.........BİR AŞK MEVSİMİ.....14 BÖLÜM......
Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri, öpüşürken yok olan ateşle barut gibi...
......14 bölüm.......
Elleriyle dokunduğu varlıktan kendini zorla çeken Yalçın, şaşkın gözlerleyüzüne bakan kızla donakaldı. Yaptığı bir anlık hatadan ibaret olsa da hoşuna gitmeye başlamıştı. İstese devam edebilir, onun gizli kuytularını keşfederek, kendine gerçek bir eş ilan edebilirdi. Sıcacık dudaklarını tatmış, günlerdir gözlerinin önüne düşen saçlarına dokunarak öpmüştü onu. Beline dokunan ellerini üzerinden hızla çekerek geri geri adım atmaya başlayınca karısının bakışları anlamsızlaştı.
'' Kaçıyor musun? Diye sordu Fecra kırılgan sesle. '' Beni öptükten sonra korkak bir tavuk gibi, benden uzaklaşıyor musun?''
Evet kaçıyordu. Tıpkı bir kafese kapanmak için tutulmuş kuş gibi, özgürlüğüne kanat çırpmak, ya da hapis olduğu geçmişine uçmak istiyordu. Arzuyla açılan dudaklarından, sevgiyle bakan gözlerinden bir ödlek gibi uzaklaşıyordu. Kalbinin yelkenleri yakalandığı bir anlık fırtınayla açılmış, havalanmaya başlamıştı. Ya bu fırtınaya kapılacak ya da bu fırtınanın içinden çıkmak için mücadele verecekti.
'' Gitme!'' Dedi Fecra yönünü kapıdan tarafa döndüren adamın ayak dibine girerek ellerinden tuttu. '' Burada kal! Yanımda, benimle kal!''
Umutla parlayan ela gözlere dikti bu seferde gece gözlerini Yalçın ve ona bir adım atsa ona on adımla gelecek kadar güzel bakan varlığa cevap vermek yerine, hızla odadan çıktı. Merdivenlerden ikişer ikişer inerken başından kaynar sular dökülüyordu.
'' Ben ne yaptım!'' Diye sızlanmaya başlamış, pişmanlığı içten içe büyüyerek katlanmış, odasına girdiğinde kalbi sıkışmaya başlamıştı. '' Nasıl öpersin, Meleği öpen dudaklarınla nasıl öpersin onu? Meleğe, sarılan ellerinle nasıl saçlarını okşarsın? Nasıl! Nasıl! Allah'ım ben ben neler yapıyorum böyle! Sen bana akıl fikir ver, nefsime irademe yenik düşmeyeyim sen bana güç ver. ''
Kendi kendini çıkmaz girdaba sokan Yalçın, kravatını çekerek boynundan aldı. Kırmızı örtüyle kaplanmış yatağa sinirle yürümeye başladığında, askılıkta asılı sabahlığa sarılarak burnuna dayadı.
Dön dese dönmeyecek kadar uzakta kalan aşkıyla, yüreği bir kez daha parçalandı. Seviyorum, özledim, yalvarırım dön, beni bu çıkmazlığımdan kurtar dese, sesini duyamayacak kadar sonsuzlukta kalan karısından kopmak istemiyor, hayatının içine dalan Fecra'nın büyüsüne kapılmaktan kaçıyordu. O bir tuzaktı. Hem de tatlı bir tuzak. Nerden evlenmişti? Hangi akla hizmet onun isteğini yerine getirmiş, bir anlık kıskançlığın kurbanı olmuştu.
'' Offff.'' Dedi yatağın üzerine düşerken. Delice sinir olduğu kızı, kıskanıyordu. Gülen gözlerini, çene çalan küçük dudaklarını, tatlı havasıyla etrafına ışık saçan bu küçük varlığı delice kıskanıyor ve bu kıskançlık onu tuhaf şekilde arzulamasına, duygularını harekete geçirmesine neden oluyordu. Arkadaşlarından, eski sevgiliden ve ona kur yapan etrafında ki tüm yabani kurtlardan, kuş tüyüne sarıp gizlemek istiyordu.
Fecra'nın, yalanlarla hayatına dalmış olmasına rağmen yine de masum kalan kalbiyle onu istediğini gördükçe, bu arzuya daha ne kadar sabrederdi bilmiyordu. Tanıdık arzuyla dolan tüm bedeniyle yatağın üzerinde sırt üstü döndü. Elinde ki kırmızı sabahlığı burnuna götürüyor, ihanet eden kalbi ise az önce aldığı öpüşle ısınmaya devam ediyordu. Sessizce konuştuğu duvarlara bakınca şimdi bu sır yüklü duvarlar, ihaneti yüzünden ona nefret kustuğunu sandı.
Kalp kalbe karşı derler ya Yalçın'ın kalbi ölmüş aşkına değil onu çıkmazlığa sokan varlık için atmaya başlamıştı. Duyduğu tatlı heyecanla yerinden fırladı. Hayır bu olmamalı, buna kaşı koymalıydı. Ona itaat ederse, eline bir koz verirse tüm hayatı, çene çalan uzun dilli bir kızla geçerdi.
Hemen kendine gelmeli, kapıldığı bu amansız büyüden bir an evvel kurtulmalıydı. Ona bebek vermek için ölmüş karısını, bir tatlı öpüşle unutacak kadar hain biri olmamalıydı. Hızla yataktan kalkarak uzun koridoru, hızlı adımlarla banyonun kapısında bitirdiğinde, kendini soğuk duşun altına attı.
Başından aşağı dökülen buz gibi suların altında şimdi dudaklarına sinmiş öpüşleri kazıyordu. Hatandan ibaret saydığı dokunuşlardan kurtulmak istedikçe kulaklarına ihtiras yüklü, aşk kokan sesler geliyordu Fecra -Gitme- diyordu -yanımda kal,- benimle burada kal,- kaçma neden kaçıyorsun, diye hesap soruyordu. Kimdi ki ondan hesap soruyor, kimdi ki ona bu kadar samimi davranıyordu?
Hem neden kaçıyordu? Kimden korkuyor kimden kendini kasıyor ve kim için vicdan azabı yapıyordu? Alt tarafı bir kızdı işte. Uzun diliyle, tatlı gülüşüyle karşısına dikilip onunla resmen eğleniyordu. -Beni hayatına almazsan Ömer'e giderim- diye tehdit eden altı üstü küçük bir fareydi işte.
Hem korkunun üzerine gitmezse o korku onu ele geçirirdi. Evet öpmesi hataydı ama bundan sonra ondan kaçmamalı, zaaflarına yenik düşmemeliydi. Güçlü iradesine dayanmalı onu bir şekil alt etmeliydi.
Rahatlamış şekilde suyun altından çıkan Yalçın, bornozla odasına geçtiğinde hastaneye dönmedi. Akşama kadar sessizlik içinde sükut süren saatler ilerledikçe, içine dolan bir anlık cesaretle yüreklenmişti. Bu öyle bir cesaretti ki ne masa başında, ne yemek yerken, ne de kahveler içilirken rahat davranmaya devam etti.
Fecra, adamın özgün haliyle ne diyeceğini bilemeden öylece şaştı kaldı. İlk öpüşünü kocasından alan biri olarak, ona her baktığında, Yalçın, o taraflı olmuyor ve buda kızın olmayan sigortalarını arttırıyor, çekmeyen antenlerini net çektiriyordu.
Acaba önemsiz mi görmüştü? Kafası karışan genç kız gece odasına çekilirken zihinden silinmeyen öpüşüyle uykuya geçti. Hiç önemsenmeyecek gibi değil aksine güzel ve tutkuluydu. Yalçın, bu öpüşü normal görüyorsa ona yenisiyle hatırlatmasını da bilirdi. O gece, gece yarısından sonra zorla uykuya dalabilen ikili, birbirlerini düşünerek gözlerini kapattıklarını bilselerdi, arada ki engelleri yıkarlar ve birbirlerine tutkuyla sarılıp aynı yastıkta bir ömrü tamamlarlardı.
Yeni bir sabaha uyanan hırslı ve öfkeli çift, birbirlerinden habersiz aynı anda odaların pencerelerini açarak, gökyüzünde parlayan güneşe aynı anda bakarak çiğerlerine oksijen doldurdular. Boğazın gürültülü gemilerin sesini ve martıların gökyüzünde kanat çırpışlarını izlediler. Ardından biri üstüne beyaz sade elbise geçirirken, bir diğeri ise beyaz gömleğini giymiş ve bacaklarına siyah pantolonu geçiriyor, Fecra'da yüzüne makyaj yapıyordu.
İkisi de aynı anda odalarından çıktıklarında biri üst merdivenleri, bir diğeri alt basamakları peş peşe bitirerek mutfağa yöneldiler. Koridorun sonunda, masa başında onları bekleyen yaşlı çift, kulak kulağa vermiş fısıldaşırlarken masaya yönelen ikiliyle birbirlerine göz ederek sustular.
*********************
'' Günaydın.'' Diyerek sandalyeyi çeken Yalçın'ın yanına oturduğumda koluna dokundu. -Ne- der gibi yüzüne baktım. Göz işaretime kafa sallayarak cevap verdiğinde önünde ki tabağına yönelmişti.'' Sana gününü göstereceğim maymun iştahlı ayı.'' Dedim içten içe hesap yaparken, yandan yandan çay yudumlayışını izliyordum.
İçtiği çayı olsam boğazını yakar, tuttuğu ekmek olsam nefesini keser, ağzına attığı peynir olsam damaklarında eriyerek yok olurdum ama o bunlar yerine beni zeytin niyetine yiyordu işte. Rakısına meze, içkisine çerezliktim. Hacivat'la Karagözün iplerini oynatan hayali gibi, bir yerde elinde oyuncaktım.
'' Keyifler nasıl?'' Diye sordu Ayşen hanım gülümseyerek.'' Bir problem yok değil mi? Dün sanki tartışıyor gibiydiniz?''
Aldığımız imayla birbirimize bakarak aynı anda cevap verdik.'' Hayır hayır yok, bir problem yok.''
Panik içinde verdiğimiz karşılıkla yaşlı çift bize dikkat kesilince Yalçın, öne atıldı. '' Her evliğin tadı tuzu kavga gürültüdür. Bunu siz her gün yapıyorsunuz. Yani önemsiz.''
'' Evet önemsiz.'' Diyerek kocama onay verdim. '' Zaten biz aramızda hallettik.''
Zaten altı üstü hırçınca aldığım öpücükle Ömer, krizi ne kadar önemli konuydu ki biz üstesinde duracaktık. Hele Yalçın, ağa verdiği öpücükle kabuğuna pısırıkça kaçtıktan sonra bu öpüşü kaynanama anlatsam kadın kan kusarak ağlardı. Acaba anlatmalımıydım?
'' Ah iyi olun da başka bir şey istemiyoruz.'' Dedi Erdem bey kırışan gözleriyle gülümseyerek.'' Eee artık torun verinde torun sevelim. Boş boş durmayın gençlik elden gidiyor değil mi?.''
Yediği domatesle öksürüğe boğulan Yalçın, ağzına peçete bastırarak masadan kalkınca ona içmesi için su uzattım. Bunun üzerine bir bardak su iyi giderdi. Hele biz çocuk yapma konusunda bir atılım yapmazsak Yalçın'ın boğazına daha çok su kaçardı. Verdiğim suya karşılık vermeyince bende peşinden kalkarak eteklerimi düzelttim.
'' Sen neden kakıyorsun?'' Diye sordu Yalçın, annesiyle babasından gözlerini kaçırarak bana baktı. '' Oturup kahvaltını yapsana!'
'' Aaaa.'' Dedim şaşkınlık içinde.'' Seninle aynı işte çalışıyorum ya aşkım. Ne çabuk unuttun!''
Aşklı meşkli sözcüklerle yüzleri yeşeren kayın valideyle kayın peder ikna olmuşa benziyordu. Mutfaktan iki aşık tablosuyla birbirimize sarılarak çıktık ve araca binerek yola koyulduğumuzda radyoda Tarkan'ın -Hadi o zaman ne bekliyorsun.- şarkısı çalıyordu.
Bizim ayı beklemekten yerinde kök salacak, evliliğimizi kış uykusuna yatırarak ve başına geçip ninni söyleyecekti. Ben onu haremime aldıktan sonra bir ömür bekleyemez, bütün gecelerim boyunca yalnız soğuk yataklarda yatamazdım. Yatağım ısıtmalı yatak değil su yatağıydı. Mazallah kış aylarında Yalçın'sız yatarsam buz tutardım.
Muhteşem Süleyman, bile Hürrem'ini, Haseki Sultandan, önde görüp yüzük takmıştı parmağına. Bende Yalçın'ımı Ömer'den üstün görerek duduşlarımı ona cesurca sunmuş, tutkuyla beni öpmesine izin vermiştim. Bu karşılıksız olmamalı artık biri el atmalıydı.
Çok zaman kaybetmeden hastaneye vardık ve upuzun koridorları geçerek odasına girdiğimizde Bilal, iki ayaküstünde dikilmiş elinde bir buket gülle sırıtıyordu. '' Günaydın.'' Dedi bana doğru gelirken. '' Bu gün çok güzelsin. Sana bakarken gözlerim kamaştı.''
Şu an gayet güzel güzel Bilal'e bakan kocam, arkadaşının kamaşan gözlerini oyup eline vereceğini düşündüm. Çünkü elinde ki evraklarını sertçe masaya fırlattığı gibi, iki koluyla bağdaş kurarak bizim karşımıza geçmiş, hafiften fırtınasını estirmeye başlamıştı. Onun şah damarına basmak en büyük hedefimdi ve bende öyle yaptım. Bilal'e hem teşekkürümü sundum, hem de yanağımdan öpmesine, elimi sıkmasına müsaade ettim.
Çapkın yakışıklının gönlünü alıp gönderdiğimde, öbür ayının hırıltısıyla odanın içi adrenalin dolmuştu. '' Sana dün ne dedim?'' Diye sordu masasına geçerken sesi öfkeli çıkıyordu.'' Benle evliyken kimseyle yakın duramazsın demedim mi? Başka adamlara boncuk dağıtıp..''
'' Onlara boncuk vermiyorum, onlar senin yapmadığını yapıyorlar, bana gül veriyor. ''Diyerek sözünü kestim sinirle.'' Bana uzak dur diyen sen, bana bir adım atıyorsan, beni öpüyorsun, sonrada korkaklar gibi kaçıyorsun. Bir kere de olsa sözünün arkasında dur Yalçın ağa. Ne bu ikilem, ne bu kararsızlık? Bir öpersin, bir kaçarsın, bir sevgilim dersin, bir kıskanırsın, sonra yatağına aldığın anı bile hatırlamazsın, burada zavallı olan sen değil benim.''
Bana gözlerini kısarak bakmaya devam edince tam karşısına geçip masanın üzerinden yüzüne eğildim.'' İtiraf et beni istiyorsun, hatırlamadığın geceyi belki de yeniden yaşamayı diliyorsun ama bir ödlek hindi gibi korkuyorsun! Korkma seni haşlayıp suyundan plav yapmam. Mayalanmış hamur gibi seni yoğurmamdan, sana şekil vermemden, seni yüz seksen derece fırında pişirmemden korkuyorsun ama korkma yapmam,'' Diyerek sırıttım.
'' Sen kendini fazla önemsiyorsun.'' Dedi gözlerimin önüne düşen iki tel saçı çekiştirerek.'' Ben seni istersem alırım ama sana acıdığım için sadaka niyetine görüyorum.''
'' Kurbanlık koyundan iyidir sadaka olmak. Bağışın olabilirim. Al beni sadaka niyetine harca sonra dikkat et de boğazına takılıp bir yerine saplanmayayım. Maazallah sonunda cenaze arabası tutmak zorunda kalırım'' Diyerek eğlendim onla.
''Cenaze arabasına binmeye meraklı değilim bende.'' Diyerek koltuğa yaslanınca sadistçe gülümsedim.'' Biliyor musun senin meraklı olmadığın cenaze arabasına insanlar binebilmek için ölüyorlar. ''
İnce esprimle kahkahayla masadan doğrulduğumda, arkamdan emirler ardı ardına yığıldı'' Hadi çok konuşma, bana hemen acılı kahve getiriyorsun, bol köpüklüsünden ve sonra da labaratuvardan belgeleri alıyorsun, üç hastanın bilgilerini kütüphaneden çıkarıyorsun. Başhekime, gideceksin ama lak lak etmek yasak ona sunacağım şu dosyaları vereceksin. ''Diyen doktora başımı döndürdüm.'' Başka emrin var mı paşazadem?''
'' Yok .'' Dedi iki elinin arasında tuttuğu kalemi kırarak.'' Bunu da çöpe at!''
''Ayak işlerini başkaları yapar ben senin sadece asistanım.'' Diyerek odadan çıktığımda bu gün koşuşturma günüm olacağı anlaşılmıştı. Sadece bu gün mü? Yalçın, ağanın asistanı olduğum anlar benim, cehennem kazanım kaynayacak emreden bakışları zebani yerine geçecekti.
Saatler saatleri birbirine katarak günler günlere eklendi. Koşuşturmayla geçen günlerim, kahve taşımakla dosya aramakla, doktorlar arasında bilgi alış verişi yapmakla arada Bilal'le dedikodu kaynatarak, hangi doktorun kime asıldığını, hangi hemşirenin kaç beden giydiğini, hastanenin kaç odası, Yalçın'dan kaçmak için kaç tuvalet yapıldığını öğrendim.
Bunun yanı sıra şu sıra estetikte neyin revaşta olduğunu, hangi tip burunların kadınlara çok gittiğini, doğumhanede kaç saat boyunca çocuk doğrulduğunu, göğüs küçültmenin erkeklerin ilgisini azalttığının bilgisiyle donatıldım. Benimkiler iyiydi ne biçilmeye gerek vardı ne de ektirmeye. Arada kahve içerek, Bilal'le kız muhabbetlerine dalarak, saatler ilerlerken yavaş yavaş işimi kavramaya başlamıştım.
Başlarda garipsediğim Bilal, meğerse çapkınlığın önde gideni, karı kız muhabbetinden oldukça keyif alan, ağzı dursa gözü durmaz, kaşı dursa bedeni durmaz, üstelik abimin hayran kaldığı Zeynep'in kuzeniymiş. Öğrendiğim bu gerçekle biraz daha onla samimi oldum. Nede olsa yabancı değil bizim mahallede oturan Ahmet, ustanın oğlu kadar yakın ve ilgiliydi. Sonuçta ikisi de kankam sayılırdı, tabi - kanka- sözünün içinde ki -n- kalkmadığı sürece.
Bu ufak tefek tatlı muhabbetler dışında doktorumun ayak işlerini yaptığım bile oldu. İşte o anlarda içtiği fincanın dibine bakarak, zıkkımın kökünü iç, aslan bile yattığı yerden belli olur diyerek, kirlenmiş kahve fincanlarını kaldıran ben, dosyalarla masanın birbiriyle aşk yaşadığı dağınıklığını toplayan ben, cep telefonundan tut randevu defterine kadar her şeyi ayarlayan ben, yine de Yalçın ağanın gözüne giremiyordum.
Aslında gözüne girip de gece gözlerini yerinden etmek değildi amacım, biraz olsun gıpda ederek bana bakmasını sadakalıktan fitreye oradan da kalbine bağış olmayı diliyordum. Kalbim, Yalçın, al beni tepe tepe kullan diyordu ama onu alacak bir kazancım bile yoktu. Başını sokacak ne bir evim, kuş tüyünde yatıracak ne bir yatağım, krallar gibi hazırlanmış ne bir sofram vardı. Sadece çatallanmış susmayan dilimle, gitme kal diyen sulu gözlerim, birde her daim ona itaat edecek kalbim vardı.
Hayatım doktorumun aşkıyla yanıp tutuşacaksa ve bana nasip olmayan bu işkenceyle dünyadan şehit olarak öbür tarafı boylayacaksam, en azından akşamları bir Fatiha, okuyan arkadaşım olmasını yeğlerdim. Kanserden şehit gidiliyorsa plotonik aştan da şehit mertebesi olurdu. Her ikisi de insanın iliğini kurutur, hayata dair inancını yitirir ve iki elin iki koynunda öylece öbür tarafı boylatırdı.
Karar vermiştim ben, şehit olmadan öncesini yaşayacak, onun taş kalbini fethettikten sonra kollarında ölecektim. İlk önce silahlarımı kuşanmalı, şehitlik mertebesine ulaşmadan ön cepheyi hazırlamalıydım ve bunun için tek can yoldaşım Serpil'i aradım.'' Nasılsın patron.'' Dedim elimdeki evraklarla kafeye inerken.
'' İyilik ana kraliçem senden.'' Diye karşılık veren kuzenle sırıttım.'' Elimde ki cephaneler tükendi be patron. Bana acil mayın, türlü türlü silahlar ve bol bol bombalar lazım. Buzlarını eritemediğim bir vadi sert çıktı, onu fethetmeye çalışıyorum da.'' Diyerek kafenin girişine adım attım.
'' Cephaneyle uğraşmaya ne gerek var canım. Direkt hedefe yönel ve bombala.'' Dedi kuzen ben Yalçın'a doğru yürürken heyecana kapılmıştım. Etrafını saran doktorlarla yanında oturan Zeynep, bana dikkat kesilmiş, hep beraber koru şekilde sırıtıyordular. Acaba bir yerim açıkta oraya mı bakıyorlar diye kendimi gözden geçirdim.
'' Valla onu bunu bilmem ama şu an benim kalbimi ıskaladığı kesin.'' Diye fısıldadım kocamın dik dik bakışları arasında yanına geçerken.'' Bu akşam bana hatim indirsene. Ya da dur hocaya git, toplu halde namaz kıldırsın. Yoksa bu işin içinden ne ben, ne de rahmetli Müslüm Gürses'in, sesi zor çıkar.''
'' Biri mi öldü?'' Diye sordu Bilal.'' Ne hocası, ne hatmi ?''
'' Ya hiç sorma.'' Dedim sandalyeyi çekerken telefonu kapattım.'' Bizim Osman, adında bir kedi vardı. Zavallı aşkından ölmüş. Tabi o kadar açgözlü olursa başına bu gelir.''
Masadakiler kahkaha atarak gülünce Yalçın, bana yan yan baktı.'' Bu şu geçen anlattığın kedi değil dimi? Pardon bu bir erkek olduğuna göre o anlattığın doğuruyordu.''
'' Yok o değil.'' Diyerek dudak büzdüm.'' Bu kedi o bildiğin kedilerden değildi. Biraz insan ruhlu, biraz babalık duygusunu tatmış, mahallenin önde gelen kedilerin baş kralıydı. Mesela her gece haremine aldığı yavrulardan sonra tahtına başka kediler göz dikince zavallıyı kıstırmışlar bir köşede ''
'' Çok komik.'' Diye araya girdi Zeynep.'' Altı üstü bir kedi bu kadar büyütmeye gerek var mı?''
'' Doğru yok.'' Diye karşılık verdim nedense sinirime dokunmuştu.. '' Ama unutma ki kadınlarda kedi ruhludur. Birini tırmaladı mı çizdiği yara hemen iyileşmez uzun süre lekesi kalır. Mesela ben birini tırmalarsam fena hale getiririm'' Diye devam edince masadakiler ooooooooovvvvv çektiler.
'' Desene senden korkulur.'' Diye biri öne atıldı kocama bakarken.'' Yalçın, aklın varsa hiç kızdırma, sonun valla hastanelik olur.''
'' Ben önlemimi aldım.'' Diye ortaya atıldı Yalçın, elini omzuma atarak etrafa rol kesiyordu.'' Arabamın yediği onca omletten sonra kasları güçlendi şimdi çok iyi çalışıyor. Bundan sonra ki ilk atağında ben karımı omlet yapacağım. ''
'' Karşılıklı atışmalar ah çok tatlı.'' Dedi Bilal sırıtarak.
'' Her neyse.'' Diyerek ortaya atılan Yalçın gözlerime bakarak'' Bu hafta içi gösterdiğin başarınla seni ödüllendirmek istiyorum. Hafta içi her iş çıkışda iki saatlik yüzme eğitimi alacaksın.'' Diyerek gülümsedi. '' Suya alışman lazım.''
'' Boğulmamdan korktuğun için mi?'' Diye sordum yanağından öperek. '' Teşekkür ederim düşünceli kocam benim.''
'' Hayır.'' Diye öne atılan Bilal kıstı gözlerini. '' Az önce kocan seninle övünüyordu. Dedik bizde sana sürpriz yapsın oda hemen bunu düşündü.''
Sevinç içinde kocamın kirli suratına tekrar öpücük kondurup teşekkürümü sunarken Yalçın, korkak gözlerle beni süzüyor ve bir köşede kahvesini için Zeynep'i öksürük tutmuş boğazını temizliyordu.
İş çıkışı yüzme dersine katılacağım için heyecana kapılmıştım. Yalçın'la akşama doğru hastaneden ayrıldık ve beni ayarladığı yüzme kursunun kapısında bırakarak sırıttı. '' Dikkat et de hocanı boğma.'' Diyerek soğuk espri yaparak aracıyla yanımdan uzaklaşınca ona dil çıkardım.
Öte yandan yüzme kursun kapısına yönelerek içeri geçiş yaptım. Yerleri taş döşemeli koridorun sağında ki danışmadan yüzme öğretecek olan hocamın adını alarak havuz kısmına geçerken '' Eyvah bikinim yok yanımda.'' Diyerek danışmana döndüm. '' Burada bikini satan yer var mı? ''
''' Var. Size yardımcı olurlar. Siz şu taraftan gidin.'' Diyerek koridorun sonunda ki dükkanı gösterdi. '' Bedeninize uygun bikiniyi bulursunuz.''
Teşekkürümü sunarak bikini satan kursun içinde ki dükkandan, renkli cicili biçili bikinilerimle yanında iki kolluk, bir simitle çıkarak havuzun başında nefes aldığımda giyinmeye geçtim. Hızla çıkardığım fazlalıklardan sonra küçük parçaları üzerime geçirdiğimde, kendimi cıbıldak gibi hissettim.
Basenlerime taktığım parayomla ve yanı sıra koruma amaçlı simidim, kolluklarımla havuzun merdivenlerine yöneldiğimde hoca diye bir mahlukatı etrafımda görmüyordum.
Havuzun içinde çırpınan onlarca insan ve yeryüzünde sırasıyla dizilmiş şezonglara bakarak etrafımda bana el sallayan birini ararken bir el omzuma dokundu.'' Fecra hanım siz misiniz?'' Diye soran sesle başımı geriye attığımda, yer ayaklarımın altından hızla kaymış, şaşı gözlerimin içinde bir erkek parlamaya başlamıştı.
'' Benim.'' Dedim karşımda kas bankasıyla donatılmış omuzlardan, Türk baklavası döşenmiş karından ve şişirilmiş balon edasıyla sırım gibi dikilmiş bacaklarla kendimi erkek cennetinde gördüm.
'' Yalçın bey sizin için beni görevlendirdi. Benim adım Deniz Yıldırım.'' Diyerek el uzatınca yüzme hocası, yok yok bundan yüzme hocası değil ancak kas hocası, baklava kökeni balon fabrikası olurdu. Gözü düşmüş inekler gibi Deniz, hocamın yıldırımına kapıldığımı kocam bir görseydi ela gözlerimi yerinden çıkarır avuçlarıma verirdi. Hangi akla hizmet beni kıskandığı halde böyle en yiğidosundan bir hoca bulmuştu? Hatta ayarlamıştı? Çok uğraşmış olduğunu sanmıyordum. Kesin isim kurbanı olmuştu Yalçın Akay! Ah olsun biraz gözüm, gönlüm, açılırdı!
'' Başlayalım mı?'' Diyerek merdivenlere yönelen hocamla bir ah çektim.'' Senin emrindeyim hocam başla de başlayalım?''
Suya dalan hoca bana ellerini uzatarak yeşil gözlerini kıstı.'' Gel bakalım.'' Diyerek suya usul usul beni aldığında kollarımdaki kolluklar çok çocukça kalmıştı.
'' Boğulursam beni kurtarır mısın.'' Dedim suyun yüzünde dengesizce çırpınırken bir elim hocamın kol kasında, diğer elim merdiveni tutuyordu. '' Bak boğulursam suni teneffüs yapmasını biliyorsun değil mi? Sonra Yalçın, sana ahkam kesmesin.''
'' Korkmayın.'' Dedi Denizlerin içinden koparak bana koşan hocam. Sanki yeşil gözlerinden bir kanal açılmış benim içime akıyordu. '' Boğulmazsınız ben varım yanınızda.''
Yalçın, beni iki eliyle boğarken de yanımda olur muydu acaba? Hele şu an kas fabrikasını süzdüğümü görseydi, bu gözlere şiş sokarak Adana kebap yapardı. Sadece Adana mı? Tokat yaprağı, Erzurum karı, Eskişehir kaşarı, Kayseri kayısısı, Bursa İskenderi, Mesir macunu, Afyon sucuğu yani akla gelen her yöreyi ele alır, işlemi bende gerçekleşirdi.
Her suya açıldığımda sıkıca omuzlara sarıldığım hocamla sarmaş dolaş, olduğumu bir duysaydı kulaklarımdan tutarak duvara çivilerdi. Ah her neyse yüzme bahanesiyle nasipleniyordum işte! İki saatlik kursum sona erince, kocam olacak ağanın yanağına sevinçle kocaman bir öpücük konduracaktım.
Eee hangi adam karısına, böyle erkek güzeli bir adamı hediye edebilirdi? Kesin bizimkinin ya başına taş düşmüş, ya da cinsiyet kurbanına gitmişti. Sonuç ne olursa olsun şu an suyun içinde kulaç çekerken, sırt üstü suyun yüzünde kalmak için çabalarken, nefesimi tutup suya dalarken, yanımda beni koruyan bir taş heykel vardı. Bu heykel canlı bir başyapıttı. Dokunuyor inci dişleriyle sırıtıyor, yakışıklı suratıyla benim yanımda yer alıyordu.
Yakışıklı yıldırımla alev alarak yandım, ışıklarıyla bir söndüm bir parladım, bu fırtına sona erinceye kadar suyun içinde sadece kolluklarla kalmayı başarmıştım. Hocam iki saatin sonunda ''yarın o kolluklar çıkacak'' diyerek beni eve gönderdi.
Saat dokuz gibi yalının kapısından içeri geçtim ve akşam yemeğine yetişemediğim için akşamdan kalanları mutfakta yiyerek odama çıktığımda ölü gibiydim. Yalçın ağa çoktan inine girmiş çıt çıkarmıyordu. Bende yorucu günün ardından duşa girip bir güzel yorgunluğumu üzerimden atarak yorganın altına girdim. Yarın, tutulacağım yıldırım için şimdiden kendimi hazır etmeli ve enerji toplamalıydım.
Sabah güneşin parlak ışığıyla gözlerimi araladığımda iki koluma da iki öküz oturmuştu resmen. Yoğun ve yorucu günün sonunda yüzersen, böyle olur diyerek Yalçın'a hafiften saydırırken yataktan zorla çıktım. Yarı uykulu gözlerle üzerime mor bir elbise geçirerek, odadan çıktığımda saçlarımı toplayarak merdivenleri indim.
Mutfağa göz attığımda Yalçın ağanın yüzü gülüyordu. '' İşgalden çıkmış gibisin.'' Dedi çayından içerken.'' Hoca yaşıyor mu?''
Yerime geçmeden evvel yanağına eğilerek içli içli öperken onu, kollarımla boynundan sararak uzun tuttum öpüşümü. Kızamadı ve ellerimi üzerinde itemedi, çünkü kayın validemin sesi geriden geliyordu. '' Çok iyi hoca tutmuşsun bayıldım.'' Dedim yanına geçerken.'' Dün akşam o kadar çok eğlendim ki sana ne kadar teşekkür etsem az benim aslan kocam.''
Ayşen hanım gülerek sırtımı sıvazladı.'' Benim oğlum zaten aslan parçasıdır güzel kızım. Bak senin kimle nasıl anlaşacağını biliyor. Afferim benim oğluşuma.''
Yalçın, yüzüme sinirle bakmaya devam etti. '' İyi bari en azından hocanın sağ kalmasına sevindim.'' Dedi masadan kalkarken.'' Hadi hızlı yap kahvaltını. Birazdan çıkarız.''
'' Tamam paşam.'' Diyerek önümdeki peynirlere yöneldim. Ayşen hanım giden oğlundan sonra koluma dokunarak yüzüme baktı. '' Kızım bir ayı geçti. Ne zaman çocuk yapmayı düşünüyorsunuz?'' Diye sordu fısıltı içinde. '' Bak Erdem bey sizden haber bekliyor. Biraz erken mi bebek yapsanız he! Kızım bak biz yaşlı başlı insanlarız, siz bize bir torun verin ikinciyi üçüncüyü sonradan düşünürsünüz.''
Yediğim zeytin boğazıma tıkandı. ''Ama anneciğim.'' Dedim pörtlek gözlerle. '' Bunu bana değil Yalçın'a deyin. Şimdi bana doğur de ben, hemen bir tane ısmarlama yaparım. Ama işte Yalçın, onda pek iş yok gibi.''
Çatallaşan kadıncağızın kaşlarıyla yutkundum.'' Sen, benim oğluma iktidarsız mı diyorsun?''
'' Şey şey şey..'' Diye geveledim. '' Pek denmese de biraz sanki var gibi. Yani çok çekingen ve korkak yaklaşıyor.''
'' Ah ah görüyor musun başımıza gelenleri. Eee doktora gitmedi mi? Tüm gün hastanede baktırsaydı ya birine?'' Diyerek gözlerine acı oturan kadın neredeyse ağlayacaktı.'' Vah vah oğluma, diyememiştir ki! Çocukken de çok çekingen ve utangaçtı. Dört yaşından sonra tuvalete giderken yanında beni istemedi. Sünnetçiye bile zor göstermişti. Levent'e mi desek? Ne yapsak ki mesir macunu mu yedirsek! Bak çörek otu ölümden başka her şeye çare olurmuş, acaba balına mı karıştırsak. Her gün bal kaymak da eve alıyoruz, demek ki bir faydası olmuyor.''
Gülerken kendimi zor tutuyordum. '' Valla ben de size bunu demeye çekindim. Yalçın'ı da kırmak istemedim. Yani sonuçta onun bir suçu yok! ''
'' Doğru kızım onun bir suçu yok, işte Melek'ten sonra kendini çok sıktı galiba ondan oldu.'' Diyen kadıncağız ellerimden tuttu.'' Merak etme sen, ben aktara gider bunun için bir bitkisel macun hazırlatırım. Biraz fındık, fıstık, ceviz derken ortada sorun bir şeyi kalmaz.''
'' Sen en iyisini bilirsin.'' Diyerek yanaklarım kızarmış şekilde masadan kalktım. ''' Yalçın beni bekliyor gitsem iyi olacak.''
'' Tamam kızım git sen. Bak sakın yüzüne vurma emi kızım. Arada olur öyle şeyler. Ama sonra geçince elbette bize en sağlıklısından torunlar verirsiniz.'' Dedi Ayşen hanım gözlerimin içine bakarak.'' Hadi git bekletme. Bende aktara gideyim. Olmazsa eczaneye de giderim.''
Ah ah bir bu eksikti. Sonunda Yalçın'ı iktidarsız kendimi de mazbut mu mazbut, mahcup mahcup zavallı gelin ilan etmiştim. Bu işin sonunda kabak benim başıma patlarsa artık paçayı kime kurtarırdım bilmiyordum. Yalıdan işe vakit kaybetmeden geldiğimizde ben, bir an evvel gün akşama aksın ve kas yığını hocamın baklavalarını görmek için deliriyordum.
Yalçın, benim yüzme aşkımı gördükçe gözleri doluyordu. Birde yüzme hocasını görse oturur ağlardı. Gün boyunca dosyalar, evraklar, durmadan yapılan kahveler içinde saatlerim birbirine girdi. Zeynep'in katılacağı vergi toplantısına hazırlık yaparak Yalçın'ın emrettiği kopyaları çıkardım ve sonunda işlerimi bitirerek rahat nefes aldım. Toplantı geç saatlerde olacağı için bu gün doktorumdan izinli, yüzme havuzuna erken giriş yapacağım için sevinçliydim.
Hastaneden çabucak ayrıldığımda kocadan izinli suyun derinliklerine Deniz hocamla daldık. Çıkmayan kolluklarım çıkarak, simidimin havası söndü. Bu gidişle suyun yüzünde kollarında yüzecektim. Saatlerin nasıl bir hızla döndüğünü suyun içinde anlamayacak kadar kendimi kaybeden ben, yavaş yavaş havuza açılır olmuş, suyun içinde gitmeye başlamıştım. Arada boğulma vakası geçirdiğim oluyordu ama kas yığını hocam beni kenara çekiyor, kaslı kollarına dokunmama izin veriyordu.
*********
Yalçın, ters giden toplantıdan çıktığında adeta burnundan soluyordu. Odasına hızla eline çantasını alarak başını kapıya çevirdiğinde, onu ayaküstü bekleyen Zeynep'e iyi akşamlar dileyerek hastaneden ayrıldı. Dün akşam yemeğe yetişemeyen karısını kurstan almayı, hem de çok beğendiği hocayla tanışmayı arzuladığı için kursa direksiyonu kırdığında akşam kararmıştı.
Trafiğin arasından sızarak kursun önünde aracını durdurdu ve hızla içinden çıkarak girişe yöneldiğinde çenesini ovdu. İlk önce danışmandan tuttuğu Deniz Yıldırım hakkında bilgiler alarak havuzun bulunduğu mekana yürüdü. İçerisi sıcaktı. Boynunda ki kravatı çekiştirerek havuz alanına geçerek etrafı kölaçan etti. İlerde şezlongta uzanarak yatan karısına doğru adım attığında Fecra, pembe renk bikinisiyle ayaklanmış, yanına gelen adamın elinde ki portakal suyunu aldığını görünce Yalçın'ın tepesi attı.
Elini havaya kaldırdı genç adam sertçe kıza doğru yürürken burnundan solumaya başladı. Kocasını o anda fark eden genç kız, gülümseyerek ondan tarafa döndüğü sırada ıslak zeminde ayakları taban tutturamadı. Kayan terliklerin kurbanı olan kas yığını Deniz'le sakar Fecra, birlikte havuza daldılar.
Büyük dalga oluşturan suyun içinden Fecra, hocasının boynuna yapışarak çıktığında Yalçın, sinirle cebinden telefonun şezlonga fırlattı. Ardından karısının hocadan kopmayan kollarına köpürerek, ayakkabılarını hızla çıkararak havuza atladı.
Geniş kulaç atarak karısına yönelen Yalçın, bedenini suyun yüzünde hızla kaydırarak adamın ellerinden karısını, hırsla kopararak belini kavradı. Islak saçların arasında beliren şaşkın gözlerle ona bakan Fecra, öksürüyor ve boğulma korkusuyla boynuna iki koluyla yapışmaya devam ediyordu.
'' Senin bu adamla ne işin var?'' Diye sordu Yalçın sert sesle.'' Ben sana hoca ayarladım, ne işin var erkeklerin kollarında?''
Öksürüğün etkisinden çıkan Fecra '' Deniz bey benim hocam zaten.'' Diyerek adama baktı. Bir köşeden onlara şaşkın gözlerle bakan hoca el sallayarak kızı yanına çağırınca Yalçın, daha bir fazla kavradı belini.'' Allah'ım bunu bana nasıl demezsin! Ona gitmeyi planlamıyorsun değil mi?'' Diye sordu kızı suyun ortasına çekerken.
'' Tam tersi gitmek istiyorum çünkü boğulacağım diye ödüm kopuyor.'' Diyen Fecra kocasına iyice yapıştı. '' O profesyonel bir yüzücü!''
'' Boşuna çeneni yorma götürmeyeceğim.'' Diyerek kıza yaklaşan Yalçın'' O senin hocansa bende senin resmi şekilde kocanım.'' Diyerek dudaklarına yöneldi. Şaşkınlığın içinde suyun içinde çırpınan genç kızın kolları, kocasının boynuna iyice tutununca Yalçın, bundan istifade ederek öpüşünü derinleştirdi.
Fecra, ilk öpücüğün kırılganlığını atlatamamıştı ve şimdi ona karşı koymak için çekimser kaldıkça Yalçın, aksine onu öpmeye devam ediyordu. Nefes nefese birbirlerinden koptukları anda kocası, ıslak saçlarını arkadan kavradı. '' Sen benim karımsın, attığın adımlarına dikkat et.'' Dediğinde soluksuzca bir kez daha dudakları derinden birbirine karıştı.
Kıskançlığın verdiği tutkuyla aldığı öpücükle yanakları alev alan Fecra, utanarak sudan çıktığında hızla üzerini giyindi. Islak gömlekle, pantolon içinde sudan çıkma balık gibi, direksiyon başına geçen Yalçın, nefes nefeseydi. Siyah saçlarından omzuna düşen sularla sırılsıklam kesilmişti. Ne olursa olsun bu küçük fareyi istiyordu. Zaten ona aitti, üstelik onun nikahında onun yatağında yatarak sahip olduğu küçüğü olmuştu. Ne diye işkence çekiyor ve ne diye ona da çektiriyordu?
Birbirlerini istiyordular. Ve istedikleri şey neden bu gece olmuyordu? Kursun kapısından çıkarak araca atlayan karısı yutkunarak kemerini bağladığında devamlı önüne bakmaya başladı. Yandan ona süzen Yalçın'ın heyecanı katlanarak arttı ve direksiyonu kavrayarak gaza bastı.
Üsküdar'la yalının arası toplam on beş dakikada sona erdiğinde aracını garaja sürdü. Ardından ilk arabadan çıkan karısı, evin girişine sessizlik içinde yürüyünce Yalçın'da onu takibe aldı. Her şey bir atağa bağlıydı. Sınırlar ortadan kalkmış, birbirini arzulayan iki bedenle havada ılık rüzgarlar esmeye başlamıştı.
Hızla merdivenlere yönelen Fecra ,ne yapacağını bilemeyerek içmeden sarhoş olmuş gibiydi. Oynadığı oyunlar ayaklarına dolanıyor, çıkışı olmaz bir boşluğa çekiliyordu. Odasının kapısını açarak geri kapatmak istediği anda Yalçın, eliyle dayandı. Göz göze gelen ikili şaşkınlık içinde ellerini kapıdan çekince Yalçın, bir adımla odaya daldı.
'' Bir şey mi oldu?'' Diye sordu Fecra şaşkınlığın verdiği sesle.'' Islaksın hasta olacaksın, üstünü değiştireydin keşke!''
Gülümseyerek karısının ayak dibine giren Yalçın,'' beni gerçekten düşünüyorsun, bana gerçekten önem veriyorsun, belki de düşünemediğimden daha fazlası beni seviyorsun.'' Diyerek kollarını tuttu. '' Bunu hareketlerinle gösteriyorsun. Beni gerçekten hayatında istiyor musun?''
Yutkundu genç kız. Yakalandığı ıslak yağmurun altında ıslanmaya başlamış, kollarını tutan avuçların arasında titremeye ramak kalmıştı.'' Evet seni önemsiyorum, senin bir...''
'' Senin bu ilgili tavrın beni o kadar mutlu ediyor ki, sanki küçük bir çocuk gibisin. Beni tuhaf şekilde heyecana sürüklüyorsun.'' Yalçın büyük itirafla karısını göğsüne almak için çektiği sırada Fecra, yutkunarak '' Ben acıktım.'' Dedi panikle. '' Benim karnım zil çalıyor.''
Kaşlarını çatan Yalçın, '' Benden kaçıyor gibisin.'' Diyerek gözlerine baktı.'' Rollerimi değiştik. Bak ben buradayım, artık kaçmıyorum, sana sahipsem seni neden bırakayım değil mi? Hadi git ye yemeğini ve gel yanıma. Seni burada bekliyor olacağım.''
Yanakları alev alev kızaran kızın elmacık kemiğine öpücük kondurup yatağa doğru yürüyen Yalçın, odanın kapanan kapısına baktı. Yapabilirdi! Aklını meşgul eden, iradesine sahip olmadığı duyguyla doluyken, bu gece gerçek karı koca olabilirlerdi. Yitirdiği umudunu bu gün aldığı öpücükle yeniden kazanmıştı. Kararlıydı Fecra'yı kimseye bırakamaz ona dokunan ikinci ele katlanamazdı.
İliklerini çözdüğü gömleğini üzerinden çıkararak yatağın üzerine uzandığında acaba Meleğe ihanet ediyorum mu diye düşünceye daldı. Bu amansız korkunun önüne geçen ve sıcak nefesiyle boynuna yapışan küçük eller hayaline düşünce korkusu silindi. Ne kadar patavatsız konuşursa konuşsun ne kadar canını yakarsa yaksın Fecra ona iyi geliyordu.
**************
'' Serpil yalvarırım yardım et.'' Dedim kısık sesle mutfakta bir sağ bir sol dolanırken.'' Bizim ağa yatakta beni bekliyor. Ben şimdi ne yapacağım! Sıkıştım kaldım. Uçak mı gönderiyorsun ambulans mı yetiştiriyorsun bir şey yap gözünün yağını yiyim.''
'' Kızım sana dedim ben değil mi?'' Diyen kuzenle korkudan tir tir titremeye başladım. ''Biliyoruz dedin. Ama işte ne bileyim, bu kadar kolay kıvama geleceğini. Adam dizginlerine sahip çıkmazsa bu gece pilim biter. Of bakireliğimi bir öğrenirse bir kedi gibi boynumdan tutarak dış kapının eşiğine bırakır. ''
'' Bırakmaz.'' Diye karşılık veren Serpil gülüyordu. '' O zaman seni hiç bırakmaz. Aaaa hadi kızım kocanı bekletme. Ye yemeğini koynuna gir. Bak annen ne demişti yatacaksın, kalkacaksın, bana dua edeceksin. Hadi sevaptır sevap, sevap kazanacaksın kız.'''
'' Sen dalganı geç öyle kolaydı sevap işlemesi.'' Diyerek sinirden tepem attı.'' Tamam be bende sütüne uyku ilacı katarım.^''
'' Aaaa hiç olur mu bacım, senin yerinde olsam, valla ne süt içirirdim ne de uyku ilacı! Sen, hadi ne bekliyorsun giy şu aldığımız geceliği ve kocana hatırlamadığı geceyi yeniden hatırlat.'' Diyerek yüzüme telefonu kapattı Serpil cadısı.
Uyku ilacı diye bir hapın mutfakta var olacağını düşünen ben, tek tek kapaklarını açarak didik didik kıyı köşeyi ararken arkamdan bir ses'' Kızım ne arıyorsun bir şeye mi baktın.'' Diye soran Ayşen hanımla elim ayağım boşaldı. '' Yoksa bu gün karışım yaptırdığım şu macunu mu arıyorsun, dur şu üst rafta.'' Diyerek dolaba yöneldi.
Ah zaten arzusu tavan yapmış adama birde yapılan macunu yedirirsek benim sonum hastanede biterdi. '' Sabah, akşam ikişer kaşık alacakmış al kocana karışım diye yedir. Vitamin dersin ne bileyim ilaç dersin!'' Diyen kayınvalidem bir elinde kaşık bir elinde kavanoz bana uzattı. '' Yarım saat sürede etkisini gösteriyormuş.''
'' Ah ne zahmete girdiniz biz böyle iyiydik.'' Dedim utangaçlığımda yerin dibine girecektim.'' Sağ ol anneciğim ben bunu yediriyim o zaman.''
Elimde kavanoz kaşık merdivenlere tırmandığımda bu gece duvarlara tırmanan Yalçın'ı düşünemiyordum bile. Usul usul en üst kata çıktığımda odamın kapısı aralıklı kalmıştı ve ben yavaş yavaş kapının yanına geçip içeriye göz attım.
Bizim Yalçın ağa üst baş çıkmış şekilde yatağıma uzanmış, başının altına koyduğu kollarıyla tavana bakıyordu. Ya içeri girecek karışımı yedirecek ya da banyonun küvetine girerek uyudum numarası yapacaktım. Sizce ben ne yapmalıydım?
,********************************************************************************************************************
...Huhuhu Tam on sekiz sayfa yazdım bölümü. Eğer bunada kısa derseniz ben oturur ağlarım. Bu gün on kilo patlcan ve tüm evin halılarını yıkadım ama yineden yazdım bölümü yetiştirdim. İnşallah sevdiğiniz bölüm olmuştur. Ya bu bölümü yazarken ben çok güldüm. Aldığım ilaçlar beni bir tutsak ediyor bir çok beynimi çalıştırıyor. Lütfen dua edin bir an evvel bırakayım ilaçlarımı bu size de bana da yansıyor çünkü.
Hadi şimdi herkes begeni ve yorum istiyorum canlarım beni yalnız bırakmayın ben sizleri mutlu etmeye çalışıyorum sizlerde benim yüzümü güldürün Son bölüme olan ilgi için çok teşekkür ederim aynısını bu bölümde de görmek istiyorum Sevgi ve saygılarımla Dilruba
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AŞK MEVSİMİ
RomanceSakar, çılgın. deli, bir insanı çileden çıkaracak kadar konuşkan. zeki, obur, güzel bir kızdır Fecra Eroğlu. Bir kafe de çalışır ve babası araba tamircisidir. Yirmi yıllık çocukluk aşkı tarafından keklendiği gün hayatının dönüm noktasını yapar. Hiç...