24.''Arabada"

581 31 30
                                    

Beklediğiniz gibi bi ağlama nedeni değil *KötüYazarGülüşü*

"Bulut." Sümüğünü sesli bir şekilde çekip devam etti. "Sana söylemem gereken bir şey var."

Merakla ona bakmaya devam ederken , kitabı sıradan alıp ön kapağını bana gösterdi.

''Bu kitabı sana kim aldıysa seni çok seviyormuş.''  Kitap ve içindeki not hakkında bir şeyler biliyor olabilme ihtimali beynimi kemirirken , sormam gereken soruyu sordum.

''Nerden biliyorsun ?'' Şaşkınlığın ve merakın verdiği sersemlikle biraz kekelemiştim.

''Sen ciddi misin ?'' Gözlerini kocaman açtı ve kafasını iki yana sallayarak tebessüm etti, ardından gözlerini silerek eski neşeli haline yatay geçiş yaptı.

''Bu efsane bir kitaptır. Dünya  üzerinde toplam 10 dilde sadece 1.000 tane var ve bu kitabın 100 Türkçe baskısından biri.'' Dedi kitabın arka tarafını çevirmiş , baskı sayısının yazdığı yeri gösterirken. *

Ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi bıraktığımda ,etrafa bakınca zilin çoktan çalmış olduğunu ve teneffüste olduğumuzu anladım.

Kafam oldukça karışmıştı. Esin bu kadar saçma bir sebeple ağlamazdı. Sadece Esin değil , hangi insan kitabın Türkçe baskısından dünyada sadece 100 tane var diye ağlar ki ?

''Esin.'' Derin bir nefes alıp gözlerimi Esin'in gözlerine diktim. ''Başka bir neden var ve söylemiyorsun.''

Güldü. Verdiği tek tepki buydu. Hiçbir şey söylemeden , öylece gülüp önüne döndü. Bir şey saklıyordu benden. Tıpkı annem gibi. Tıpkı şu şiir kitabı gibi.

Neden çevremdekiler Harry Potter'ın sırlar odası gibi ? Şu odanın anahtarını bulsam , her şey düzelecek gibi geliyordu. Madem bu anahtar düzeltecekti , o zaman bulmalıydım.

Melek Hoca tekrar içeri girince , ders zilinin çaldığını anladım. Şu lanet zili duymayan bir ben vardım herhalde. Hoca yerine geçtiğinde, düşüncelerimi savuşturmak adına kafamı yavaşça sallayıp gözlerimi sımsıkı kapadıktan sonra , tekrar açtım. Derse odaklanmalıydım.

Şu anahtar , sır ya da herneyse onları bulma işini sonraya bırakmalıydım.

Malum , edebiyatın yakışıklı çocuğuyum.

***

Son 10 saniye. Kabus bitiyor. Fizik dersinden ve okuldan kurtuluyorum.

Son 4 saniye. Zil çalacak.

3 ,2 ve 1!  Bir ? Bir ? 1 ? BİR!

İşlem hatası sanırım.

Sıfır ? Sonunda , özgürlük çanları benim için çalıyor.

Çantamı hızlıca toplayıp , Esin'i kolundan tutup sınıfın kapısına doğru seri adımlarla ilerlerken , fizik öğretmeninin tiz sesiyle duraksadım.

''Ben size çıkın dedim mi ? Dingo'nun ahırı değil burası.''  Zaten Fizik hocasıyla anlaşamıyorduk. Ve zil çalıyordu , okul bittiğine göre resmi olarak şu saatlerde öğretmenim sayılmazdı. Çalmaya devam eden zili kastederek konuştum.

''Bu çalanda çobanın kavalı değil hocam , ders bitti ,iyi günler.''

Tamam öğretmenlerime hatta geometri öğretmenime bile saygılı olmaya çalışan biriyim, ama yeni gelen fizikçiye katlanamıyordum.

Sınıftan ''Oo'' nidaları yükselirken , sınıftan çıkıp koridorda ilerlemeye başladım. Sayısal dersler beni boğuyordu. Öyle ki ; ders bittikten sonra ,40 dakika boyunca işlem yapılmış bir ortamda bile kalamıyordum.

Çilekli SütHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin