Bölüm 3

457 55 404
                                    

Medyada Tame Impala - The Less I Know The Better

Tunç, aynadaki yansımasına bakıp yüzünü buruşturdu. O kadar pasaklı görünüyordu ki! Eh, son günlerde eskisi gibi bakımlı bir çocuk olamamıştı. Saçlarının güzel şekli bile değişmişti, çünkü artık Tunç, o tuhaf bakım kremleriyle uğraşmak istemiyordu. Pasaklı bir oğlan çocuğu olmaya karar vermişti. Aslında o kadar da kötü görünmüyordu, hatta muhtemelen normal zevklere sahip biri onu çok yakışıklı bulurdu, fakat eski görüntüsünden biraz farklı olduğu için Tunç'a tuhaf gelmişti.

Bugün, okulun ilk günüydü. Tatilin son günlerini yasta geçirdiği için suçluluk duyuyordu. Tek tesellisi, bu yıl 10. sınıf olmasıydı. Hiçbir şey lisenin çömezi olmak kadar kötü olamazdı. Hele de yatılı bir okuldaysanız, kabadayılık normalden fazla oluyordu. Gündüzlü de olsanız bazı şeylerden etkileniyordunuz. Tunç, geçen sene hiçbirine pabuç bırakmamıştı. Bu yüzden sıkıntılı bir yıl olmuştu.

Okula hazırlanmaya üşeniyordu, son birkaç günü çok zor geçirmişti. Tek yaptığı tüm gün yatıp mastürbasyon çekmek, geceleri de babasının içkilerinden aşırıp yıldızları seyretmek olmuştu. Neyse ki babası eve gelmişti, en azından okulun ilk günü, kahvaltısını yapmadan gitmeyecekti.

Yataktan kalkarken gözüne bir şey ilişti, Elif'le bir fotoğrafıydı bu. Hala çerçeveli bir şekilde çekmeceli küçük dolabın üzerinde duruyordu. Omuz silkti, henüz onu kaldırmayacaktı.

Doğrusu, o fotoğrafla birkaç gündür savaş veriyordu. İlk gün, eve geldiğinde dikkatini çekmemişti, böylece çerçevesiyle birlikte sapasağlam kurtulmuştu fotoğraf. İkinci gün, öfke yerini üzüntüye bırakınca, fotoğrafa sarılıp anılarını düşünmüştü. Beşinci gün, kendiyle hesaplaşmış, tam bir ezik olduğuna karar vermişti. Neden o fotoğrafı parçalamıyordu? Çerçeveyi yere fırlattı, fakat çerçeve kırılmayınca ikinci kez düşünmek zorunda kaldı. Neden fotoğrafı yırtacaktı ki? Anıları parçalamak kadar gereksiz bir hareket var mı şu hayatta? İncinmiş olabilirdi, ama aptallar gibi davranmasını gerektirmiyordu bu durum. Böylece, fotoğrafı ortalıktan kaldırmakla yetindi. Ertesi gün ise tekrar eski yerine koydu, çünkü ayrılık sonrası trajedisi yaşayan herkes gibi o da Nirvana'ya ulaşmıştı artık. Fotoğrafı durup dururken kaldırmasına gerek yoktu ki, yeni biriyle çıkmaya başladığında kaldırırdı. Hem, bütün arkadaşları tanımıyordu Elif'i ve herhangi biri evine geldiğinde sevgilisi varmış gibi davranmak daha cazipti. Kısacası, melankoliden kurtulduktan sonra klasik sığ hallerine dönmüştü. Kalan günlerini ise çivi çiviyi söker mantığıyla tamamen zihinsel pornografiye ayırmıştı. Komşu kızının, perdeler açıkken soyunması umuduyla yaşıyordu. Fakat öyle şanssızdı ki, kız sadece normal bir şekilde oturduğu zamanlarda perdeleri açık tutuyordu.

İlk gün okul servisleri çalışmadığı için, babası onu okula bıraktı. Oğlunun halini pek fark etmişe benzemiyordu. Elbette Tunç, aşk acısı çektiğini babasına yansıtmamıştı. Zaten normalde de odasına kapanır, bazen bilgisayar başından kalkmak istemeyip odasında yemek yerdi. En azından adamcağız endişelenmedi, diye düşünüyordu Tunç, arabadan inerken.

Bahçede, geçen yıl her zaman yaptığı gibi dik durup ağır ağır yürüdü - caka satıyordu anlayacağınız. Okula yeni geldiği belli olan, muhtemelen 9. sınıf bir kızın kendini baştan ayağa süzdüğünü fark edince keyfi daha da yerine geldi. Demek ki orman kaçkını hali bile güzeldi. Aslında, diye düşündü, 9. sınıflardan birini ayartabilirim. Küçükler daima daha kolay olurdu, üst dönemlerine hayrandılar ne de olsa.

Tam bunları düşünürken, kızın biri yukarıya doğru baş parmağını kaldırıp bağırdı:

"Tanrım, sen çok havalı bir yaratıksın! Tipim çok ilginç görünüyor, gözlerim bozuk olmasa daha iyi olurdu ama neyse..." derken yanındaki arkadaşı onun ağzını kapamaya çalıştı ve etrafı kolaçan etti. Tunç'u görmemiş olacak ki tuhaf bir diyalog başlattı:

Evren PolisleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin