Hazar ile Zeynep atölyede bilgisayar oyunu oynarlarken Hazar'ın bir gözü de telefondaydı. Hasan abinin oğluna dair izleri bir yere kadar sürebilmiş sonrasında işi daha ehil kişilere devretmişti. Eğer hayattaysa Can kendi yaşlarında olmalıydı. Kız kardeşi yine evde yokken, haftasonunu evde değerlendiriyorlardı.
Kamufle olmuş biri tarafından oyun dışı bırakılan Hazar, oyuna Zeynep Ela'yı izlerken sonunda beklenen telefon gelmişti.
"Zeynep, Can'ın yerini bulmuşlar. Aşağı yukarı dört saatlik bir mesafede. Ne yapalım?" dediğinde Zeynep heyecanla ayağa kalktı. Hazar'a güveni tam olsa da Can'ın bulunacağına dair inancı pek yoktu.
"Hemen gidebilir miyiz? Lütfen. Şimdi çıkarsak ikindiye doğru ulaşırız. Olmaz mı?" derken ağzı kulaklarındaydı. Pek tabi Hazar da onu kıracak değildi.
"Tamam o zaman. Ben hemen hazırlanıyorum." diyen Ela aniden Hazar'ın boynuna atladı. "Sen birtanesin." deyip iki yanağından öptüğünde Hazar'ın kalbi dört nala koşarken, rengi kırmızının tonlarına dönüşmeye başlamıştı bile.
Hızlıca atölyeyi terkeden Zeynep, Hazar'daki donukluğu farketmemişti. O çıkınca Hazar da rahat bir nefes alırken onun da ağzı kulaklarındaydı. Zeynep Ela bir mutluysa Hazar onun mutluluğu ile beş kat daha mutlu oluyordu.
***
Sırt çantalarına gerekli birkaç şey attıktan sonra hafif çiseleyen yağmur eşliğinde yola çıktılar. Arabayı bu kez Hazar kullanıyordu ama onun dışında tüm kontrol Ela'daydı. Önce Hazar'ın müzik listesine el atmış, daha sonra da müzikten sıkılıp film açmıştı.Gülen Gözler'i izledikleri için Hazar'ın ekrana bakmasına gerek kalmıyordu. İkisi de acıkırken, mola verip zaman kaybetmek istmemişler, yanlarında getirdikleri aperatifleri yemeye başlamışlardı. Zeynep Ela, Hazar'ı elleriyle beslerken Hazar sonsuz bir zaman döngüsü içinde sürekli bu anıda yaşayabileceğini düşünüyordu.
Klimanın sıcağı ve dışarıda yağan yağmurun etkisiyle mayışıp uykuya dalan Ela'yı izleyen Hazar yavaşça arabayı durdurduktan sonra Ela'nın yüzünü kapatmış saçlarını kulağının arkasına aldığında hayranı olduğu yüz ortaya çıkmıştı. Üşümesin diye ceketini çıkarıp üzerine örttükten sonra dayanamayıp fotoğrafını çekti.
Tekrar arabayı çalıştırıp devam ettiğinde bir saatlik yolları kalmıştı. Bir süre sonra Zeynep mırıldanmaya başladığında ne dediğini anlamak için kulak kesildi. Başta anlamsız olan sayıklamaları yavaştan anlam kazanmıştı.
"Emre, hayır. Lütfen. Sevgilim.." derken Hazar'ın kalbini sanki biri avucuna almış eziyor gibiydi. O avucun sahibi yanında otururken, gücünün yetebileceği şeylerden bilhaber oluşuydu ona kızmasını engelleyen.
"Ne hakkım var ki. Kız belli ki seviyor o adamı. Bana ümit vermedi ki." diye düşünürken elleri titriyordu. "Ben sahip çıkamadım kendime. Az önce bile aptal gibi her şeyi unutup kendimi kaptırmadım mı?" derken son gelen konumla Can'ın olduğu yere çok az kalmıştı.
Burada hava daha açıkken, artık görüş mesafesinden tahmin ettiği kişiyi görebiliyordu. Hemen arabasını durdurdu. Üç yaşlarında olan bir kız çocuğu babası tarafından sallanırken neşeli kahkahaları parkta yankılanıyordu. Zeynep'i uyandıracakken kendiliğinden uyanmıştı.
"Neden durduk? Geldik mi?"
"Evet, bak oradalar." derken sesi boğuktu. Ama Zeynep bunu farkedecek durumda değildi.
"İnanamıyorum. Gerçekten bulduk. Keşke Hasan abiyi de getirseymişiz. Yanındaki küçük kız kim acaba?"
"Evlenmiş olabilir. Konuşalım bakalım. İnşallah bir sorun çıkmaz da Hasan abiye güzel bir sürpriz olur." dedikten sonra araçtan çıktılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTULMA-II (TAMAMLANDI)
General Fiction"Saçma sapan konuşma canım kardeşim. Bak kardeşim diyorum. Biliyorsun ben Berna ile birlikteyim. İsterse dünya güzeli olsun. Benim onunla karşılaştığımda tek gördüğüm Oz Büyücüsü'ndeki yeşil renki cadı. Hadi yemeğine devam et. Benim de canımı sıkma...