Cenazeden 20 gün sonra...
Hasret ablanın cenazesinin ardından gönüllerde bıraktığı acı her geçen gün biraz daha azalıp yerini gündelik hayatın keşmekeşine bırakıyordu. Eskilerin dediği gibi ateş düştüğü yeri yakıyordu bir tek, geriye kalan herkes bir kaç gün süren vah tüh'den sonra unutulup gidiyordu.
Yangına sebep olduğu ve ailesini koruyamadığını düşünen Bekir abi ise günden güne eriyor adeta gözlerimizin önünde. Mahallelinin tüm çabasına rağmen doğru dürüst ne yemek yiyebiliyor nede oturup bir kelam edebiliyor halini hatırını soran hasımlarıyla, sabahtan akşama kadar camın önünde oturup yanmış evlerinin küllerini izliyor sessizce. Bu gidişatın iyi olmadığının farkında olan herkes Bekir abiyle ilgilenmeye çalışsa da o kendinin herkese ve her şeye kapatmaya devam ediyor.
Köyden gelen ailesiyle birlikte bir eve yerleştirmek istiyoruz onu, yine aynı mahallede yıllardır tanıdığı dostlarına yakın ama o ısrarla reddediyor bu durumu.
" Bırakın bu mahallede kalmayı bu şehirde bile kalmak istemiyorum ben artık." Diyor başka da bir şey demiyor bu konu hakkında. Ne yapacak burada durmayacaksa köye mi gidecek acaba diye düşüncelerin beynimizi kurcaladığı, endişeli geçen günlerden birinin sabahında Bekir abiye yatağın üzerinde duran üç zarfın olduğu boş bir oda buluyoruz. O an anlıyoruz ki meğerse Bekir abi biriciğim dediği kızını bize bırakıp kayıplara karışmayı planlıyormuş.
Babam zarfları alıp üzerideki yazılara bakıyor vakur duruşunu hiç bozmadan.
" SAMİ ABİ'YE "
" TAYYİP'E "
" FATİH VE EŞİ'NE "
Kendine yazılmış olan zarfı eline aldıktan sonra diğer iki zarfı aliye uzatıyor babam.
" Oğlum, git sahiplerine teslim et."
Ali koşarcasına evden çıktıktan sonra biz de hep beraber salona geçiyoruz. Didemi kucağıma alıp babamın zarfı açmasını izliyorum.
" Fecan, babam neyde? "
Aniden gelen bu soru karşısında ne cevap vereceğimi bilmeyerek kalakalıyorum öylece. Bir çözüm yolu ararcasına kurtar beni bakışları attığım ailem de oldukları yerde kalmış öylece bakıyorlar Didem'in soru soran gözlerine. Sonunda imdadıma yetişen annem oluyor yine her seferinde olduğu gibi...
" Didem'im güzel kızım muhallebi pişirdim ben sana gel mutfakta yiyelim beraber olmaz mı? "
" Olur. " der demez kucağımdan kalkıp mutfağa koşan Didem'in ardından annemi yerine oturtup ben kalkıyorum onun yerine tezgahın üzerinde duran bir kase muhallebiyi alıp sandalyede neşeyle oturan Didem'in önüne masayı bırakıp çekmeceden aldığım mama kaşığını uzatıyorum.
" Al bakalım küçük. "
" Fecan ben cücük değilim, bak kendim yiyebiliyoyum bi keye."
" Bak sen demek öyle küçük hanım o zaman ben salona gidip ortalığı toplayayım sende kendin ye anlaştık mı? "
" Anlaştık."
Neşesinden ödün vermeden elindeki kaşığı muhallebiye sokan Didem'i mutfakta bırakıp salona geçtiğim sırada sokak kapısı açılıyor. Ali' de merak ve heyecanla salona girdiğinde babam elindeki mektubu bize uzatıyor.
" Biz okuduk kızım alın siz de okuyun. "
Kağıdı alıp koltuğa yerleşiyorum Ali de hemen yanıma çöküp dikkatle ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyor.
" Sami abi, Mahmure abla...
Size olan borcumu nasıl öderim bilmiyorum, bu zor günlerimizde elimizden tutup bizlere umut ışığı oldunuz. Didemi koruyup kolladınız, hatta benden bile daha iyi baktınız ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMAM (Tamamlandı)
Genel KurguBeddua iyi değildir ama bu defa edeceğim... RABBİM seni benden başkasına helal kılmasın... *** ÖNEMLİ AÇIKLAMA*** ARKADAŞLAR İSMİN TAYYİP OLMASINDAN RAHATSIZ OLAN BİR KESİM VAR. LÜTFEN RAHATSIZ OLUYORSANIZ OKUMAYIN, ÇÜNKÜ BEN GAYET MEMNUNUM. BU TARZ...