8.''Tanışma''

1.1K 75 10
                                    

Twittera girdim her zamanki gibi. Ekranda görünen mesajlara uzunca baktım. Ezgi'nin verdiği cevap şuydu ;  ''Öyle gerekti.'' Yanıma gelmemesinin nedenini iki kelimeyle kestirip atmıştı. Fazla uzatmadan , konuya girmek istedim.

''Bir şey sorabilir miyim ?'' Yazıp yolladım. Fazla uzun sürmeden cevap geldi.

''Zor sorma.'' Gülümseyip tedirginlikle sorumu sordum.

'' Bugün buluşalım mı ?'' Stresten tırnaklarımı yiyordum. Ya kabul etmezse ? İşte o zaman kötü olurdu. Yıkılırdım yani. Ekranda mesaj kutusunun üstünde 1 sayısını görünce hızla mesajı açtım.

''Yer , zaman belirle bana söyle. Mümkünse kalabalık yerler olsun beni kesmeyeceğinden hala emin değilim.'' Okuduğumda küçük bir kahkaha attım. Küçük çaplı bir kalp krizi geçirdim. Benimle buluşmayı kabul etti. Buluşmayı . Benimle. Heyecanımı ve kalp çarpıntımı görmezden gelip yer ve zaman düşündüm.

Sonra  belirleyip hemen mesaj attım.Saat henüz 12:35'ti.

''Saat 15:00'te sahildeki Marina Kafe'nin önünde.'' Evlerinin nerde olduğunu falan bilmiyordum ama söylememesi onun suçuydu. Uzak olsa bile mecbur yetişmesi gerekiyordu. Yataktan kalkıp dolabımın karşısına geçtim. Elime siyah pantolon ve bir gömlekle tişört alıp , oturma odasına gittim.

''Anne.'' Bana bakıp gülümsedi.

'' Kırmızı kareli gömlek mi yoksa asker yeşili tişört mü ? '' Hiç tereddüt etmeden cevap verdi.

''Kırmızı kareli gömlek. Kimle buluşacaksın ?'' Gözlerimi kaçırıp cevap verdim.

''Arkadaşımla.'' Gözlerini kısıp baktı. Hızlıca cevap verdim. ''Evet anne kız. Öyle bakma.'' Gülümseyip işine geri döndü. ''Kızlarla ilgilenmediğini düşünmeye başlamıştım. Sonunda.'' dediğinde ''Anne.'' diye kızarak odama döndüm.

Kıyafetlerimi giyip siyah saatimi taktım. Sağ koluma da deri zımbalı bilekliklerimi takıp , parfümümü sıktım. Bu parfüm benim imzam gibiydi , 2 yıldır. Kendime aynada son kez baktıktan sonra paramı -tabiki- defterimi ve telefonumu alıp dışarı çıktım. Saat 13:58'di. 1 saate Marina Kafe'nin önüne anca varırdım.

Uzunca bir yoldan sonra , buluşma yerine vardığımda saat 14:50'ydi. Gidip denizin kenarına oturdum. Denizi izlerken bayağı dalmış olmalıyım. Gözümün önünde sallanan elle kendime geldim. Sakince bana bakıp dişlerini göstererek gülümsedi. Yumuşacık sesiyle konuştu.

''Merhaba Bulut.'' Kaskatı kesilmiştim. Beynimdeki tüm damarlar tıkanmış gibi hareket edemiyordum. Nefes almayı bile unuttuğuma yemin edebilirim. Öylece kalmıştım. Sonra hiçbir şey demeden yolda gelirken aldığım çilekli sütü ona uzattım. Evet, hiçbir şey söyleyemedim.

''Unutmamışsın , teşekkürler.'' deyip gülümsedi. Gülümserken dişleri görünüyordu , gözleri parlıyordu ve saçları uçuşuyordu. Ağır çekimde onu izliyordum. Film sahnesinde gibiydim çünkü bu gülüş sadece fantastik filmlerde olabilirdi , burada benim karşımda değil.

Kendimi zorlayarak cevap verdim. ''Önemli değil , borcumdu. '' Gülümsemeye çalıştım ama dışarıdan nasıl göründüğüm hakkında bir fikrim yoktu çünkü hiçbir kasımı hissetmiyordum.

''Oturalım mı?'' diye kumları işaret edince kafa sallayıp oturdum. Yanıma oturup devam etti.

''O gün için özür dilerim beni sinir etmiştin.'' Sinemadan bahsettiğini anlamıştım. Hala toplanamamıştım ama konuşabilecek durumdaydım. Hemen cevap verdim.

''Asıl ben özür dilerim bir iddaaya girmiştik ve bir kıza laf atmam gerekiyordu. O kızda sendin. '' Titrek çıkan sesime bir alkış ?

''Önemli değil. Konuştuğumuz zamanlarda o kadar pislik olmadığını anladım. Az pisliksin.''

Çilekli SütHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin