*** Nida ***" Nida uyan hadi güzel kızım kahvaltı hazır."
Yattığım yer yatağında mutlulukla geriniyorum. Her yanım tutulmuş olsa da bu evde huzurla uyanıyorum yeni güne... Babannem'in gülümseyen yüzüyle karşılaşıyorum gözlerimi açtığım anda.
" Hadi kızım kalk da kahvaltımızı edelim beraber, ne iyi oldu gelmen yalnızlık zor sen geldin de günlerime güneş gibi doğdun. "
Yerimden kalkıp hızla boynuna sarılıyorum dağılan odayı toplamaya çalışırken bir yandan konuşan babanneme, sonra da yüzünü gözünü her yerini öpüyorum şımarıkça.
" Keşke daha erken gelseydim Zahide sultan, bu evde olmak huzur veriyor bana. "
" Deli kız olur mu öyle şey, çocukların yanı ana babalarının yanıdır. "
" Annem hayatta olsaydı bu dediğin doğru olurdu babaannem ama üvey annen ve uzun yola giden bir baban varsa öyle olmuyor. "
Sabahın çok erken saatleri olduğunu bilsem de ne kadar dinç uyandığımı fark ediyorum kahvaltı sofrasına otururken, belki köy havasından belki de huzurdan kaynaklanıyor bu durum. Oysa üvey annemle yaşadığımız evdeyken öğlen olurdu da yine de kalkmak istemezdim yatağımdan.
Babaannemin yanına gelmeden önceki gün canlanıyor gözümde Feyzanın kapıda söyledikleri ve benim ona söylediklerim, aslında söylediğim çoğu sözden pişmandım ama ortadan kaybolup buraya gelebilmem ve kimsenin peşime düşmediğinden emin olmam için bunu yapmamın şart olduğuna Feyzan kapımıza geldiği anda karar vermiştim. Çok yanlış kararlar almış ve yanlış bir çok şey yapmıştım, bunların başında da Feyzana yaptığım kötülük geliyordu tabiki. Ona kendimi affettirebileceğimi biliyordum aslında onun ne kadar yufka yürekli olduğunu biliyordum. Ama oradan uzaklaşmak biraz kendimle başbaşa kalmak en önemliside doğrularımı bulmak istiyordum. Belki bir gün yeniden Feyzanla karşılaşırdık ve o zaman beni affederdi.
Tüm bu düşünceler kafamda dolaşırken kahvaltımızda bitmişti. Zahide sultan sofrayı toplamak için yeltendiğinde onu durduruyorum.
" Sen dur babaannem, artık torunun burda bırak bari ev işlerini ben yapayım."
" Allah razı olsun senden güzel kızım, bende bahçeye çıkayım o zaman sebzelerin dökenlerini toplayayım taze taze."
Babaannem yemenisini yeniden bağlayıp dışarı çıkarken bende yer sofrasını küçük mutfağa taşıyorum. Bulaşıkları bir güzel yıkayıp mutfağı da düzene koyduktan sonra odaya dönüp kendi yatağımı da toplayıp yüklüğe yerleştiriyorum. Ardından da babaannemin odasına geçip onun yatağını düzeltiyorum. Bu evde iş yapmak bile kolay ve zevkli geldiğinden gülümseyerek tek katlı evin arka bahçe kapısını açıp babaanneme bakıyorum. Elindeki sepeti zorlukla sürüdüğünü görünce dayanamayarak kapının önünde bulduğum bir terliği ayağıma geçirip koşuyorum yanına.
" Ver sultanım ben taşırım. "
" Nida, ben çok yaşlanmışım kızım. Eskiden olsa şu sepetten iki tanesini taşırdım da soluğum kesilmezdi."
Ne diyeceğimi bilmeden gülümsüyorum yalnızca, eve girip de elimdekileri buzdolabına yerleştirdiğimde babaannemin her gün aynı saatte yaptığı gibi yine rahlenin başına oturmaya hazırlandığını görüyorum. Günlerdir içimi kemiren soruları sormak için can atarak divana oturup onu izlemeye başlıyorum.
" Babaanne, sana bir şey sorabilir miyim?"
" Sor kızım tabi."
" Neden Kuran okuyorsun?"
Sorduğum soru karşısında afallayan babaannemin bu soruyu gayet ciddi sorduğumu ve gerçekten öğrenmek istediğimi anlaması için gözlerinin içine doğrudan bakmayı sürdürüyorum.
" Sana dini eğitim vermediler mi hiç kızım? "
Hayır anlamında başımı sallamakla yetiniyorum. Babaannem elindeki Kuranı geri yerine bıraktıktan sonra gelip yanıma oturuyor.
" Şimdi merak ettiğin soruların hepsine cevap vereceğim kızım yalnız sonra da sen benim sorduklarıma cevap vereceksin anlaştık mı? "
Tekrar başımı sallıyorum.
