1.3 ✓

5.6K 410 116
                                    

İçimdeki eski duyguların yattığı en derin mezarlığımın paslı kapısını parmak uçlarımla ittirdim. Hissettiğim tüm kuşkuya ve ayağımın altına batan eski kalp kırıklıklarıma rağmen adımlarım durmadı, durduramadım. Kemirmekten acıyan tırnaklarımla bütün mezarları eşiledim ve çoktan yok olmuş duyguları tekrar uyandırdım. Uyandırdım ve bütün o duyguların beni son et parçama kadar kemirmesine izin verdim. Bunların hiçbirini isteyerek yapmadım, yaşadıklarım beni buna itti.

Korku.

Yalnız başına bile oldukça dehşet verici olan bu duygu, kaygı ile birleşince kalp durduracak kadar etkili oluyordu ruha. Kalbimde hissettiğim baskıyı kelimelere dökemezdim. Daha korku kelimesini kendime tanımlayamayan ben, bunu hiç tanımlayamazdım. Çünkü duyguları sadece o duyguların kendileri tanımlayabilirdi.

Korku, korkuydu.

Kaygı ise, sadece kaygıydı.

Çakıl taşı dolu yoldan ilerlerken tekerleklerden yükselen ses beynimi karıncalandırıyordu. Zaten yeteri kadar dolu olan beynim şimdi daha çok sarsılıyor, başımdaki ağrıyı daha da şiddetlendiriyordu. Ellerimle kafamı tutmak iki yana hızlıca sallamak istiyordum. Saç tellerimi teker teker yolmak, belki de kafamı direkt koparmak. Çok şey istiyordum ama sadece kafamın cama çarpa çarpa sarsılmasına izin verdim. Sonuç olarak bu da bir beyin öldürme (!) yoluydu.

Oldukça tanıdık gelen yolun sonunda anılarıma tanıklık eden evi gördüm. Şimdi daha iyi anlıyordum.

" Hoseok." Hoseok yorgun ve uyku dolu bakışlarını bana çevirdi. Susmam için yalvaracak gibiydi.

" Ben burda kalmak istemiyorum." Beni dinlemeden arabayı garaja park etti ve arabayı hızla terketti. Uyuşan ayaklarımın acısına rağmen ben de hemen arkasından arabadan indim ve peşine takıldım.

" Seçeneğin olduğunu düşünüyorsan yanılıyorsun Chaeyoung." Yürüme hızı sınırlarımı zorlarken gözlerimi devirmeden edemedim. Bir kerecik sadece beni dinleseydi ne olurdu sanki?

" Başka bir yerde kalabiliriz." Hırsla bana döndüğünde bir kaç adım gerilememek için adımlarımı yere sabitledim.

" Hayır dedim, burada kalacağız." Kanlanmış gözleri vicdanımı sıkarken pes olurcasına omuzlarımı düşürdüm. Bu konuyu daha sonra konuşmak üzere aklımın bir köşesine not ettikten sonra hala ezbere bildiğim evin kapısının açılmasını bekledim. Hoseok tahta kapıyı yavaşça ittirdi ve geçmem için kenara çekildi. Hiç bir değişiklik olmayan evin içinde ilerlerken bakışlarını etrafta gezdirdim. Elimi meşe rengindeki tahta masada gezdirirken gülümsedim.

" Vay be, uzun zaman oldu." Hoseok güldükten sonra bedenini adeta koltuğa attı. Elimi gezdirdiğim masada yediğimiz her yemeğin anısı beynime dolarken kıkırdadım. Bu ev üzdüğü kadar mutlu da ediyordu.

" Hatırlıyor musun? İlla ki yaptığım tüm yemeklerin dibini yakardım." Tekrar güldükten sonra başını bana çevirdi.

" Sonra da dışardan söylemek zorunda kalırdık, ama sen asla yemek yapmaktan vazgeçmezdin. Unutur muyum hiç?" Yüzümü kırıştırdım.

" Güzel yemek yapabilmeyi gerçekten çok istiyordum..." yüzümde hafif bir gülümseme oluşmuştu.

" Güzel günlerdi." Tekrar sustuk. Sonra hoseok ayağa kalktı ve merdivenlere yöneldi.

" Misafir odasını kullanabilirsin, ya da eskiden her zaman yaptığın gibi yanıma gelebilirsin Chae." Gözlerimin dolmasına lanet ettim.

" Sen karanlıktan korkarsın." Yanıma geldi ve alnıma minik bir öpücük kondurdu.

pinpoint | rosékook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin