BİR AŞK MEVSİMİ 1 BÖLÜM

33.5K 1K 40
                                    

...................BİR AŞK MEVSİMİ..........1 BÖLÜM........................
Ayak parmaklarıyla yükselip bir kez daha baktı gördüğü manzaraya. Mahveden, canına El fatiha okuyan kafasına karpuz geçirmelik sevgilisine. Sevgili mi? Ondan olsa olsa turşusu kurmalık hıyar olurdu kesin. Ya da pekmezi akıtılacak bir pancar.

Karşısında oturan yılışık, üstelik çakma gözlü, silikonlu şişirme bebeğe bakar gibi bakıyordu işte. Ömer, ismini o an genç kız beyin hücrelerinden silip direkt en yakın caminin hocasına def ettirmek istiyordu. Yapılır mıydı bu? Fecra gibi mazlum, gözleri sevdiği genç adamdan başkasını görmezken bunu hiç mi hiç hak etmemişti!

Bebeklik çağından bu yana birbirlerinin uyudukları saatleri bilirdiler. Çocukluk yılları aynı mahallede top oynayarak, ip atlayarak geçmişti. Unutulmazların arasına giren mahalle arası kavgalar çıktığında Ömer'i hep korumuştu Fecra. Gerektiği yerde erkek Fatma kesilmiş tüm hareketlerini otaya döküp önüne çıkanların saçını yolmuştu. Bazılarının burunlarına parmaklarını sokmuş, kimisinin de kulağını ısırmıştı. Kimisinin gözüne tükürmüş kimisinin eline, sümüğünü silmişti.

Ömer'ini ne bir mahalle kızına yem etmiş ne de okul zamanında kimseyi yanına yaklaştırmamıştı. Fecra, Ömer'i kendinden bile kıskanırken, lüle saçlarına bir tek o, dokunurken nasıl, Ömer onu başka kıza tercih edebiliyordu. Üstelik onunlayken nasıl başka kızın ellerine dokunuyor, nasıl gözleri başka gözlere bakabiliyordu?

Fecra, sevdiği adamın elleri üşümesin diye kendi eldivenlerini, çıkardığını ve ellerine geçirdiği günleri bilirdi. Kıvırcık kumral saçları, yağmur altında ıslanmasın diye şemsiyesini verdiği, kendi ıslandığı anılarıyla doluydu hayatı. Ömer'i öyle çok sevmişti ki genç kız adeta bir çocuk gibi. Severek yaptığı çikolatası gibi! Elmalı tartı, cevizli kurabiyesi, çilekli peltesi, safranlı zerdesi gibi!

Kulak memesi kıvamına getirdiği hamuru gibi, onunla aşkını günlerce tatlı anılarla yoğururken, Ömer çapkın ayaklarındı maalesef. Fecra 'nın gözleri aşkla kapanmış gerçekleri görememişti şu ana kadar. Kendini çoluk çocuklu hayallerle oyalaya dursun, sevdiği adam başka kollarda, başka sefalardaydı. Ağlamamak için kendini zor tuttu genç kız düştüğü durum içler acısıydı. Resmen bir adam tarafından kalbi alaya alınmış, bir güzel keklenmişti. Keklikler bile görse şu halini, acırdı resmen.

Şimdi içeri girse sevgili ayağında yatan, Ömer'in münasip yerine tekme savursa mıydı, yoksa o boya bidonuna düşen yellozun saçını mı yolsaydı? Tam işte burada takılı kalmıştı. Beyninde fırıldak gibi dönen olağan üstü düşünceler birbirini kovalıyor, Fecra yavaştan tırnaklarını yiyordu. Yeme işleminde kesin manikürcüye iş çıkaracaktı bu gidişle. Tırnaklarını yemeyi bırakıp, cam dışından kedinin çiğere baktığı gibi biraz daha, Ömer'e bakarsa sonu hapishane olacağı kesindi. Ya da beyin tırlatmasından Bakırköy hastanesinde kendine yer edinecekti.

Gayet şık restoranın görselinden gözlerini dışarı çeviren genç kız baktığı şeyle gözleri ışıldadı aniden. Park halinde duran Chrysler model siyah arabayla gözleri parlıyordu şimdi. Ömer'in kalbi oradaydı. Fecra'nın kalbiyse Ömer'de. İğneli bir makinanın ağzında yavaş yavaş süzdürülüyordu iplikle. Ve pimini çeken elbette Ömer oluyordu.

Yakışıklı, hiper çapkın, futbol dünyasında adını sıkça duyuran mahalle çocuğuydu Ömer. Tam yirmi dört yıldır genç kızı oyalayıp ardından onlarca kızla çıkan, sahte sevgili ayağında ilerliyordu.

Çocukluk yıllarının yegane tutkusu olan genç adamın gerçek yüzünü görmüştü şimdi. Rüyalarının beyaz atlı prensi Ömer şu an yelloz bir cadının pençeleri altındaydı. Ömer'ine dokundukça kadın, Fecra'nın içine odun atılıyor, onun dudaklarına yöneldikçe etini kemiriyordu elinde olmadan.

Babaannesi, şu an yanın da olsaydı kesin torununun gözlerini kapatır '' Kızım yum gözünü sonra rüyanda görür korkarsın. '' Derdi. Ardından '' Tövbestağfirullah tövbe tövbe daha neler göreceğiz başımıza taş yağacak'' Diyerek oradan Fecra'yı uzaklaştırırdı.

Babaannesi yanında olmadığına göre çaresizlikle, Ömer'in tükenişini izliyordu. Tek tek içine atılan odunlar, yanan ateşini körüklüyor, ağzından dumanlar çıkıyordu. Sevda dedikleri lanet olası hastalığa ne zaman yakalanmıştı; şimdi kalbi acıyordu. Bir sinek ısırığı gibi arada bir girip çıkıyor, içine çizikler açıyordu.

Daha fazla gördüklerine katlanamazdı . Hayattan bezmiş bir kız olarak, ucuz ama aklına gelen intikamına yönelecekti. İntikam soğuk yenen yemek olduğuna göre elbette soğuk bir atağı olmalıydı. Boğazın şık restoranından sinirle ayrıldı ve adımlarını hızlandırıp caddeye çıktı. Havanın buz gibi havası siyah saçlarını karıştırıyor, nefesini kesiyordu . Üşümüş ellerini siyah mantosunun ceplerine soktu ve son model belediye otobüsünü beklemeye koyuldu.

Dişleri soğuktan mı yoksa sinirden mi çarpıyordu ? Düşünmeye vakti olmadığı o dakika da gelen belediye otobüsüne bakıyordu hayal kırıklığıyla . Tıklım tıklım insanların içine itişerek girince burnuna şahane ter kokusu ilişiyor çiğerlerinden, midesine oradan da boğazına yanma etkisi gösteriyordu. Dünyada su tasarrufu yapılıyordu, ama bu kadar su tasarrufuyla insan burnuna zarar olduğunu kimse düşünemiyordu. Dirseğinin dibi sızlamaktan ağıt yakmaya dönüşmüşken, tıkılı kaldığı beş amcanın içinden sıvışarak otobüsten kendini attı genç kız.

Sağında caddeyi, solunda boğazın mavi denizini bırakarak, direkt önüne doğru ilerliyordu. Kapısı ahşaptan küçük bahçesi olan kafeye adımlarını yönlendirdi sonra. Ustasının çikolata kokan kafesinin kapısını açtığından itibaren içine mutluluk işlendi birden. Kafenin bir köşesinde, boydan boya duvarı kaplayan şöminenin ateşi yanıyor, mekanı ısıtıyordu.

Öte yandan kafenin bir diğer köşesinde boydan boya tüm duvarı, tavandan yerlere kadara kaplayan kütüphane vardı. Açık mutfağın arka kısmına doğru porselen demlikler, porselen fincanlar, antika örtülerle süslenmişti. Duvarlara aralıkla asılan hoş resim tabloları, ortama sıcak bir hava sunmuştu.

Ustanın zevkiyle içi bir hoş olan bu kafeyi çok seviyordu genç kız. Tarçınlı kekin kokusu, kakaonun keskin kendini tadı alıp başka diyarlara götürüyordu. İnsanların gelip geçtiği ve bazılarının tutku boyutuna uğratan bu küçük kafenin adı, bir İstanbul masalıydı. Muhteşem boğaz sefasıyla beraber kız kulesi, bir ucunda köprü, diğer ucunda başka bir yaka, Avrupa yakası vardı .

Aşık olunası kafenin ortasında, aşkıyla tutuşulacak İstanbul'un kokusu vardı. Azcık dumanlı, azcık mazotlu, bir kaçık buhranlı bir tutam kasvetli, biraz kederli, bazense cennetti İstanbul! Ama ne olursa olsun her zaman Türkiye'nin kalbiydi.

İçinde ki kötü enerjiyi yok eden çikolatayla, kahve kokusuna kaptırmadan mutfağa geçti hemen. Bu gün fazla müşteri yoktu mekanda ve yardımcıları Leyla hanım fırına peynirli poğaçaları yerleştiriyordu. '' Sultanım kolay gelsin.'' Diyerek gülümsedi genç kız ve kadının başını çevirmesine bile bakmadan buzdolabının kapısını açtı. '' Ustamın bozuk dediği yumurtalar burada mıydı?

'' Onları dışarı koliye koydum.'' Diye cevap veren Leyla hanımın gamzeli yanaklarına memnuniyetle bakarak başını salladı Fecra. Önüne taktığı önlüğe bulaşan unlara gözü takıldı. '' Tamam o zaman ben onları hemen çöp konteynırına atıp geliyorum. Şimdi dışarıda ki kediler malum yemeye çalışırlarsa kafenin önünü pisletirler.'' Diyerek mutfaktan çıkıyordu ki ensesini kavradı iki el.

'' Kızım bırak onları. Bak ustandan yarım saatliğine izin almıştın zaten. Eğer şimdi seni burada görmezse bu sefer kesin seni kovacak.'' Diye cırlayan kadıncağıza bezgince başını döndürüp, dudak büzdü genç kız. Ustası yufka yürekli, şişko göbekli, kel kafalı bir adamdı ama Fecra'yı kovmaya yüreği dayanamaz yırtılırdı. '' Ama ustam onları çöpe atmamı istemişti. Bak az zamanımı alacak. Bak hemen atıp dönüyorum.''

Kaşlarını çatarak genç kıza bakmaya devam eden, Leyla hanımın tatlı yanaklarını sıktı, Fecra mutlu görünerek. Ah içi kan ağlıyor pençelerini saklı tutuyordu. Sinsi, yanı sıra masum kedicik bakışıyla gözlerine dikince, heybetli sultanı dize getirmeyi hedeflemişti. Kıvamına getirecek tatlı öpücüğünü yanağına kondurunca maviş gözleri gülümseyerek açıldı kadının. '' Bak sadece beş dakika tamam mı?

'' Tamam sultanım sen yeter ki beş dakika de. Ben hemen uçup geliyorum. ''

Kopardığı izinle kafenin içinden çocuklar gibi zıplaya zıplaya çıktı genç kız dışarı. Kapının uzağında duran koliye bakınca intikamının soğuğunu içinde hissedebiliyordu. Hızlı adımlarla yumurta dolu koliyi kucağına alarak, doğruca caddeye çıktı çabucak. Cebinde sıkıştırdığı beş lirayı taksiye yatırmaya niyetlenmişti doğrusu. O saniyede çevirdiği şoför, aracına genç kızı aldığından itibaren damarlarına kadar işlendi nefret. Gözü, Ömer'in varoş sevgilisinden başka bir şey görmüyor, onu her düşündüğün de canı yanıyordu.

Taksinin içinde geçirdiği dört dakikalık yolculuğun sonu, tekrar şık restoranın garajı oluyordu. Elinde koca koliyle, Chrysler model aracı gözleriyle aradı. Etrafta kimsenin olup olmadığına baka baka aracın yanına geldiği an ela gözlerinde gülümseme belirdi.

Restoranın valeyi araçların yanından çekilerek, Fecra'ya doğru yürüyünce genç kız paniksiz şekilde gülümsemeye devam etti.'' Şey elimde ki koliyi araca bırakacaktım lütfen kapıyı açar mısınız? Diye sordu soğukkanlılıkla.

'' Araç size mi ait? Diye soran genç adam gayet kibarca elinde anahtarı tutuyordu.

'' Evet.'' Diye onu yanıtladı Fecra ve sakince koliyi aracın bagajına dayadı. ''Sevgilime sürpriz hediyem var içinde. Acele eder misiniz şimdi gelirse sürprizi kaçar.'' Diye üsteledi üstelik.

Park valeyi, genç kızı şüpheci bulmayınca elindeki anahtarla aracın kilidini açtı. Tam bu esnada bir başka müşterisi genç adamdan aracını garajdan çıkarılmasını isteyince valeyi, gayri ihtiyari aracın anahtarını kıza emanet ederek çekildi oradan.

Fecra, eline geçen fırsatla artık yerinde duramazdı. Kalbi acıyla talan olmuş enkaza dönmüştü. Şimdiyse elinde tuttuğu koliyle, küllerini savuracaktı. Yumurta kolisini aracın önüne kadar götürdü çabucak. Ardından aracın şoför koltuğuna geçip, Chryslerin ön kapağını içeriden kurcaladığı bir düğmeyle açtı.

Daha sonra heyecanla araçtan çıkıp direkt, açtığı ön kapağını, havaya kaldırdı etrafına bakarak. Elleri sinirden titriyor, gözlerinde zaferin ışıltısı parlıyordu. Derin bir iç çekip, yerde duran koliyi yukarı kaldırdı. Etrafı taradı kuşkulu gözlerle ve dikkatini çeken kimseler görmeyince, hemen kolinin kapağını açtı söylenerek. '' Şimdi ödeşeceğiz benim tatlı şekerparem.''

Koliden çıkardığı birkaç yumurtayı avucuna alarak yüzünde öfke belirdi genç kızın. Yapacağı omleti, bu sefer aracın motorunda pişirecekti. '' Elimde görmüş olduğun yumurtayı, sana armağan ediyorum Ömer'im doya doya ye.'' Diyerek motorun içine sertçe attı. Elinden düşen yumurta kırılarak, aracın içine ve motorların kenarlarına sızarak yayıldı.

Yukarı doğru gerinerek başını yana yaslayan Fecra dudağının kenarında zevkli gülüşle '' Bu da sana bunlarda sana tontişim. Nasıl güzeller değil mi?'' Diye devam etti. Elinde üç yumurtayı da aracın motoruna zevkle gönderince, kabuklar yığılmaya başlıyordu.

Arada etrafına bakarak sadistçe gülen, Fecra bir taraftan da kalbi acımaya devam ediyordu. '' Bu beni oyaladığın yıllar için.'' Dedi ve beş yumurtayı fırlattı. '' Bunlarda beni sinema solanlarında beklettiğin dakikalar için, gerizekalı yakışıklım.''

''Bunlarda tükettiğin boş anlarım, tatlı hatıralarım, beyaz düşlerim için.'' Diyerek teker teker motorun içine fırlatmaya devam ediyordu . Onu kimse görmüyordu bir tek gizli kameradan başka. İntikamını yumurtayla almaya devam ederken ekliyordu sinirle. '' Bu yağmur altında seninle yürüdüğüm, saatlerce ıslandığım günler için. Bu sırf yorulma diye çözdüğüm test soruları için. Bu da matematik sınavında sırf sen iyi puan al diye kopyayla yakalandığım anlar için. Bu arkadaşlarımı dinlemeyip sana kandığım aptallığım için.''

Kolinin dibine doğru fırlatarak ilerleyen genç kız tek tek yumurtaları, zevkle ama acelesiz kırmaya devam ediyor '' Bu annemden yediğim azarlar için, bu babamdan aldığım cezalar için, bu ablamdan yediğim kazıklar için.'' Diye sözleriyle eşlik ediyordu. Ela gözleri sadistçe gülüyor, dudakları geri çekilmiş eğleniyordu o an ki yaptığı davranışla. En büyük cezayı Ömer'e sunduğundan adı gibi emindi artık. Biraz sonra Ömer gelecek aracı çalıştırınca burnuna kırılmış yumurta kokusu dolacaktı. Boğazına kadar taşıp onu boğacaktı araç içinde. Sakındığı gözü gibi baktığı arabası, yumurta içinde kalacak canına okumuş olacaktı genç kız.

Yaptığından zerre kadar pişman olmayan, Fecra arabanın motoruna acıyarak baktı. Güzelim aracın içi yumurta kabuklarıyla beraber akları ve de sarılarıyla bulanmıştı. Kolinin dibinde kalan son yumurtayı da avuçlarında döndürdü. '' Bu da senin için, hepsi senin içindi. Zevkle kokla burnun bayram etsin ciğerlerin çürüsün miden bulansın emi. '' Diye gülerek fırlattı.

İşi biten Fecra aracın ön kapağını sakince kapatarak Chrysler altından sızan yumurtalara bakıyordu. Ömer, aracını en az on defa yıkatsa bile, yine de yumurta kokusuyla boğuşacaktı. Üstelik genç kızın kırdığı yumurtaların bozuk olduğu göz önünde tutulursa, yüzde doksan aracı değiştirmek zorunda bile kalırdı. Aldığı öcüyle aracın anahtarlarını arabanın içine atan genç kız garajdan adımlarını yola döndürdü. Karşıdan doğru yanına gelen iki adamla cipin arkasına geçti hemen. Gelen adamların her ikisi de iş adamları gibi gayet şık giyinmiş, sert adımlarla Ömer'in aracına doğru ilerliyordular.

Kendini araçtan uzakta tutan genç kız etrafa kuşkulu gözlerle bakarak, adamları atlatmayı planlıyordu. Eşkalini kaybetmeliydi. Hatta bir an evvel kafeye uğramazsa, bu sefer kesin ustasından azar yiyecekti. Adamlar, Fecra'nın yumurta kırdığı aracın yanına geldikleri an da yanlarına bir başka genç kadın daha geliyordu. Siyah takım giyen kadının yüksek topuklu ayakkabılarına takılı kaldı genç kız. Gözlerini o an kendi spor ayaklarına çevirdi birden. O kadar yüksek topukların üzerinde kırk gün gezse yine de yürüyemez bir yerini kırardı kesin.

'' Hadin ya gidin buradan. Yaptığım sevabımı ancak Ömer'i ilgilendirir neden bu tarafa geliyorsunuz.'' Diye söylenen genç kızın kalbine birden korkular saplandı. İş adamlarından biri, Ömer'in aracın kapısını açmış içine geçiyordu. Bir diğeri ise şaşkın gözlerle aracın önünden sızan şeye dikkat kesilmişti.

Aracın beyaz duru rengine bakarak, plakasına dikkat kesildi genç kız yeniden. Ömer'in plakasına bakmıştı, ama dikkatlice hafızasına kazımamıştı. Bundan önceki araçlarını ezberlemesine rağmen sürekli araba değiştirmesi , Fecra'nın da beynini yormasına neden olmuştu. Plakanın son harfi Y mi yoksa S mi bilemedi o an.

Kesin ondan başkası bu kadar lüks araçla mekana girmezdi, ama önünde ki adamlar giriyordu işte. Hatta araca kurulmayan adam gürlemişti sinirle. '' Yalçın bey inin arabadan hemen. Biri.. Birileri bir şey yapmış.''

Eli ağzında kalan, Fecra anlamamış gözlerle araçtan inen genç adamı izliyordu. '' Hayır, bunu yapmak istemedim ama ben yapmadım. Yani senin aracın olduğunu bilmiyordum. Of nereden geldin ki buraya.'' Diye fısıltı çıkarıyordu genç kız.

''Yumurta, kırmışlar araca. Allah aşkına buranın valeyi nerede? Diye gürlüyordu siyah saçlı adam. Gözleriyle etrafı talan ediyor Fecra cipin arkasına pısırıkça sıvışıyordu. Şu an eline bir geçse, geriye ne külü ne de bir dumanı kalırdı. Özür dilese genç beyden kızı affeder miydi? Fecra, pişmanlıkla ve korkuyla ne yapacağını bilemedi.

Ya kaçacaktı ya da karşılarına çıkıp af dileyecekti. Ama buna cesareti yoktu. Ne diyecekti ki? Şey sevgilimin aracı sandım ondan kırdım yumurtaları mı? Ya da af edersiniz deneme yapıyordum da. Nasıl yumurta kırılıyor, nasıl araç kokuşuyor diye!

Kaçmaktan geriye çıkar yol kalmamıştı Fecra için. Ne olacaktı ki sanki birkaç gün yumurta koklayacaklar ardından havalandırıcıyla uçardı esans kokular değil mi? Adımlarını geri geriye usulca atarak cipin arkasına kadar ilerledi genç kız. O an da cipe doğru aracın sahibi söylenerek bakıyor, etrafı inceliyordu.

Fecra, cipin arkasından diğer tarafa geçtiği an cipin altından adamın ayakkabılarını görüyordu. Toz konmayan jilet gibi duran ayakkabılardan başını yukarı kaldırsa ensesi kavranırdı kesin. '' Lanet olsun kim ne istiyor benden.'' Diye gürlemeye devam eden adama Fecra '' Valla bir şey istemiyorum sadece merhamet et. O bile bana yeter.'' Diye iç geçirdi.

'' Yalçın bey garajın valeyi geliyor.'' Diyerek konuşan kadının sesi Fecra'nın kulağında yankı yapınca, elleri buz gibi terledi. Şimdi tabana kuvvet kaçmalı, gerekirse eve kadar tazı gibi koşmalıydı. Cipin önünden başka aracın arkasına, oradan da başka bir araca gizlene gizlene oradan çıkmayı başaran genç kız şimdi koşuyordu. Arkasına bile bakmadan, yüzüne atıştıran yağmuru bile umursamadan, caddenin ara sokaklarına girmiş kaçıyordu.

'' Allah'ım affet yeminle böyle olsun istemedim. Bak Ömer'eydi hıncım inan ki o adamın aracına bırak yumurta kırmayı, çizik bile atmazdım. Sen biliyorsun beni Allah'ım. Off çok pişmanım! Of öyle pişmanım ki ben ne yapacağım şimdi.'' Diye içten içe söyleniyor, soluk soluğa kaçıyordu suçundan.

Ara sokaklardan koşarak yeniden caddeye çıkan genç kızın kalbi, gümbürtü içindeydi. Pişmanlıktan o an ölmek istedi. Hiç tanımadığı birine zarar vermek çok kötü bir histi. Eli ayağı birbirine dolanmış adımları yavaşlamaya başlamıştı. Yandan gelip geçen araçlara bakarak ilerlerken telefonu çaldı. Cebinden çıkardığı telin ekranında annesinin numarasını görünce, heyecanla yutkundu. Kesin ustası işten kovmuş annesi de durumu kızına bildirmek için arıyordu.

'' Efendim annem. Bak biliyorum ne diyeceğini.'' Diyerek ahizeye konuşan Fecra annesinin sözleriyle gözleri büyüdü.

'' Kızım neredesin sen? Ustandan yarım saat önce izin aldım ama sen hala yoksun meydanda.'' Diye cevap aldığı kadınla yüzünde şapşal ifade belirdi. '' İzin mi aldın, gerçekten mi?

'' Gerçekten.'' Diye konuşan annesiyle rahat nefes veren, Fecra bu sefer dört ayaküstüne düşmüştü. '' Sağol annem iyi ki varsın.''

