Ela kapı deliğinden bakarak kapıyı açarken içinden polislerin bir an önce gelmesi için dua ediyordu. Karşısındaki adam onu tepeden tırnağa korkutsa da metanetini korumaya çalıştı.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Gündüz vakti gündüz vakti. Haneye tecavüzden içeri attırmazsam görürsünüz siz!" dediğinde adam Ela'yı iterek içeri girdi.
"Sedef burdaymış. Nerde o!" derken izinsizce evin her odasına girip çıkıyordu.
"Sedef kim ya? Manyak mısın nesin! Bana bak seni öldürürüm! Ben aylarca akıl hastanesinde kalmış kadınım. Sana bir şey yapsam ceza bile almadan elimi kolumu sallayarak çıkarım!" diye bağırdığında hâlâ kuyruğu dik tutmaya çalışıyordu Ela.
Adam hızla yanına gelip belinden çıkardığı silahı ona doğrulttuğunda yutkunmakta zorlanmıştı. "Ben seni öldürürüm ve sonra da güzel bir yerde kafayı çekerim. Buna ne dersin? Nerede Sedef!"
"Hem evime giriyorsun, hem olmayan birini soruyorsun, üzerine bir de beni öldürecek misin! Sen ne öldürüyorsun ya. Sinek mi öldürüyorsun!" derken gizli odaya farketmemesi için içinden dua ediyordu.
"Bana bak kadın. Cesaretlisin, eyvallah. Ama bana sökmez. Gözüm üzerinizde. Eğer Sedef ile bir bağlantınız olduğunu" duyayım diye devam edecekken uzaktan polislerin siren sesleri geliyordu. Adam hızlıca kapıya doğru gitti. "Akıllı bir kadına benziyorsun. Lafımın devamını tahmin edersin. Yine görüşeceğiz." dedikten sonra koşarak uzaklaşmış. Ela da olduğu yere çökmüştü.
Deniz ve Sedef çekinerek odadan çıktıklarında Ela'nın rengi bembeyazdı.
"Ela iyi misin? Sedef hemen su getir? Özür dilerim Ela benim yüzümden oldu. Gerçekten böyle olacağını tahmin etmemiştim."
"Sen iyi misin Deniz. Bebeğin nasıl?"
"İyi, iyi. Benim kız anasını sollayacak gibi bu gidişle." dedikten sonra Sedef'in getirdiği suyu Ela'ya içirdi.
O da çok korkmuştu ama metanetini korumak zorundaydı. Artık uslanmalıyım dedi içinden. Her şeye bodoslama atlarken zarar vereceği tek kişi kendisi değildi.
***
Aras uyumadığı veya yemek yemediği her anı uzaktan Vuslat'ı izleyerek geçiriyordu. Oğluna bir şekilde kavuşmuştu ama Vuslat ile görüşmeyeli sanki asırlar geçmişti. Telefona çıkmaya bile tenezzül etmiyordu çoğu zaman. Sevdiğini yazmıştı gitmeden önce. Biraz bile seviyorsa nasıl dayanıyordu anlayamıyordu. Çünkü kendisi artık dayanamıyordu.
Çok kırdın dedi iç sesi ona. Karşında gözleriyle sana yalvardı, cümleleriyle uyardı ama sen kendini vazgeçilmez zannettin diyordu. Küçük bir şansı vardı artık Aras'ın. Her şeyi biraz olsun düzeltebilmek için küçük bir şans.
Gece olmuştu ama bir türlü gitmek içinden gelmiyordu. Yine arabada sabahlamanın yolu görünmüştü ona. İyice yayılmış Vuslat'ın evini izlerken evinin önünde bir arabanın durduğunu gördü. Görebildiği kadarıyla şöför koltuğundaki kadın içini rahatlatmıştı. Çok geçmeden Vuslat yine her zamanki gibi harika bir şekilde giyinmiş süslenmiş bir halde evden çıkıp gelen kadının arabasına binmişti. Aras da derhal peşlerine düşmüştü elbette.
Bu saatte nereye gittiğini merak etse de bu sorunun yanıtını az sonra alacaktı. Vuslat'ın gezmeye muhakkak hakkı vardı ama bu saatte Efe'yi bırakıp gitmesi canını sıkmıştı.
Klüp benzeri bir yerde durduklarında güvenli bir mesafede durarak park etti Aras. Nasılsa içeri girmişlerdi bir şekilde Vuslat'ı içerde görebilecekti.
Sakin bir tavırla içeri girdiğinde neredeyse iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık vardı. Bir köşeye geçip gözleri mekanı tararken çok geçmeden Vuslat'ı görebilmişti. Karışık bir grubun içinde güneş gibi ışıl ışıl parlıyordu karısı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTULMA-II (TAMAMLANDI)
Fiction générale"Saçma sapan konuşma canım kardeşim. Bak kardeşim diyorum. Biliyorsun ben Berna ile birlikteyim. İsterse dünya güzeli olsun. Benim onunla karşılaştığımda tek gördüğüm Oz Büyücüsü'ndeki yeşil renki cadı. Hadi yemeğine devam et. Benim de canımı sıkma...