinde yaşamıştı. Yoldan geçen her on erkekten birinin görgüsüzce bacaklarını süzmesi ona hem rahatsız edici hem de komik geliyordu. Bu adamlar hiç mi bacak görmemişti? Elis'in bacakları bir metre bile değildi, taş çatlasın doksan santimdi. Güzel, orantılı, biçimli, boyuna göre uzun bacakları olduğunu biliyordu Elis ama sonuçta bir buçuk metrelik kızdı; genelde bacakları kimsenin dikkatini çekmezdi. Anlaşılan o ki Ankara'da dikkat çekebiliyordu.
Kızın hem üşüdüğünü hem de etrafına tedirginlikle bakmaya başladığını fark eden Tunç, nam-ı diğer centilmen Bruce, sol kolunu Elis'in omzuna attı ve kıza sataşmaya kimsenin cesaret edemeyeceği şekilde bakışlar atmaya başladı etrafa. Öyle ki kostümlü, maskeli, şebek hallerine rağmen biraz korkutucu görünüyordu. Elis ise bu yakınlıklarından huzursuz olacağına rahatlamıştı. Bağımsız'ın işi olmalıydı, kendini kaybedecek kadar sarhoş değildi.
"Bence çorbacı işinden vazgeçelim," dedi Tunç Elis'in kıyafetine bir bakış atarak. Simli, beyaz, uyluğunun yarısına kadar gelen bir çift ten çorap giymişti kız şortunun altına. Çorbacıyı işleten ellili yaşlarındaki amca ve kırklı yaşlarındaki çalışanların çirkin bakışlar atacaklarından emindi Tunç. Zaten içince öfkesini normalden de zor kontrol ediyordu. "Şu karşıdaki kafeye oturalım, orada daha rahat ederiz."
Elis, sesini çıkarmadan onu takip etti. Çocukta ona tanıdık gelen bir şeyler vardı, durgunlaşmıştı bundan dolayı. Aklında bin türlü düşünce dolanıyordu. Mekandan çıkarken Zorro kılıklı biriyle göz göze gelmişti, sahte Zorro anında bakışlarını kaçırmıştı. Deja vu yaşıyor gibiydi ama bağlantı kuramayacak kadar da yorgundu. Kahve içmek gerçekten iyi bir fikirdi, oturduklarında Batman'e teşekkür edecekti.
Karşı kaldırıma geçip dükkana girdiklerinde rahat bir nefes aldı Tunç. Güzel, sakin bir mekandı burası ve loş ışıkları gözü yormuyordu. Buraya sık gelirdi ve kafenin genç sahibiyle ahbaplık kurmuştu. Adam Tunç'tan beş yaş büyük olmalıydı, kostüme rağmen Tunç'u tanıyıp kısa bir baş selamı vermişti. Bir yere oturmadan önce siparişlerini vermek için kasaya yöneldiler.
"Bu ne kılık oğlum," diye sordu Ahmet kahve bardaklarına isim yazarken. Elis'e adını sormuş, Tunç'un bardağına ise direkt "Hergele" yazmıştı.
"Kostüm partisindeydik abi, sıkılıp çıktık." Elis onların konuşmalarına dikkatini vermiyor, etrafı inceliyordu. Adam bunun rahatlığıyla sordu:
"Kız arkadaşın mı? Daha önce hiç görmedim burada." Tunç, Elis'e kısa bir bakış attıktan sonra öne eğilip fısıldadı:
"Uzun hikaye, sonra anlatırım." Tam o anda ikisinin kahvesi de hazırlanmıştı, Ahmet arkasına dönüp kahveleri Tunç'un eline tutuşturdu. Tunç da Elis'le birlikte kuytu köşede bir masaya geçti.
Kahveleri masaya koyar koymaz derin bir nefes aldı. Kalbi öyle hızlı ve şiddetli atıyordu ki bileklerindeki basıncı hissedebiliyordu Tunç. Teknik olarak yalan söylemese de kendini yalancı gibi hissediyordu. Üstelik âşık olduğu kızın yanındaydı. Yine dönüp dolaşıp birbirimizi bulduk, diye düşünürken birden aklına partiden önceki hafta geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evren Polisleri
Fantasy"...Peki ya ayak işleri? Dilekleri gerçekleştirmek, insanları birbirine âşık etmek, akarsuların akışını denetlemek, çılgın rüyalar görmenizi sağlamak, demir eksikliği olan çocukları sıva yemeye yöneltmek, çok sevdiğiniz yazarın aklına kuvvet verip h...