'' Kızım bırak şimdi sağolu varolu. Akşama görücün geliyor ve sen hala sokakta dolanıyorsun öyle mi. Gel de üzerine çeki düzen ver. Saçını başını yaptır ne bileyim bir duş al. Tüm gün hamurun, yumurtanın içinde kokuşuyorsun zaten.'' Diye devam eden kadınla umursamaz tavır takındı genç kız. Ellerini ceplerinden çıkarmış kırılmış tırnaklarına bakıyordu. '' Aman anneciğim. Gelen görücü sanki yüzüme, boyuma posuma bakmayacak gibi konuşuyorsun. Ben kavun değilim ki koklayarak anlasınlar. ''

'' Sus kızım nasıl konuşuyorsun öyle.. Bak gelen insanlar fevkalade iyi aile bireyleri. Onlarında yanlarında böyle konuşursan o dudaklarını ocağa yapıştırırım haberin olsun.'' Diyen kadınla yüzünü buruşturarak telefonu kapattı hemen.

Anasının kurbanı olmayacaktı bu sefer. Oradan buradan bulduğu kısmetlerle başı beladan kurtulmuyordu Fecra'nın. Daha geçen gün polis diye bir keltoş adamı evine buyur etmiş, sırf adamın evi barkı var diye kızıyla baş göz etmeye çalışmıştı. Allah'tan babası evlilik fikirlerine uzak duruyor ve kızına karşı bir adım mesafeli davranıyordu. Daha ablası Pınar evleneli bir sene ancak olmuştu. Kızının mutlu evliliğini gördükçe, Sevgi hanım küçük kızının da mürvetini bir an evvel görmek istiyor, konu komşuya gidip geliyordu.

'' Aman sanki geleceklerde beni alacaklar. Yok öyle yağma ben Ömer'imin üzerinden tırla geçmeden, asla kimseyle evlenmem. Böyle, Ömer'i ya boğmalıyım ya da ipe geçirmeliyim. Acaba ne yapsam.'' Diyerek yola devam eden genç kız caddenin Çengel köy yolunda gözden kayboldu.

Yumurta sızan aracın ön kapağını kaldıran, Yalçın gece siyahı gözleriyle köpürüyordu. Kimin ne maksatla böyle bir kötülüğü yaptığını bilmiyor sinirle yumruğunu dayıyordu araca. ''Kameralardan bir şey çıktı mı? Diye sordu yanında duran arkadaşı Levent'e. '' Şikayet edeceğim yeminle mahkemeye sunacağım bunu yapanı bir bulsam. Elime bir geçse, yeminle bitireceğim.''

'' Bir kız yapmış ama yüzü net görünmüyor. Aracın kapağından pek belli olmuyordu yüzü. Kamera o kısmı az almış.'' Diye cevap veren Levent şaşkındı. Ellerinde evraklarla duran Zeynep' de bir o kadar şaşkın ve şoktaydı. Yalçın'ı tanıyalı çok uzun zaman olmuştu ve bu zamana kadar hiç böyle bir şey başlarına gelmemişti.

'' Zaten işe yarasalar şaşardım.'' Diyerek aracın kapağını sertçe kapatan, Yalçın geniş omuzlarını dikleştirdi. Karşısında parkın valeyi korkudan titriyor gevelemek için yutkunuyordu. Adama şişt dese kalbine ineceği kesindi. '' Aracımı yıkatırsınız. Tek kuruş bile ödemem. Anladınız mı beni?

Sevinçle başını öne sallayan parkın valeyi, ellerini önünde bağlamıştı. '' Tekrar çok özür dilerim. İnanın ki sevgilime sürpriz yapacağım demeseydi o şahız ben, yeminle aracın anahtarlarını ona emanet etmezdim.'' Diye kederlenen adam, Yalçın'ın öfkeyle kırışan suratını görünce hemen sustu.

'' Siz her sevgilim diyene anahtar verirseniz vay bizim halimize.'' Diye gürlemeye devam etti genç adam. Zeynep'e başını döndürdüğü an telefonu çalıyordu. Arayanın babası olduğunu görünce, sinirle dişlerini sıktı. '' Araba çağırın Zeynep hanım. Babamlar beni bekliyor. Daha fazla oyalanamam.''

'' Nereye gideceksiniz? Ona göre arayım.'' Diye cevap veren Zeynep sarı saçlarını geriye attı.

'' Çengel köye. ''

Aldığı emiri yerine getirmek için telefonunu çantasından çıkaran genç kadın Levent'in sözleriyle dağıldı. '' Cidden evleneceksin yani. Hem de görücü usulüyle öyle mi?

'' Sadece kızı göreceğim. '' Diyerek arkadaşına ters ters bakan, Yalçın Zeynep'e başını döndürdü. '' Aradın mı?

