Kapının kilidinin döndüğünü ve kolun yavaşça aşağıya indiğini fark ettiğimde nasıl uyuduğumu anlayamadığım üçlü koltuktan hemen doğruldum. Saçımdaki lastik açılmış ve saçlarım omuzlarıma düşmüştü.
İçeriye uzanan bir baş gördüm. Yüzünde yayılan gülümsemesiyle Kadir denen o adam kadar dikkat çekiciydi. Sinek kaydı traşı ve ceketi olmayan takım elbisesiyle odaya dalış yapmıştı.
“Selam, ben Destan.”dedi bana doğru yaklaşarak elini uzattı. Olduğum yerden kalkmadan elimi çekinerek ona uzattım. “B..ben Dolunay.”dedim kısık sesimle. “Hmm Dolunay demek, ne kadar güzel bir isim bu.”dedi. Sıcak kanlı ve rahat tavırlarıyla Kadir’den çok farklıydı.
“Dolunayda doğmuşum,annem..o beni doğururken baya zorlanmış.”dedim bu bilgiyi gereksiz bir şekilde ona sunarken. Gülümsemesi yüzünde yayıldı. “Demek öyle Dolunay. Anladım.”dedi.
Gözleri çıplak ve yer yer çiziklerden oluşan ayaklarıma takıldı. “Çocuklar sana şimdi çorap ve çizme getirecekler. Kışın soğuğunda hasta olmak istemezsin değil mi?” derken cok samimiydi. Acaba gece olanlardan haberi varmıydı?
“Şey,buna hiç gerek yok. Ben artık gitmeliyim.”dedim ve ayağa kalktım. Gülümemesi gitmiş yerini ifadesiz bir hal almıştı.
Kapıya yöneldiğimde karşımda dikilmiş bana bakan Kadir’i gördüm. “Demek karar verdin.”dedi. Bir Destan’a bir Kadir’e baktım. Başımla onayladım. “Beni aldığınız yere bırakır mısınız?”dedim. Gözlerinin mavisi kararmıştı bir anda.
Destan olduğu yerden kalktı ve derin bir nefes verdi. Kadir’in emrini bekliyor gibiydi. “Demek ölmek istiyorsun!”dedi soğuk ve ürperten sesiyle.
“Lütfen beni aldığınız yere bırakın!”dedim sorusuna cevap olarak. “Destan, hanımefendiyi aldığıız yere bırakın.”dedi ve arkasını dönüp çıktı. Bozulmuştum bu hareketine ama ne hakla bozuluyordum ki. Beni tanımadığı halde bana yardım elini uzatmıştı. Ama kabul edemezdim. Kimseye güvenemezdim.
Destan bana eliyle yol gösterdiğinde onunda gözlerinde ki karanlık içimi ürpertmişti. Neydi bunların derdi. Tanımıyorlardı bile beni neden bu ilgi.
Köprüye geldğimizde ağzını bile açmadan arabadan inmemi bekledi. “Teşekkür ederim!”dedim. Elim kapı koluna gittiğinde sol bileğimi kavradı. “Gerçekten bu kadar mı ölmek istiyorsun. Şu genç yaşının bu kadar mı değeri yok? Sana yardım edebiliriz. Sonra istemezsen bizi bir daha görmezsin.”dedi.
Başımı önüme eğdim ve göz yaşlarımı tutamadım daha fazla. “Kimsem yok,gidecek yerimde. Sizi tanımıyorum. Güvenemem. Hem neden bu kadar ilgilisiniz? Tanımıyorsunuz bile beni. Kimsiniz siz.?”diyiverdim.
Derin bir nefes aldı ve bıraktı. Kadir’in kız kardeşi senin yaşında öldürüldü. Ve uzun yıllardır ilk defa birinin ölmesini istemiyor.” Dedi. Gözlerini yola dikmiş derin düşüncelere dalmıştı.
“İyi de beni tanımıyor bile.”dedim. “Yaşın,gözlerin,boyun ona o kadar çok benziyor ki Dolunay,fotoğrafını görsen biryerlerde kaybettiğin kız kardeşin zannedebilirsin.”dedi. demek beni kardeşine benzediğim için hayatta tutmak istiyordu.
“İyi düşün, sana istediğin her konuda yardımcı olabiliriz. Sonra bizi görmek istemezsen gidebilirsin. Çıkarız hayatından. Ama ölek hiç birşeye çözüm değil. Ölmek kaçmak demek,kolay olanı seçmek demek. Yaşamak için mücadele etmeni dilerdim.”dedi. Sustu. Bir süre ne o ne ben konuşmadık.
İnemedim arabadan. Oysa ne olursa olsun kurtulacaktım bu hayattan. Ölmekten başka bir çarem yoktu çünkü. Arabanın motor sesini işittiğimde düşüncelerimden arındım. İnmeyişimi kabulleniş olarak algılamış ve yola koyulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY
Fiksi RemajaGözlerim dolunayın o eşsiz güzelliğini görüyor, kulaklarım geceye "günaydın" deyişini duyuyordu. penceremin sınırlarından ibaret olan hayatım, seninle can buldu yeniden, çölde su bulan umudu yitik birisi gibi. kırılıyorum, parçalanıyorum ve her sefe...