***Merhabalar, siz çok istediniz ben de nacizane yazmaya çalıştım. 29 Ekim gibi anlamlı bir günde sizlerle paylaşmak istedim. Sonunda çocukların devam hikayesi sizlerle. Her pazartesi düzenli olarak tekrar görüşeceğiz inşallah. Yine belirtiyorum "oy vermekmiş, yorum yapmakmış" eğer içinizden gelmiyorsa yapmayın arkadaşlar. Benim yazmam ne kadar gönül işi ise sizinki de öyle olsun. Aramıza herhangi bir şartı bariyer olarak koymayalım. Umarım beğenirsiniz.
Ayrıca bu kurgu benim için çok özel. Hiç çok okunsun diye bir kaygım yok. Lütfen küfürlü (lan, amk, aq vs.) yorumlarınız sizlerde kalsın. Kendinizi böyle alçaltıcı kelimeler olmadan çok daha güzel ifade edebileceğinize inanıyorum. Eleştiri ile ilgili hiçbir problemim yok ama hakarete herkes gibi ben de tahammül edemiyorum. İster şahsıma ister kurgudaki bir olaya olsun farketmez. Dikkat edeceğinizi umut ediyorum. İyi okumalar dilerim.
*****
Hazar yine içinden söylene söylene ikizi Aras ile buluşmaya gidiyordu. Yaşadığı yer şehre uzak olduğu için sosyalleşmeye azami gayret ediyordu. Eh bundan şikayetçi olduğu da söylenemezdi. Kendi küçük çevresi dışında sosyalleşmekten nefret ediyordu Hazar. Telefonu çaldığında bekletmeden açıp sesini dışarı verdi.
"Geliyorum oğlum patlama. Bu kadar mı hasretime dayanamıyorsun?"
"Zevzeklik yapma. Acıktım, yorgunum bir de sana yemek yapamam. Aç kalmak istemiyorsan her zaman gittiğimiz restorana gel."
"Bahane bulma hiç. Şuan babamı arayıp geliyorum desem adam o yaşında kalkar kaç çeşit yemek yapar. Bak annemi hiç söylemiyorum dikkat ettiysen."
"Tamam oğlum ya. İlk kez oldu işte hadi uzatma bekliyorum." deyip kapattığında Hazar homurdanmaya başladı. "Oğlum sen bana geldiğinde önüne buharda pişmiş brokoli ile karnıbahar koymaz mıyım ben?"
***
Aras'ın dediği restorana geldiğinde arabasının dışarda olduğunu gördü. Nasıl görmeyecekti ki zaten. Mavi renk 1958 model Cadillac Eldorado ben buradayım diye bağırıyordu resmen. "Adamın kendisi yetmiyormuş gibi arabası da antika arkadaş." diye neredeyse bininci kez söylenmeden edemedi. Öyle aşırı araba tutkusu hiç olmamıştı. Olsaydı da böyle sürekli arıza çıkaran bir şeye sırf seviyor diye katlanamazdı. Zaten onun tutkusu daha çok atlar olmuştu her zaman.
Arabanın yanına yaklaştığında Aras kollarını kavuşturmuş onu bekliyordu. Tamamen babasından aldığı mavi gözlerinde gerçekten de yorgunluk belirtilerini görmek mümkündü. Bu durumda birazcık vicdanı sızlamamış değildi. Kısaca selamlaştılar.
"İkimize de iyilik yapıp ben gelene kadar yemekleri söyleyemez miydin?"
"Aslında evet. Yada şey yapmayı düşündüm. Siparişi verip sevgilim geldikten sonra hemen getirmelerini isteseymişim keşke. Sen geldiğinde hazır olurdu."
"Hadi ama dostum! Gerçekten şuan gay şakası yaptığına inanamıyorum."
"Sen de türkçe dublaj gibi konuşma da hadi yürü."
***
İkisi de açlıklarının son sınırında restorana girdiklerinde Aras çalıştığı aynı üniversitede dekan olan Sinan Hoca'yı ailesi ile birlikte yemek yerken gördü. Hazar bu durumdan hoşlanmayacaktı ama selam vermeden edemezdi. Gerçekten saygı duyduğu bir insandı Sinan Hoca.
Adımları onun masasının önünde durduğunda Hazar şaşkınlıkla sebebini anlamaya çalışıyordu. Ama Sinan Hoca onları farkettiğinde çok geçmeden sebebini anlayacaktı. Hocası ayağa kalkıp Aras ile kucaklaştığında yüzünde samimi bir memnuniyet vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTULMA-II (TAMAMLANDI)
General Fiction"Saçma sapan konuşma canım kardeşim. Bak kardeşim diyorum. Biliyorsun ben Berna ile birlikteyim. İsterse dünya güzeli olsun. Benim onunla karşılaştığımda tek gördüğüm Oz Büyücüsü'ndeki yeşil renki cadı. Hadi yemeğine devam et. Benim de canımı sıkma...