'' He- Hemen arıyorum.'' Diyerek sesi titreyen genç kadın üzüldü. Arkadaşı Meleğin ölümünden sonra arkadaşına ihanet etmiş asistanlığını yaptığı genç doktora ilgi duymaya başlamıştı. Yanında olmak gizliden onu sevmek bile ona yetiyordu. Ama şimdi bir başka kadın araya girerse, çok acı çekeceğini belliydi . Derin bir iç çekip akmaya hazır duran gözyaşını tutup, araç çağırdı Yalçın'a . Ardından yanlarından bir bahane bulup hemen uzaklaşmayı seçti Zeynep.

Öte yandan gelen taksiye aceleyle atlayan genç adam babasına boyun eğiyordu. İstanbul'a geleli henüz bir ay bile olmadan önlerine sundukları bir kız olmuştu. Annesinin anlatımına göre kız, çok mazlum, çok masum, çok zeki biriydi. Adını bile sormaya gerek duymayan, Yalçın sadece görücü usulü evlerine gitmeyi kabul etmişti. Aslında kabul etmek zorunda kalmıştı. Babası Erdem bey ölürsem gözüm açık gider mürvetsiz, torunsuz bu dünyadan ayrılmak istemiyorum diyerek rest çekmişti oğluna. Kendine oynanan oyunun farkında olarak gidiyordu Yalçın kızı görmeye.

Tüm gece soğuk davranacak kızı umursamayacaktı. Hangi kadın böyle bir talibi kabul ederdi ki? Eğer kabul görünürse şayet bu sefer kendisi bir bahane bulur, evlilikten sıyrılırdı bir şekilde. Böyle düşünüyordu aracın içinde ilerlerken. Devamlı yola bakıyor, ölmüş eşine yeminle bağlanıyordu yeniden. Hayatının ilk ve son aşkını hiçbir kadına değişmeyecek kadar sonsuz sevgiyle bağlıydı. İçinde bitmeyen adeta günden güne çoğalan aşkı, hangi sevgi bitirebilirdi ki? Ölümsüz aşk her daim yaşardı bir ruh gibi!

Dar sokaklardan, yukarı araç çıktığı an hava kararmıştı. Taksi beş katlı bir binanın önünde durunca sakince araçtan indi Yalçın. Sonra adımlarını babasının durduğu Mercedes'in önüne attı. İsteyecekleri kız bu evde ve bu mahalle oturan bir mahalle kızıydı. Binanın dördüncü katın düğmesine basarak, kapının açılışını izledi Yalçın. Daha sonra dikleştirdiği omuzlarıyla merdivenleri çıkıyordu.

Adımları geldiği evin açık kapısında sonlandırdı sonra. İçerden karşılayan gayet güler yüzlü çift içeri davet ettiler onu. Girişten evin salonuna doğru tepeden bakarak yürüyen, Yalçın gayet sıcak bir karşılamayla karşılandı. Elini kibarca sıkan bir kız babasıyla bir kız annesi vardı karşısında. Babası Erdem bey ve annesi Ayşen hanım salonun koltuğuna kurulmuşlar, oğullarına gıpda ederek bakıyordular. O an annesinin sözlerinin gerçekliğine inanmaya başlamıştı genç adam. Böyle güler yüzlü ve sıcak tebessümlü ailenin elbette iyi bir kız yetiştirdiklerini düşünmeye başlamıştı.

Hal hatır sormalar, arasında gözlerini evin duvarlarında gezdiren, Yalçın mütevazi döşemeli ev sahiplerinin, kalplerini kırmadan nasıl kızlarını başından def edeceğini düşünüyordu. Elbette iyi bir aile kızı, olduğu kesindi. Ama Yalçın'ın kalbi, biricik karısından başka hiçbir yerde saklı değildi. Ve hayatına giren başka bir kızı, ne mutlu edebilir ne de ona istediği aşkı verebilirdi. Sadece acı çekmesine neden olurdu o kadar.

Öte yandan kahve tepsisinin başında gayet sakin duran, Fecra ablasının fincanlara kahve döküşünü izliyordu. '' Bak sağda ki tuzlu tamam mı! Sakın karıştırma ablacığım.'' Diyerek kardeşine tekrar eden, Pınar Fecra'dan daha heyecanlı duruyordu.

'' Tamam anladık. Hem neden böyle titizleniyor sunuz ki? Annemin getirdiği talipleri gördük işte. Böyle Kenan İmirzalıoğlu gibi, ne bileyim Kıvanç Tatlıtuğ gibi biri gelse anlayacağım, ama alt tarafı görücü işte.'' Diyerek dalgasını geçen genç kız ağzına kase de duran eriği attı. Saçlarını annesi istediği için yaptırmış, lülelerini omuzlarına salmıştı. Yüzünde hafif makyajla, ela gözlerini ortaya çıkarmış ortama zarif bir kız tablosu çizmişti.

'' Kızım tükür şu ağzındakini. Fincan götüreceksin.''

'' Hem yer hem taşırım ben ablacığım.'' Diyerek yanakları erikle şişen, Fecra elleriyle siyah elbisesinin eteklerini çekiştirdi. Bileklerine kadar inen danteli düzelterek saatine baktı. '' Şimdi hazırım. ''

'' Dikkat et. Sakın fincanlara bakma. Sadece yürü oldu mu?''

'' Okey yürümeyi bebeklikten beri yapıyorum. Amma da heyecan yaptınız he.'' Diyerek kahve tepsisini eline alan, Fecra mutfaktan koridora attı adımlarını. Sonra salonun kapısına gelince göreceği görselden dolayı mide hazmı geçirmek istemiyordu. '' Sakin kızım. Ayılmak bayılmak yok. Gözlerini yum gerektiği yerde. Korkma rüyana girmezler.'' Diyerek salona geçtiğinden itibaren tüm gözler üzerine dikildi. Biri hariç.

Ablasının dediği gibi sadece yürüyen genç kız aile büyüklerinden başlayarak kahveleri sunmaya geçti. Yüzünde sahte gülüşle, fincanları teker teker servis yapıyor, gözleri bir anda genç adama kayıyordu. Yan yan baktığı kişiyle kalbi korkuyla çarptı aniden. Bu, adam bu gün yumurta kırdığı aracın sahibinden başkası değildi. Elinde olmadan kalbi titredi genç kızın.

Soğukkanlı durmaya çalışarak adım atmaya çalışıyordu. Suç işlemiş küçük çocuklar gibi, yanakları kızarıp al al oldu. Siyah saçları bukle bukle boynuna dökülüyor, elleri titremeye başlıyordu. Kendinden geçiyordu Fecra. Pişmanlığı içten içe büyüyor, dile gelmek için çaba sarf ediyordu.

Geride kalan son kahveyi aile büyüklerinden talibine getiren, Fecra mecburen gözlerini tepsiye çevirdi. Titreyen ellerine bakarak fincanı özenle almaya çalışan adamın ellerine bakıyordu bu sefer. Kocaman eller. Boğazını sıkabilecek, istediği an canını alabilecek, koca ellere. Duyduğu korkuyla genç kızın elinden tepsi bir anda, Yalçın'ın kucağına kaydı, kaşla göz arasında.

'' Yandım.'' Diye feryat eden genç adam üzerinden tepsiyi atacağı an Fecra ürkekçe kasıklarına inen kahve peltesine bakıyordu.'' Şey ben özür..''

Boğazında takılı kalan sözleri kesen, Yalçın'ın gece siyahı gözleri oluyordu. Baktığı koyu vadilerden kendini zor alan genç kız can havliyle tepsiden kayan peçeteleri yerden aldı. Yalçın'ın pantolona sıvışan kahveyi silmeye yeltendiği an etrafı tamamen unutmuştu. ''Ben özür dilerim. İnanın bir anda oldu.'' Diyerek adamın üzerine gelince narin bileğini sıkıca tuttu Yalçın. '' Bırak kalsın. Zaten bizde gidiyorduk. ''

Yüzüne tokat gibi gelen yanıtla zihni dağlanan, Fecra hayal kırıklığıyla baktı adama. Doğrusu annesi bu sefer bir talip değil, iyi bir artist davet etmişti evlerine. Düştüğü durumu umursamayan, üstelik sakin sesiyle bile tüylerini diken diken eden bir talip .
...............................................................................................................
evet hızlı başladın inşallah severek okumuşsunuzdur hikayemizin ilk bölümünü. Çılgın bir kız var bu sefer karşımızda. Yalçın gibi ölmüş karısına bağlı birini nasıl dize getirecek bunu bende bilmiyorum. Ama yazarken ben çok eğlendim dileğim inşallah sizlerde okuduğunuz an eglenmişsinizdir. Arkadaşlar desteginizi çekmeyin okuyorsanız desteginize ihtiyacım var. Şu zor anlarımda sakinleştiricilerle yazmaya çalışıyorum ve inanın çok zormuş . İlaç yüzünden ne düşünebiliyorum ne de hissedebiliyorum. Umarım beni anlamışsınızdır. Bir aşk mevsimi hikayemin konusu olarak ben çok sevgim. Umarım ileriki bölümlerde sizlerde seversiniz. Yorum ve düşünceleri ve elbette begenilerinizi bekliyor olacağım. İnanın sevgilim beni de aldatsaydı bende yumurta kırardım aracına hak eder çünkü ama Fecra yanlış kişiye kırdı yumurtaları. Allah'a emanet olun.

BİR AŞK MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin