Günler birbirini hızla kovalıyor ömür sayfasından birer birer eksiliyordu. insanoglu ise giden günlerine uzaktan hasretle bakabiliyordu yanlızca.
Gittiği günden sonra Nidadan hiç haber de almamıştık üstelik, onun için dua etmekten kaçınmıyordum. Ne de olsa annemin sütü ile büyümüştü ben onun gibi kindar bir insan değildim ve kıyamıyordum. O gün gitmesine göz yummuştum onun sadece bir blöf yaptığını dönüp geleceğini düşünmüştüm. Nereye gidebilirdi ki sonuçta, buradan başka gidecek neresi vardı?
Evet mantıklı olan bu soruydu işte Nida nereye gidebilirdi? Dayılarının yanına gidemezdi ama babannesinin Ispartada yaşadığını duymuştum. Nidanin gidişinden 3 hafta sonra bu düşüncelerle uyanıp yatakta dönüp duruyordum sabahın erken saatlerinde.
" Dönüp durmasana Feyzan, bi uyutmadın."
" Özür dilerim, ben ee şey... Tayyip? Şey diyecektim ben."
Gülmeye başlayan kocam yatakta doğrulup oturuyor ve ardından beni de yanına çekiyor. Alnımda dudaklarının sıcaklığını hissederken ne konuşacak olduğumu bir kaç saniye unutuyorum.
" Söyle meleğim seni dinliyorum. "
" Aklım Nidada."
" Yufka yürekli misin acaba sen?"
" Ya Tayyip."
" Tamam, tamam... Aslında benimde içim rahat değil hiç başına kötü bir şey gelirse kendimi suçlu hissederim. Ama nasıl bulacağız onu?"
" Benim aklıma birşey geldi, yanlış hatırlamıyorsam Nidanın Ispartada bir babann... , ögghh.."
Bir anda midemin aşırı bulantısı ile yatakta iki büklüm oluyorum. Aman Allahım nasıl bir bulantı bu böyle, hiç bu kadar rahatsız hissetmemiştim midemi.
" Feyzan? İyi misin meleğim?"
Cevap vermek istesem de ne yazık ki veremeyeceğimi anlayarak hızla yataktan atlayıp banyoya koşuyorum. Tabi Tayyip de arkamdan koşuyor. Onun beni bu halde görmesini ne kadar istemesemde, yanımda olmasını istiyorum. Her anımda onun varlığı destek oluyor bana. Ve evet kusarken bile...
Tayyip bukle bukle dökülen saçlarımı toplarken bir yandanda sırtımı sıvazlıyor. Bu arada söylemekten de geri kalmıyor tabi.
" Defalarca terliksiz dolaşma diyorum sana, al işte üşüttün sonunda."
Biraz sonra nihayet midem biraz rahatlayınca yüzümü yıkayıp odaya geçmeme de yine söylenerek yardım ettikten sonra beni yatağa yatırıyor.
" Hatun benim camiye gitmem gerek ama seni de böyle bırakmak içime sinmiyor annemleri çağırayım mı yanına ne dersin?"
" Sakın, şimdi durduk yere telaş yapma merak etme görüyorsun ya iyiyim ben hadi sen git ben de biraz yatayım. "
" Tamam hemen gelirim zaten oyalanmam. "
" Tamam canımın içi git hadi."
Tayyip gittikten sonra bende oturduğum yerde biraz daha kayarak midemi düz ve rahat bir konuma getiriyorum. Az önceki ani mide bulantısının ardından kendimi oldukça yorgun hissettiğimi fark ederek gözlerimi yumup biraz olsun uyumak istiyorum. Çiçekli bahçeler, buz gibi akan nehirler, kuşların cıvıltısı derken farkında olmadan dalıverdiğim rüyadan yine midemi delecek kadar yoğun bir bulantı ile gözlerimi açıyorum. Yataktan yıldırım hızıyla kalkıp yine soluğu banyoda alıyorum. Midem bomboş kalmışken bu bulantının nedenini anlamak gerçekten oldukça zor geliyor ve abdest alarak yeniden odama dönüyorum. Saate baktığımda ben uyurken çoktan ezanın okunduğunu görüyorum. Tayyip gelmeden bir an önce namazımı kılıp mutfağa geçiyorum. Belki mideme iyi gelir düşüncesi ile birkaç patatesi suya koyup ocağın altını açıyorum. Çayı koyup kahvaltılıkları dolaptan çıkardığım sırada Tayyip de geliyor.
" Feyzan sen neden yatıp dinlenmedin ki ben hazırlardım bu sabah."
" Aleyküm Selam Tayyip bey, kusura bakmayın ama size kahvaltı hazırlamak benim için keyif, bu keyiften kendimi mahrum edemezdim."
" Selamınaleyküm, unutmuşum seni böyle ayakta görünce. " diyor sandalyesini çekip otururken. Bende fazla üstüne gitmiyorum bu konu hakkında insanlık hali sonuçta değil mi? Biraz sonra nihayet çay ve patatesler olunca birlikte minik mutfak masamızda buluşuyoruz. Sabahki bulantının yerini şimdi ise tuhaf bir açlık isteği alıyor. Sanki masada ne var ne yoksa yiyecekmiş gibi hissediyorum kendimi. Allah Allah neler oluyor bana yahu gecikmiş depresyon belirtişimi acaba bunlar nedir böyle?
" Bugün annemin evinde mukabele varmış sende gidecek misin? "
" Giderim Allahın izniy... Dur bir dakika bugün ayın 22'si mi yani? "
" Evet ne var bunda? "
Oturduğum sandalyeden hızla kalkıp salona koşuyorum, duvarda asılı duran takvimin sayfasına bakıyorum. 17 Ekim Pazar, bugün günlerden Cuma olduğuna göre evet bakıyorum 22'si gerçekten de. Bu düşündüğüm olabilir mi acaba? Parmaklarımla sayıyorum yeniden yeniden... Ardımdan gelen kocam da şaşkın bir o kadar da sakin beni izliyor.
" 18' i olması gerek ama tam 4 gün geçmiş, yani evet bir haftadan önce emin olamam ama bu mide bulantısı ve aşırı iştahımın sebebi olsa olsa... Tabi ya ben bunu nasıl düşünemedim acaba? Nasıl bu kadar dikkatsiz olabildim acaba?"
" Feyzan acaba artık beni de aydınlatacak mısın yoksa ben saf saf bakmaya devam mı edeyim karıcım? Neyi fark etmedin? Ne oluyor."
Sevinçle şaşkın kocama bakıyorum. Biraz kızmış gibi kızarsa da yanakları gözleri merakını ve sakinliğini ortaya koymaya yetiyor. Eline uzanıp avuç içini öpüyorum, sonra karnıma götürdüğümde ise merakının yerini tatlı bir panik alıyor. Gözümden akan bir damla yaşa engel olamıyorum ve ve belkide bir iz bırakarak süzülüyor yanağımdan.
" Baba oluyorsun imam efendi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMAM (Tamamlandı)
Fiksi UmumBeddua iyi değildir ama bu defa edeceğim... RABBİM seni benden başkasına helal kılmasın... *** ÖNEMLİ AÇIKLAMA*** ARKADAŞLAR İSMİN TAYYİP OLMASINDAN RAHATSIZ OLAN BİR KESİM VAR. LÜTFEN RAHATSIZ OLUYORSANIZ OKUMAYIN, ÇÜNKÜ BEN GAYET MEMNUNUM. BU TARZ...