..........BİR AŞK MEVSİMİ ....9 BÖLÜM.
Mârifet; bize yâr olmayan sevgiliyi,
Kalbimizin içinde öldürmek!
İşte en haklı, en mâsum, en kudretli
ve en muhteşem cinayet.
...........9 BÖLÜM................
.
İnsan zayıf yerinden vurulurdu. Tökezlersin bir baltaya sap olayım dersin gider nacak başı olur çıkarsın. Çalışır didinir karşılığını alayım dersin, umduğun dağlara kar yağar. Yağması yetmez, birde uzun süre eriyeceğini bekler bekler durursun. Sonra da dersin ki bu dünyadaki kimse beni anlamıyor, ailem beni dinlemiyor. Karamsarlıkların içinde döner dolaşır yine kürkçü dükkanı yastığına başını koyar, hayallere uçarsın. O yastık ki senin her gecene şahit olan tek dostundur. Tek sırdaşın.
Ama bu gece yastığımda ben değil abim yatmıştı ve benim dertli başım Yalçın'ın yastığında kalmıştı. Sorduğum soruyu cevaplamaya tenezzül bile etmeyen, üstelik kibirli dudaklarıyla gülümseyerek sırtını dönüp yatan bir ayıyla, bir gece daha tamamlanmıştı. Yerlere kadar inen, perdelerin arasından sızan aydınlığa bakılırsa gün ağarmışa benziyordu.
Uykulu gözlerle tavana çevirdim gözlerimi. Bundan sonra ben ne yapacaktım? Elimde hiçbir değerli bir yanım kalmamıştı. Sıfırdım. Dertli başımla yastıktan doğrularak şövalyemin beline kadar kapatılmış yorganın altından çıktım ve kapıya usulca ayaklarımı sürüdüğümde, bana yasaklanmış odanın içine göz gezdiriyordum.
İlk halının hemen kenarına bırakılmış terliklere gözlerim takıldı. Eski model küçük bir ayağı temsil eden kırmızı şık terlikler. Meleğe ait başka eşyalara gitti bu seferde meraklı bakışlarım. Mutlu aile fotoğraflarında dönüp dolaşarak odanın duvarlarına saklanmış, aşkın hissiz ruhu tüylerimi ürpertti.
Ölen eşine ait tüm hatıralarına değer vermesi, onlara hazine gibi davranarak koruması bambaşkaydı. Kim bilir nasıl seviyordu ki şimdi ondan kalan anılarına gözü gibi, bakıyor kimseyle paylaşamıyordu. Askıda asılı kırmızı sabahlığın yanına kadar ilerleyip usulca dokundum. Yumuşacık ve tozluydu. İşte o anda yıkanmadığını anladım. Üzerine hafifçe burnumu sürtünce naftalin kokusu geliyordu.
Beynime saplanan hisle yerimde gerildim. Bir erkek tarafından bende beğenilip sevilseydim, öldükten sonra bile hatıralarıma ve kıymetli eşyalarıma değer verilip camdan bir biblo gibi, korunsaydım ne kadar onura olurdum. Bir erkek tarafından gerçekten sevilmek! Mesela sabahları günaydın deyip nasıl olduğumu sorsa! Belimden kavrayarak omzuma öpücük kondurup kahvaltılarımızı beraber yapsak!. Beraber gülüp beraber ağlasak!.
Dertlerimizi paylaşsak, dışarda yağmur yağarken şöminenin başına geçip ateşin huzur veren çıtırtısını dinlesek! Hasta olduğumda meraklansa, endişeye kapılıp saatlerce yanımda kalsa! Ellerimi avuçlarına her aldığında, sert biçimli dudaklarıyla hayat sunsa! Dokunuşları bir pamuk ipliği kadar yumuşacık ve zarar vermekten korkacak kadar hassas olsa!
Öptüğü yerlerde güller açtırıp hayatıma renk katsa! Pembe, kırmızı, yeşil, mavi, mor ve eflatunlarla dolu gök kuşağı çıkarak üzerimize doğsa! Aşkın tüm renkleri başımızda uçsa ve bizi baştan aşağı aşka boyasa! Kelebekler etrafımızda dönse kuşlar bize durmadan şarkılar söylese. Çayırla dolu bir mecrada dibine oturduğumuz ağaç dile gelse bize bol bol dualar etse!
'' Ah!'' Çektim odadan dışarı çıkarken. '' Böyle aşkı kim kaybetti ki ben bulayım. Bulup da göğsüne sokulayım. Yattığı yatağı bile paylaşmaya müsaade etmeyen ama hayvani duygularını konuşturmaya gelince, her fırsatı kollayan bir ayıyla evliydim. Ayı diyorum çünkü bu ayı başkasına aşık olabilecek kadar romantik biriydi ama beni sevemezdi. Çünkü ayılar balı sever ben, ise bal değil sivri dilli zehirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AŞK MEVSİMİ
RomanceSakar, çılgın. deli, bir insanı çileden çıkaracak kadar konuşkan. zeki, obur, güzel bir kızdır Fecra Eroğlu. Bir kafe de çalışır ve babası araba tamircisidir. Yirmi yıllık çocukluk aşkı tarafından keklendiği gün hayatının dönüm noktasını yapar. Hiç...