PA-12

25.1K 1.1K 32
                                    

PANİK ATAK (12.BÖLÜM)
Bunu neden yapmıştı ki? Saat daha öğle vaktiydi ve beni mutlaka farkederlerdi. Hande veya Şeyda bana bakmaya gelirdi. Tabi telefonumla onlara da haber verebilirdim. Buradan çıkabileceğimi biliyor olmalıydı bu kadar aptal olamazdı!
Yoksa bu bir tuzak mı? Yada belki tuzak olduğunu düşünmemi istiyordur?! 
Düşünmekten yakında kafamdan dumanlar çıkacaktı...
Telefonumu çıkarıp Barışın numarasını çevirdim. 
"Efendim aşkım?"
diye açmıştı telefonu. Şuan resmi olarak o benim sevgilimdi. Sevinçten bulunduğum durumu unutarak bir kaç dakika aptal aptal sırıtmıştım.
"Yardımına ihtiyacım var."
O sırada anonsu duydum.
BARIŞ YILMAZ İDAREDEN BEKLENİYORSUNUZ.
Bu benim Barışımdı. 
"Dinliyorum?"
"İdareyle ne işin var?"
diye sordum. 
"Bir gezi planlanıyor okulca, okul başkanı olarak ben ayarlıyorum. Birde Salihin intiharı için bir anma töreni düzenlenecek. Onunla da ben ilgileniyorum... Sen ne diyordun peki?"
dedi nefes nefese. Bir yandan müdürün odasına yetişmeye çabalıyordu sanırım. 
"Sapık beni odama kilitledi."
dedim sakince. 
"Ne?! Hemen yanına geliyorum."
O sırada bir anons daha yapıldı.
"Gerek yok bekleyebilirim. İşlerini hallet."
"Sen daha önemlisin!"
"Gerçekten önemli değil."
Bir süre ses gelmedi:
"Ozanı yolluyorum yanına. Sınıfta bekle yanına geleceğim tamam mı?"
diye sordu endişeli endişeli... Beni düşünmesi çok hoşuma gidiyordu. O hayatımda tanıdığım en iyi insanlardandı.
"Tamam görüşürüz."
"Görüşürüz seni seviyorum."
Ne cevap verceğime uzun bir süre karar verememiştim. En sonunda:
"Bende seni."
deyip kapattım.
***
10 dakika sonra kapıdaydı Ozan. 
"Almira içeride misin?"
diye sordu kapının ardından.
"Evet."
dedim. Bir süre ses gelmedi, sonra kilidin döndüğünü farkettim. Ozan elinde anahtarla kapıdaydı.
"Anahtar paspasın üstündeydi?"
Kahkahalarla gülmekten kendimi alıkoyamadım.
"Çünkü sizin gelip beni kurtaracağınızı biliyordu. Benimle resmen oyun oynuyor, anlayamadığım neden kendini gösterdi ki? Ya bu bir tuzak yada tuzak olduğunu düşünmemi istiyor!"
Ozan kaşlarını çattı, bunları deliler gibi kahkaha atarak söylemem onu korkutmuştu sanırım.
"Sakinleş. Biz hep senin yanındayız."
dedi huzur verici bir ses tonuyla. Gülmeyi kestim, aklımı kaçırmamalıydım. Kesinlikle aklıma ihtiyacım vardı.
"Yaptıklarına anlam veremiyorum..."
diye mırıldandım. Sağ elinde tuttuğu pet şişesini bana doğru uzattı:
"Su iç biraz."
Sonra bana doğru bir adım attı, ayağı yerde ki spor ayakkabılarıma takılınca sendeleyerek üzerime düştü. 
Ağır bedeni, henüz iyileşmemiş yaralarımın acıyla sızlamasına neden oldu. Ozan dirseklerinin üstünde doğrulup, mavi gözlerini gözlerime dikti. 
"Düştük."
dedi gülerek. Ağzından çilekli sakız kokusu yayılıyordu.
Gülümsemekle yetindim. Tam Ozan üzerimden kalkıyordu ki, Hande'nin sesi kalbimin korkuyla hızlanmasına neden oldu.
"Burada ne oluyor?!"
Ozan çevik bir hareketle doğrulup üzerini düzeltti:
"Bir şey olduğu yok Hande. Düştüm sadece."
dedi, yüzünden sinirlendiğini hissettim. Hande güldü:
"Onu demiyorum şapşallar, düştüğünüzün farkındayım hem size güvenim tam. Sapık olayını diyordum..."
dedi, daha doğrusu demeye çalıştı. Lafı çevirdiği çok belliydi. Ama kızmamıştım. Ben olsam bende kıskanırdım.
Gülümsedim ve Handeye sapığın yaptıklarını anlatmaya koyuldum.
***
Okul merdivenlerinden çıktığımda karşımda Anıl'ı ve çetesini gördüm. Bir kaç 9. sınıfla uğraşıyorlardı. Cani!
Anıl beni görünce o kalın ve itici sesiyle seslendi:
"Hey sen, sürtük sana diyorum!"
Koridorda ki herkes bana bakıyordu. Onu görmemezlikten gelip yoluma devam edebilecek kadar cesur olmayı diledim ama bu imkansız. Beni herkesin önünde döverdi...
Koşar adımlarla yanına gittim:
"Bana düzgün seslensene!"
dedim fısıltıyla. 
"Sana mı soracağım kızım, canım nasıl istiyorsa öyle çağırırım!"
Aynı şımarık bir ilk okul çocuğu gibiydi! Zorba.
"Efendim Anıl?"
1 Hafta boyunca beni görmemezlikten gelmişti Anıl. Neden devam etmiyordu ki? Ondan kurtulmayı herşeyden çok istiyordum ama bir şekilde yine karşıma çıkıyordu!
"Bu akşam benimsin."
dedi ellerini cebine sokarak. Ayak parmaklarıma kadar korkuyla ürperdim, bu da ne demekti şimdi?
"Nasıl?"
"Gerizekalı mısın kızım nesini anlamadın, bu gece benimsin diyorum."
diye geveledi. Sanki söyledikleri çok mantıklıymış gibi...
"Ne yapacağız?"
Dişlerini sıkarak gözlerini devirdi:
"Akşam öğrenirsin. Odana bu akşam kıyafet bıraktırırım onu giy."
"Ama neden ne yapacağız?"
Yakamdan tutup beni sarstı:
"Soru sormasana kızım sen ne söz verdin bana? İstediğim şeyi yapmayacak mıydın taşı atanın kim olduğunu söylersem? Şimdi sözünden mi cayacaksın?"
"Tamam. Tamam geleceğim."
dedim hızla. Yakamı sertçe bırakırken ekledi:
"Paramı getirmeyi unutma. 2000 tl."
Yüzümün aldığı "Eyvah ne yapacağım?" ifadesi, onun psikopatça sırıtışının tüm yüzüne yayılmasına neden oldu. 
Zor zamanlar için sakladığım Almira'yı, Anıl'ın üzerinde kullanmam gerekiyordu...
Elimi Anıl'ın omzuna koyup yavaşca aşağı doğru indirerek, masum bir ses tonu takındım:
"Onu sonra getirsem?"
Anıl köpek gibi burnunu kırıştırdı önce ve ardından hemen elimi tutup, kemiklerimi kırarcasına sıktı:
"Eğer bana bir daha bu şekilde dokunursan seni öldürürüm!"
diye bağırdı. Koridorda ki herkesin bizi izlemesine alışmıştım. Rezil kız olmayı artık dert etmiyordum, dert ettiğim tek şey bu okuldan canlı çıkabilmekti.
"Paramı getir!"
diye ekleyip çetesiyle beraber gözden kayboldu. Kurtulma planım yarına kalmıştı.
Canere bir mesaj atıp, sınıfıma gittim.
***
Ozan ve Hande bir önümde ki sırada oturmuşlar ders çalışıyorlardı. O esnada Barış daldı sınıfa ve koşarak yanıma geldi.
