Vuslat'ın Aras'ı arkadaşı Cenk ile tanıştırmış, güzel bir üçlü grup olmuşlardı. Hatta Aras ve Cenk'in samimiyetini görenler daha bir saat önce tanışmış olduklarına hayatta inanmazlardı. Aras annesi ile görüşmek için masadan kalktığında Vuslat Cenk'e Aras hakkındaki düşüncelerini sordu.
"Tabi net bir şey söyleyemem ama kaliteli bir insan olduğu belli. Aklıma annemin 'iyi aile terbiyesi almış' lafı geldi. Muhabbeti güzel, kültürlü." dediğinde Vuslat görüş mesafesinde olan Aras'a bakıp "öyledir" diyerek gülümsediğinde Aras da ona uzaktan göz kırpmıştı. Tekrar Cenk'e döndüğünde ona onaylamaz bakışlarla bakıyordu.
"Sen de Ahsen gibi kendini fazla kaptırıyorsun diyeceksen içinde kalsın rica ederim. Daha önce söylendi. Hani kendini yorma diye söylüyorum." dediğinde Cenk yüzünü ekşitti. Oldu olası birbirlerinden hazzetmezlerdi.
"Aman, bırak onu. Ama Vuslat sende bir şeyler var. Tamam çok mutlusun, her halinden belli ama Aras'a her bakışında sanki doyamayacağını bilen, son bir kez aklına iyice kazımak isteyen biriymiş gibi bakıyorsun. Hâlâ mı onu kaybetmekten korkuyorsun?"
"Korkmuyorum, biliyorum. Bu hissi içimden atamıyorum. Sanki büyük bir kötülük bizi bulacak ve sonsuza kadar ayırıcakmış gibi."
"Bu hisleri ilk yaşayan sen misin zannediyorsun. Herkes sevdiklerini kaybetmekten korkar Vuslat. Sen böyle düşündükçe kötüyü çağırıyorsun adeta. Asıl bu fikri kafandan atmazsan kaybedersin. Ayrıca bu dünyanın sonu değil farkındasın değil mi? Kimse masallardaki gibi sonsuza dek mutlu yaşamıyor."
"Biliyorum, biliyorum. İçten içe kendimi buna hazırlıyorum. Sanırım ben bir tür bunalım yaşıyorum. Ailemle olan durumları biliyorsun, iş zaten yoğun. Hayatımda düzgün olan tek şey sadece Aras." derken Aras'ın masaya doğru geldiğini gördü.
"Umarım onu da kendi elinle kaybetmezsin Vuslat. Biraz kendine güven artık. Sen çok güzel bir kadınsın. Emin ol Aras senin düşündüğünden daha şanslı." dedikten sonra yerine oturan Aras ile sohbet farklı bir konuya geçiş yaptı.
**
Annesini zar zor eve gitmeye ikna eden Hazar artık daha iyiydi. Kaburgalarındaki ağrı geçmiş geriye sadece ayağının iyileşmesi kalmıştı. Gündüzleri salondaki kanepede takılırken, geceleri yine Deniz'in odasında uyuyordu. Arkadaşları ve kuzenleri de onu bu süreçte yalnız bırakmamış, hatta Demir az önce gitmişti.
Deniz'in gidişiyle adamın sanki hayat enerjisi çekilmiş gibiydi. Bu duygulara yeni yeni hakim olan Hazar Demir'in neler hissettiğini anlayabiliyordu. Laf arasında Deniz'den iki gündür haber alamadığını söylediğinde onu teskin etmişti ama onun da aklı Deniz'de kalmıştı. Başının derde girmemiş olması için dua etmekten başka elinden bir şey gelmiyordu.
Elinde kumandayla izleyecek bir şeyler ararken içinden 'iyi ki Zeynep Ela televizyon almış' diye geçirdi. Neredeyse tüm yayınlara üyelik almışlardı ve artık televizyon size sundukları aptal şeyleri izlemek zorunda olduğunuz bir kutudan başka bir şeye dönüşmüştü.
Mutfaktan mis gibi kokular gelirken Hazar da acıktığını hissetmeye başlamıştı. Zeynep Ela elinde yemek tepsisi ile salona geldiğinde Hazar sabırsızca yerinde kıpırdandı.
"Geldim geldim. Saat kaç oldu. Baya acıkmış olmalısın."
"Kokular geldikçe acıktım valla Zeynep." deyip kucağına az önce konulan tepsinin içinden bir kaşık aldı. "Harika olmuş, eline sağlık." dediğinde Zeynep gülerek afiyet olsun dedi.
"Sen yemiyor musun?"
"Ben pişirirken doyanlardanım sanırım. Sonra acıkırsam yerim." dedikten sonra elindeki flash belleği Hazar'a doğru gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTULMA-II (TAMAMLANDI)
General Fiction"Saçma sapan konuşma canım kardeşim. Bak kardeşim diyorum. Biliyorsun ben Berna ile birlikteyim. İsterse dünya güzeli olsun. Benim onunla karşılaştığımda tek gördüğüm Oz Büyücüsü'ndeki yeşil renki cadı. Hadi yemeğine devam et. Benim de canımı sıkma...