" Bak güzel kızım, Yüce Mevlâ'mizin murâdini anlamak için Hz. Kur'an'dan ve onu tefsir eden serefli sünnetten baska bir yolumuz yoktur. Kur'an'i yasamak için yaratilmis bir müslüman olarak Yüce Kur'an'i okumaliyiz. Hükümlerini âlimlerden ögrensek de, mübarek lafizlarini biz okumaliyiz.
Kalbinde Kur'an'dan bir sey bulunmayan kimse harap ev gibidir." (Tirmizî, Fedâilü'l-Kur'ân, 18; Dârimî, Fedâilü'l-Kur'ân, 1.) hadisinin tehdidinden kurtulmak, kalbimizi, evimizi, beldemizi ve is yerimizi mâmur etmek için Yüce Kur'an'i okumaliyiz.
Ilk âyeti "Oku!" emriyle basladigi ve okumadan anlasilmadigi için Yüce Kur'an'i okumaliyiz.
Kendisini okuyacak dil, hikmetini düsünecek akil, haberlerinden ibret alacak kalb ve hükümleriyle amel edecek vücud bize verildigi için Yüce Kur'an'i okumaliyiz.
Allahu Teâlâ'yi seviyorsak; Onun dostlarina hitabi ve selâmi olan Yüce Kur'an'i okumaliyiz. Sevgilisinden gelen bir mektubu açip okumayan veya birisine okutup içindeki merami anlamayan, ondaki kelamdan ve selamdan hiçbir zevk almayan kimsenin sevgisi ne kadar samimidir?"
" Ben Allahı yeterince tanımıyorum babaanne bana onu anlatan olmadı ki? "
" Sana bunu Allah'ın ayetleri ile anlatayım kızım, Bismillahirrahmânirrahîm.
Kul hüvellâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekün lehû küfüven ehad.
Yani burada diyor ki, Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
De ki; O Allah bir tektir. Allah eksiksiz, sameddir yani Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir. Doğurmadı ve doğurulmadı. O 'na bir denk de olmadı.
Anlıyor musun beni güzel kızım?"
Babaannemin anlattıkları gerçektende kalbime dokunuyordu aslında ama sormak istediğim bir soru daha vardı.
" Evet babaannecim anlattıkların mantığıma yatıyor fakat bir sorum daha var. Bize Allahın varlığını bildiren deliller var mı? Onu görmüyorum üstelik beni sevdiğini de düşünmüyorum. Baksana doğduğumdan beri gün yüzü görmedim sevse bana bunları yaşatır mı?"
Babaannem sözlerime gülünce şaşırıyorum ne var ki bunda komik olan acaba?
" Asıl Allah sevdiklerine dert verir kızım, bana yönelsin benden istesin ve sadece bana kulluk etsin diye. Delil olarak sa bu koskoca kainat yetmez mi kızım, etrafına bir bak nice güzellikler bulacaksın. Mesela mevsimleri düşün kışın şu ağaçlar kupkuruyken ilkbaharda önce yaprak çıkarıyor sonra çiçek açıyor sonrada karnımız doysun diye bize meyve veriyor. Allah yaratmasa o ağaç nereden bilecek bunu yapmasını?
İlginçtir, Allah, hem Kur'an'daki cümlelerini hem de kâinat kitabındaki eserlerini "ayet" diye nitelendiriyor. Kur'an'da en sıklıkla söz edilen kâinat ayetlerinin başında gökyüzü gelir. Allah, herkesin her zaman gördüğü ve çoğunlukla hayran kaldığı gökyüzüne sıklıkla dikkatimizi çeker:
Kaf suresinde 'Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik...' bu ayet üzerinde bir kaç gün düşün istersen sonra bir kez daha konuşalım olur mu?"
" Olur babaannem aklım daha fazla karışmadan bu anlattıklarını sindireyim önce, peki sen bana ne soracaktın?"
" Babanlar buraya geldiğini bilmiyorlar değil mi?"
Mahcup olup kafamı öne eğiyorum bu soru karşısında.
" Tahmin etmiştim, peki sen neden buradasın?"
Derin bir iç çekiyorum bu soruya da ardından anlatıyorum babaanneme yıllardır yaşadıklarımı içimdeki kini, öfkeyi... En son da ettiğim kötülüğü anlatıyorum hayretler içerisinde beni dinleyen babaanneme. Onunda benden vazgeçmesinden korkuyorum biraz da anlatırken ama yine de döküyorum içimi ona. Her şeyi anlattığımda ise gülümsüyor Zahide sultan.
" Doğru yere gelmişsin güzel kızım, hemde tam zamanında."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMAM (Tamamlandı)
General FictionBeddua iyi değildir ama bu defa edeceğim... RABBİM seni benden başkasına helal kılmasın... *** ÖNEMLİ AÇIKLAMA*** ARKADAŞLAR İSMİN TAYYİP OLMASINDAN RAHATSIZ OLAN BİR KESİM VAR. LÜTFEN RAHATSIZ OLUYORSANIZ OKUMAYIN, ÇÜNKÜ BEN GAYET MEMNUNUM. BU TARZ...