"İyi misin hayatım?"
diye sordu endişeyle. Ozan gülerek:
"Ders başlayacak Barış sınıfına git."
dedi. Barış ona güldü:
"Sence umrumda mı?"
Hande sırıtarak:
"Aptal aşık."
diye mırıldandı.
Keşke Barış'la da aynı sınıfta olsaydık... 
"İyiyim merak etme. Hadi derse git sen şimdi gelir hoca."
Barış hızla beni kendine çekip, dudaklarıma hızlı bir öpücük kondurdu. En fazla 2 saniye sürmüştü, hissedememiştim bile...
"Tamam görüşürüz."
dedi ve sınıftan çıktı. Bende sırama oturup Barışla ilgili güzel hayaller kurmaya başladım...
***
Anıl'ın yolladığı elbise , yoktu resmen. Elbiseyi dikmeyi unutmuşlardı! 
Değişik bir kesimi vardı, siyahtı. 2 şerit halinde belime iniyordu ve mini bir eteğe bağlanıyordu. Şeritlerin üzerinden birde yatay kemer görünümle şeritler geçiyordu.
Kendimi içinde çok rahatsız hissediyordum. Elbisenin üzerine siyah deri ceketimi geçirip Anıl'ın elbisenin yanına koyduğu yüksek topukluları da ayağıma geçirdim. Annem bu giydiğim elbiseyi görse beni öldürürdü büyük ihtimalle...
Hızla yurt binasından kimseye görünmeden çıkmaya çalışırken sesli bir kahkaha olduğum yerde kalmama sebep oldu. 
Bu oydu. Çakma Taylor Momsen!
Sevildi galiba adı.
"Benim gibi giyinmişsin, yakışmamış. Sana masum kız tarzı daha çok yakışıyor."
dedi sarı saçlarını savurarak.
"Emin ol bu asla isteyerek giyeceğim bir kıyafet değil! Zorundayım."
dedim.
"Evet Anılıda gördüm zaten. O aldı değil mi bu kıyafeti? Tam da onun tarzı! Onu memnun etmek için böyle giyinmeye alış, o bu tarzdan hoşlanır. Masum değil de vahşi olanlardan..."
Anılı nasıl bu kadar iyi tanıyordu?
"Anılla aranda ne var?"
Bu soruyu sorduğuma inanamıyordum. Banane ki?
"Eski sevgilimdi."
dedi Sevil sırıtarak. Ekledi:
"O piçten zerre kadar hoşlanmıyorum. Beni kafana takma yani hatta onu benden uzak tut."
dedi kahkaha atarak. Gülümsedim:
"Anıl'la kesinlikle işim olmaz."
"Doğru sen şu başkanla çıkıyordun değil mi? Barıştı adı değil mi? Barış. Tatlı çocuk."
Barış aklıma gelince içime bir sıcaklık yayıldı.
"Evet."
dedim gülümseyerek. Dışarıdan göründüğü gibi gıcık biri değildi aslında Sevil. Handenin ve Anılın neden ondan nefret ettiğini anlayamamıştım.
"Neyse bitir bakalım geceyi. Sana kolay gelsin, sevdim seni. Bir ara takılalım."
dedi sırıtarak. Ona gülümseyip oto parka çıktım. Anıl yıkılan duvarın eşiğinde beni bekliyordu.
"Nerde kaldın kızım ya ağaç olduk burda!"
diye tısladı. Ardından kafasını kaldırıp beni görünce, gözleri kocaman açıldı. Sonra ardından tekrar sinirle kısıldılar:
"O saçlarının hali ne?"
Elimi at kuyruğu yaptığım saçlarıma götürdüm. "Ne varmış ki halinde?"
Anıl iç geçirerek yanıma geldi ve ellerini boynumdan saçlarıma uzattı. Saçlarımda ki tokayı sertçe çıkarıp saçlarımı özgür bıraktı. Sonra da eliyle düzlemeye başladı. Bu tuhaftı.
O sırada onu inceledim. Baştan aşağı simsiyah giyinmişti. Kafasının yarısını örttüğü kapşonunun önünden karamel renkli saçları çıkıyordu. Çok yakışıklı görünüyordu... 
Tabi eğer konuşmazsa.
"Şimdi oldu. Bu arada gittiğimiz yerde yanımdan ayrılma, yoksa seni sağ bırakmazlar."
Korktum. 
Nereye götürecekti beni?
Ne yapacaktık?
Anıl taşlık araziye dalarak duvarın içinden geçti:
"Gel."
"Bu topuklularla mı?"
Anıl ayağıyla sertçe yere vurdu:
"Hay ben senin topuğuna!"
Sanki isteyerek giymiştim bu kıyafetleri! 
Yanıma gelip beni kucakladı bir yandan da sövüyordu:
"Sürtük iyice alıştın sende kucakta gezmeye!"
"Bana sürtük deme!"
Bıkmıştım şu laftan.
"Sürtüksün işte kızım ne diyim?"
"Ne sürtüklüğümü gördün?"
diye itiraz ettim. Haketmiyordum bunu. "Barışı yurda atan sen değil misin kızım?"
"Öyle değil o. Biz hiçbir şey yapmadık."
Neden ona açıklama zahmetinde bulunduğumu bende bilmiyordum. Tek bildiğim çok sinirlenmiş olduğumdu!
"He he."
diye geçiştirdi beni kaba sesiyle. 
"Sadece uyuduk."
"Siz kızlar çok safsınız lan. Sen uyuyunca naptı o ibne sence? Oranı buranı elledi napacak başka? Sen anca uyudum de. Uyuturlar seni böyle. Erkeklere güven olmaz kızım, evlenene kadar hiçbir halt yemeyeceksin. Yoksa sik gibi kalırsın ortada benden söylemesi... "
Söyledikleri kulağa kabaca gelse de bir bakıma doğru söylediğini düşünmüştüm. Ama Barış öyle biri değildi! 
"Barış öyle birisi değil!"
diye itiraz ettim. Anıl sesli bir kahkaha attı:
"Öyle birisi değilmiş... Erkek değil mi lan bu çocuk? Erkek olmadığın için erkekleri bilmezsin tabi. Senin gibi bir kızla yan yana yatıp sadece uyuyacak? Komiksin sürtük."
Benim gibi biriyle mi?
"Yani sırf güzel olduğum için mi sürtük oluyorum?"
"Bence götüme benziyorsun da... Abazalar işte seni de kız sananlar var tabi. 
Bu söyledikleri ne kadar gururuma dokunuyor olsa da beni rahatlatıyordu. En azından banden, bana dokunamayacak kadar iğreniyordu.
"Sırf güzel olduğu için bir kıza sürtük diyemezsin!"
Anıl beni eski bir kamyonetin arka koltuğuna fırlatıp kendisi de yanıma oturdu:
"Deneyelim mi?"
diye sordu.
"Neyi?"
Beni hızla kendisine çekti ve kulağıma fısıldadı:
"Şimdi sen bu Barış denen çocukla sevgilisin demi?"
"Evet!"
Güldü. Sıcak nefesi içimi ürpertiyordu ve korkuyordum. Ne yamaya çalışıyordu?
"Peki seni öpecek olsam bana karşı koyabilir misin?"
dedi ve boynuma ondan beklenmeyecek derece de nazik bir öpücük kondurdu. Korkudan kanım donmuştu. Panik atağım çıldırmış gibiydi, kalbim deli gibi atıyordu. Kaskatı kesilmiştim.
"Hı?"
diye sordu tekrar. Cevap veremiyordum.
Anıl tekrar sesli bir kahkaha patlattı:
"Görüyor musun benim gibi biri için şuan sevgilini boynuzlamaya hazırsın. Sürtüksün işte, sürtük!"
dedi sertçe. Bana ait olduğunu anlamadığım kollarım kendiliğinden kalktı ve Anılı itti. Anıl açık kapıdan dışarı düşerken, bunu yaptığıma gerçekten pişman olacağımı hissettim.

12.bölüm son
YAZAN: RUKİYE AKKÖK

PANİK ATAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin