Hazar ile Zeynep Ela evde oturmuş sıkılırlarken Hazar'ın arkadaşlarının daveti üzerine onların bulunduğu mekana gitmeye karar verdiler. Hazar'ın ayağı hala sarılıydı ama artık üzerine basıp yürüyebiliyordu. Özel sargısı da buna en büyük etkendi. Arabasını Zeynep Ela kullanırken bu kez hakkını verircesine hız limitlerini zorluyordu. Geçen yıl babasının doğum günü hediyesiydi. Arabalara tutkun olan Selim bey oğlunun arabalara bu kadar ilgisiz olabileceğine inanmak istemiyor, birkaç yılda bir her yeni çıkan modelde tekrar tekrar şansını deniyor, Hazar da artık babasının mutlu olması için ilgiliymiş gibi davranmaya gayret ediyordu.
"Fazla hızlı gitmiyor muyuz?" dediğinde Zeynep Ela'nın keyfi gayet yerindeydi.
"Elimde değil ki, harika bir araba bu. Yolda resmen kayıyor. Ee bu durumda hakkını vermek lazım öyle değil mi?" derken direksiyonu okşayarak arabayla konuşmaya başladı. "Canım sen hiç merak etme, sahibin pek kıymetini bilmiyor olabilir ama artık ben varım. Seninle artık sık sık kız kıza takılabiliriz."
"Kız kıza mı?" derken Hazar kahkahalarına engel olamıyordu.
"Kız kıza tabi. Bu arada geldik." derken mekanın önünde durup arabayı valeye teslim ettiler. İçerisi oldukça kalabalıktı ama Hazar arkadaşlarını hemen farketmişti. Kalabalık oldukları için büyük bir locada oturuyorlardı. Yanlarına yaklaşırken onları ilk görüp ayağa kalkan arkadaşı Uğur'du.
"Vay Hazar'ım hoşgeldin." deyip kucaklaşırlarken Zeynep Ela ile de ayak üstü tanıştılar.
"Zeynep Ela çok yakın bir arkadaşım, Ela bunlar da Oğuz ve kız arkadaşı Aslı, Ahmet, Serhat ve kuzenim Alin." derken hepsiyle ayaküstü tokalaşıp yerlerine oturdular. Hemen hemen hepsi Zeynep Ela ile iyi anlaşmışlardı ama Alin mesafesini koruyordu.
Zaman ilerlerken Aslı ile Zeynep Ela'nın eskiden aynı okulda okuduklarını öğrenmişlerdi.
"Ben de nereden çıkarıcağım diyorum sabahtan beri. Evet evet hatırladım. Hatta Emre ile sevgiliydiniz değil mi? O ne yapıyor şimdi?" dediğinde Zeynep Ela'nın yüzü kireç gibi olmuş, Hazar da destek olmak için masanın altındaki elini avucuna almıştı. Bu durum tabiki yanında oturan Alin'in gözünden kaçmamıştı.
"Emre malesef hayatta değil." dediğinde boğazındaki yumrudan sesi zar zor çıkmıştı. Aslı da şok olmuş gözlerle ona bakıyordu.
"İnanmıyorum, hiç duymamıştım. Çok özür dilerim." derken sözlerinde samimiydi. Zeynep Ela kendini iyi hissetmezken izin isteyip toparlanmak için balkona çıktı. Şehrin ışıkları ayaklarının altındayken derin bir nefes alıp gözyaşlarını geri yollamaya çalıştı. Allah biliyor ya şuan ona iyi gelecek tek şey kendini boşluğa bırakıp her şeyi sona erdirmek iken, yapması gereken şey güçlü olmaktı. Kendisi için değilse bile ailesi ve sevdikleri için.
Bu düşüncelere kendisini kaptırmışken arkasından gelen ses ile irkildi.
"Senin için çok zor bir durum olmalı." diyen Alin'di.
"Öyle."
"Umarım Hazar'ı yara bandı olarak kullanmayı düşünmüyorsundur." dediğinde Zeynep Ela'nın kaşları çatıldı.
"Ne saçmalıyorsun!"
"Ben gördüğümü söylüyorum. Böyle durumlarda insan en yakınındakinde dermanını arar. Hazar da bunun için biçilmiş kaftan hani. Zengin, yakışıklı, zeki, centilmen. " diye konuşmaya devam edecekken yanağına gelen şiddetli tokat ile sözleri yarım kaldı. Dönüp Ela'ya baktığında sinirden dudakları titriyordu. Gözleri dolmuştu.
"Ben kendi acımın derdindeyim! Kimseye yamanmak gibi de bir derdim yok! Allah sizin gibi insanları kahretsin! Lanet olsun!" dedikten sonra hızla oradan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTULMA-II (TAMAMLANDI)
Genel Kurgu"Saçma sapan konuşma canım kardeşim. Bak kardeşim diyorum. Biliyorsun ben Berna ile birlikteyim. İsterse dünya güzeli olsun. Benim onunla karşılaştığımda tek gördüğüm Oz Büyücüsü'ndeki yeşil renki cadı. Hadi yemeğine devam et. Benim de canımı sıkma...