BİR AŞK MEVSİMİ TANITIM

54.1K 1K 58
                                    

................BİR AŞK MEVSİMİ............TANITIM...........................

Işıl ışıl parlak güneşin aydınlattığı bir günde Fecra siyah, sırma saçlarını omuzlarına salmış, ela gözleriyle gonca gibi, açılan güllere bakıyordu. Göz çevresini, çerçeveleyen siyah gür kirpikleri ılık rüzgarda serinliyor, sevecen kalbi heyecanla atıyordu. Gözlerini kamaştıran kan kırmızısı gülü, kibarca kopardı dalından. Demet halinde avuçlarında toparlayarak, birkaç tane daha aldı dallardan.

Sarı bezden kumaşa gülleri sardı ve bahçeden avluya doğru yürüyüşe geçti. Boğazın uğultulu gemilerin sesi, kulaklarına doluyor Kanlıca'nın temiz buhranlı havası içine işliyordu. Bahçenin her yanı baharda açan çiçeklerle süslenmiş, cennet gibi etrafa huzur veriyordu. Çimenler çınar ağaçlarının her yanına aralıksızca ekilmiş, şu an ki çektiği oksijen, hoş kokulardandı.

Kadife kumaştan, bordo renginde ki elbisenin içinde, salına salına taş döşemeli yolda ilerliyordu Fecra. Önünde görkemiyle dikilen yalının dışı, beyaz ahşaplarla yapılmış, üç kattan oluşuyordu. Etrafını yaşlı ağaçlar sarmış, içine almıştı adeta. Taş merdivenlerine usul adımlarla yürüyen genç kız, arkasında çınar ağaçlarını bıraktı. Bir yandan eflatun, renginde çiçek açan erik ağaçlarına hayranlıkla bakıyor, öte yandan bahçıvanın özenle yetiştirdiği, çileklerin kokusunu duyuyor, içine aşkın iksiri, inceden inceye işleniyordu. Gri taştan döşemeli merdivenler, ahşap kapının tokmağında sonlanınca, cebinden çıkardığı anahtarlarla kapıyı açtı genç kız.

Evin girişinin ortasında duran yuvarlak masayı dolanan, Fecra adımlarını koridora attı. Sabahın erken saatinde ev sessizdi. Üst kattan aşağı inen kimseleri görmeyince, yüzünde muzip bir gülüş belirdi. Kayın validesi Ayşen hanım ve kayın pederi Erdem bey henüz uyanmamışlardı.

Koridor boyunca sessizce ilerleyen genç kız önünde ki, kapının ince el işiyle işlenmiş cam yapısına bakarak, usulca açtı odanın kapısını. İçeri adım attığı an gözleri istemeden buğulandı ve kalbi duyduğu heyecanla attı. Ahşap yatağın baş kısımları, ince el işiyle işlenmiş motifleri, odanın her yönünde vardı. Yatağın iki köşe başında iki tane komidin vardı.

Kadife kumaştan yapılmış kat katlı yeşil perdeler, odaya güneş girmesini engellemiş, duvarın hangi renkle boyandığını gizlemişti. Karanlık odada her şey net görünmüyor, panjurun arasından sızan ince güneş odaya buhranlı hava yaymıştı. Başını sağa ve sola döndüren Fecra askılıkta asılı, kırmızı sabahlığı görünce, avucunu sıktı elinde olmadan. Kıskandı! İlk kez kocasını aşkıyla elinden alan, bir türlü kalbinden çıkmayan o kadını kıskandı.

Odanın ortasında İran halısı seriliydi ve yatağın baş kısmında terliklerin durduğunu fark edince kalbi burkuldu. Elinde ki güllere hüzünlü gözlerle bakarak komidine yürüdü. Porselen vazonun içinde solan kırmızı gülleri çıkardı hemen ve elindekileri özenle vazoya yerleştirdiğinde huzursuzluk hissetti.

Başını korkuyla kapıya çeviren Fecra kocasını gördü. Bir hayalet gibi kapı girişinde bekleyen adamın gözlerinde, alev alan yanan öfke içine işledi birden. Gece karası saçlarından koyu, bir cellat gibi kesen siyah gözleriyle onu öldürüyordu .'' Dokunma!

Adamın sert hükmüyle yerinde sıçrayan genç kız porselen vazoyu elinde tutamayınca, parmaklarından kayarak düştü yere. Duvarlara yayılan kırılma sesi, Fecra'nın kalbine korkular yaymaya başladı. Kocasının yüzüne bakmadan, hemen yere eğilerek kırılmış parçaları avuçlarına almaya başladığında '' Dokunma onlara.. Hiç birine elini dahi sürme.'' Diyen sesle yüzü kızardı genç kızın.

'' Özür dilerim ben sadece.'' Diyerek sulu gözlerle kocasına bakan Fecra usulca yerden doğruldu. Yalçın'ın pantolonuyla aynı renk siyah gömleği, kaslı omuzlarını sıkıca sarmış, yüzünün sert biçimli ifadesi Fecra'nın kalbini dağlamıştı.

''Çık bu odadan ve bir daha sakın girme.'' Diyerek karısını azarlayan genç adam suratı acıyla yoğrulan kızın yüzüne bile bakmadan, eliyle direkt kapıyı gösterdi. ''Çık diyorum sana!''

Fecra'nın korkuyla atan kalbi, tuzla buz oldu adeta. Kocası ilk defa ona bağırmıştı. İlk kez bu kadar sertti karşısında. Başını öne eğerek kocasının dediğini yaptı genç kız. Usulca ayak sürüyerek odadan koridora çıktığında, gözlerinden yaşlar sicilim gibi boşaldı.

Uzun zamandır açılmasını beklediği kapılar, bir kez daha birer birer kapanıyordu yüzüne. Sevdiği adamın, sevgili eşinin kalbine girecek yollar, bir kez daha silinmişti haritadan. Bulduğu bir çözümü de işe yaramamış kaymıştı elinden. Sessizce mızıldanarak yalının en üst katına çıkan genç kız yatak odasına üzüntü içinde girdi.

Örtüsü dağılmış yorganı hıçkırarak içine gömüldüğünde, baş köşede ki beyaz koltuğa bakıyordu. Ela gözlerini tavana dikerek, yanağından inen yaşları önemsemeden elini kalbine koydu. Yerinden çıkacak gibi atıyor vücudunu gümbürtü içinde bırakıyordu.

Sonra bir sızı daha duydu. Acının nereden geldiğini çözer gibi, ellerine baktığında, parmağından kanlar sızıyordu çarşafa. Fecra o an acı acı güldü.

****

"Her insanın bir mevsimi vardır. Sonbahar, kış , ilkbahar, yaz gibi! Fecra'nın kisi Aşk mevsimiydi! Ne kışın soğuğunda ısına biliyordu ne de yazın sıcağında serinleye biliyor. Arafa düşmüş gibi çaresiz ve kimsesiz kalmıştı. Kalbinin çaresizce çırpınışları, hüsrana sokan bomba gibi atışların mahkumu olmuştu. Kendi, kendini içinde büyüttüğü aşkıyla esir almış, sadık bir kalbin kölesi yapmıştı. Umutla bekliyordu kurtulacağı anı! İçinde harman olan kanına işleyen, aşk mevsiminin geçmesini diliyordu! Boş yere!

Sevdiği adam tarafından önemseneceği, o tatlı anın düşünü kuruyor, belki bir gün diye umutlarına umut ekliyordu. O ümit ettiği ışığının yanmayacağını bilerek, sadece kendi kendini kandırıyordu. Bile bile göre göre kendini çıkmaz aşkın sokağına atmış, yönünü kaybetmiş bocalayarak, çıkış yoluna yürüyordu.

Girdiği, her sokak onu aldatıyor, labirent gibi etrafında döndürüyordu. Fecra döndükçe dünya etrafında dönüyor, biraz daha aşk içine alıyordu sihir gibi. Bir hayaletle başa çıkamazdı genç kız. Koca bir yüreğin beslediği sevgiyle savaşamaz, onun aşk kokan hatıralarıyla zafer, elde edemezdi. Ateşi sönmeyen bir aşkın, yanında fazla kalsa kül olacak, az kalsa yara alacaktı.

Fecra sevmeyi seçti, sadece sevmeyi. Sevmek öyle kuru olmuyordu. Sevgi, bir tohum gibiydi. Önce o tohumu toprağına ekmiş, ardından gözyaşlarıyla günlerce sulamıştı. Zaman zaman onla konuşmuş, içinde yanan aşkın ilacıyla, yaralarına merhem olmayı dilemişti. Topraktan çıkarak yeşereceği, filizleneceği anı beklemişti sabırsızca! Ve hala bekliyordu! Günleri birbirine karıp, yeniden bekleyecekti ve yine bekleyecekti. Ölünceye kadar belki de sonsuza kadar. Bir kez elimi tutsun diye, bir kez omzuna alsın kalbiyle, hasret kaldığı aşkıyla sarsın diye bekleyecekti.

***************************

Yeni hikayemizi tanıtımı. Şunu söylemem gerekir ki inşallah Allah'ın büyük izniyle başladım bu bir aşk mevsimi romanıma. Adam karakterim gerçek hayattan yaşanılmış bir aşkın iziyle ömrünün sonlandıran bir beyefendi. Şimdi hayatta değil Allah mekanını cennet eylesin. Genç kızımız ise benim hayali karakterim. Ölen eşinden sonra hiç kalbini aşka açmayan bir adamın aşkıyla tanışacaksınız. Ben heyecanlıyım elimden ne gelirse en iyisini yazmaya çalışacagım. İnşallah sizlerde seversiniz ümidimle. Etiket isteyenler söyleyebilir istemeyenlerde açıklasın. Hadi bakalım bundan sonra yolumuza patroniçem ve bir aşk mevsimiyle devam edecegiz. Allah yüzümü kara çıkartmasın. Beğeni ve eleştirilere ve de yorumlara açığım. En değerliye emanetsiniz........ Dilruba.

BİR AŞK MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin