28.''Babalarda Hata Yapar.''

665 24 10
                                    

''Seviyor, sevmiyor, seviyor...''

Papatyada kalan son yaprağı gösterdi.

''Ne yani, bu da koparsa sevmeyecek misin beni?''

Elinden usulca aldım tek yaprağı kalan papatyayı. Boşta kalan elimle sol elini kaldırdım, öptüm avucunun içini. Ardından son yaprağıda koparıp attım.

''Son yaprakta gitti...'' dedim gülümseyerek. ''...Sevmiyor.'' diye ekledim fısıltılı bir sesle.

''Ah sevdiceğim. Sakın ekleme papatya yaprağına, sevmiyor kelimesini. Seviyor de, çok seviyor de... Ne haddime seni sevmemek?''

***

24 gündür Ezgi'yle beraberdik ve 24 gündür hayatımın en güzel günleriydi. Sahnedeki çıkma teklifimden sonra Melek Hoca biraz kızmıştı. Haklıydı aslında. Sonuçta protokol oradaydı. Ama sonra kızgınlığı geçmişti ve sarılıp tebrik etmişti ikimizide.

 Ve Esin. Kendini daima iki sevgilinin yanındaki istenmeyen üçüncü kişi olarak görmesi gerekmediğini ve asıl o yanımızda yokken huzursuz hissettiğimizi milyon kere söylememize rağmen tek tabanca takılmak zorundaymış gibi yanımızda durmamakta direniyordu. Saçmalığın daniskası.

''Esin.'' Sağ elimle sol kolunu tutup kendime çevirdim. ''Artık bizden kaçmayı keser misin?''

''Yeni çiftlerin yalnız kalması gerekir. İstenmeyen 3. kişi olmak bana göre değil.'' Söyledikleri ne kadar olumsuz olsada suratına yapıştırdığı gülümseme ve sesindeki neşeyle sanki söyledikleri dünyadaki en olumlu cümlelermiş gibi konuşuyordu.

Ve bu cidden sinir bozucuydu. Onu istemediğimiz falan yoktu. Ezgi'nin elini bırakıp Esin'e sarıldım. Sonra sevmediğini defalarca söylediği halde kafasını tutup saçlarını karıştırdım.

''Bizim yanımızdan yürüyeceksin küçük prenses. Bir adım bile önden veya geriden değil.''

Sağ elini yatay şekilde alnına koyarak asker selamı verdi. ''Emredersiniz Bulut Komutanım.''

''İkinizde çocuk gibisiniz.'' Elinin işaret parmağını Esin'le benim aramda dolaştırırken gülümsüyordu.

Telefonumun zil sesi duyulduğunda ikiside gözlerini üzerime dikti. Ezgi kıskandığı zamanlarda yaptığı gibi alt dudağının sağ tarafını ısırmaya başladı. Her hareketini zihnime kazıyordum.

 ''Kimmiş?'' Duraksayıp devam etti. ''Merak ettiğimden değil, öylesine sordum.''

''Annem.'' Alt dudağının sağ tarafın ısırmayı bırakıp gülümsedi. ''Açsana, bekletme.''

''Alo anne?'' Evet soru sorar gibi söyledim çünkü annem asla bu saatlerde aramazdı.

''Bulut baban...'' Bir baba vakası daha mı?

''Umrumda değil anne, kapatıyorum.'' Ne olduğunu cidden merak etmiştim ama baba kelimesini duymak bile içimi acıtırken, buna neden olanın babam olması her şeyden kötüydü.

''Hayır Bulut bekle!'' Telefonu kapatmamam için hızlıca söylediği kelimeler birbirine girsede anlamıştım ne dediğini. Ama... Sesinde garip bir şey vardı; titriyor muydu?

''Söyle anne.''

''Sakin ol... Baban az önce hastaneye geldi.'' Bu garipti. Annemle boşanmalarından bir ya da iki hafta sonra başka bir hastanede çalışmaya başlamıştı.

''Bulut... Baban kaza geçirmiş, çok kan kaybetmiş.''

Telefonu kapatıp kapatmadığımı bilmiyorum. Cebime koydum ve kızlara bir şey söylemeden yanımızdan geçen taksiyi durdurdum. Üçümüzde arkaya bindik. Hastanenin adını verdim ve olabildiğince hızlı olması için uyardım şoförü.

Çilekli SütHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin