PA-11

24.9K 1.1K 87
                                    

PANİK ATAK (11.BÖLÜM)
Hızla, ağrıyan vücuduma aldırış etmeden ayağa kalktım. Sonunda kim olduğunu öğrenebilecektim.
"Ne oldu burada!"
diye şaşkınlıkla odaya giren Handeyi görmemezlikten gelerek Anıl'ın koluna yapıştım:
"Kimdi taşı atan?"
diye sordum. Anıl kolunu tuttuğum elimi boşluğa savurarak:
"Bana dokunmasana kızım!"
diye gürledi. Hande o sırada iri gözlerini dehşetle açmış , taşa sarılı kağıtta ki yazanları okuyordu. 
Derin bir nefes alıp sakinleştim:
"Kimdi o?"
diye üsteledim Anıla. Anıl ellerine cebine atarak, kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Aptal beni uğraştırmaktan zevk alıyordu resmen!
"Ne oldu burada böyle? Bunu yapanı gördünüz mü?"
Hande'nin sorularını duymamazlıktan gelerek, Anıl'ın yanına koştum:
"Anıl söylesene!"
Anıl sert yüz ifadesini bozmadan koyu yeşil gözlerini bana dikti:
"Neden sürekli sana yardım etmek zorundayım?"
"Lütfen tartışılacak bir şey değil bu!"
dedim burnumdan solurken. Bana acı çektirmekten nasıl zevk alıyordu böyle, manyak psikopat!
"Tartışsana!"
diye tısladı. 
"Eğer söylemezsen kim olduğunu seni polislere ihbar ederim! O pislik yuvanı ve bu gece boğarak öldürdüğün o adamı!"
dedim sertçe. Ağzımdan çıkana kadar ne söylediğimi bende anlayamamıştım. Olamaz sinirle onu tehdit etmiştim...
Anıl'ın tokadı yüzümde patladı. Ağzımın içine yayılan metalimsi kan tadı midemi bulandırmıştı. Avuçlarını sıkarken yüzünü buruşturduğunu gördüm. Hande koşarak yanıma geldi:
"Nasıl bir kıza vurursun hayvan."
diye tısladı. Neyse ki "Hayvan" kısmını sessiz söylemişti ki Anıl duymadı. 
"Sana beni tehdit etmemen gerektiğini geçen sefer iyi öğretememiştim değil mi?"
diye tısladı psikopatça sırıtarak.
"Özür dilerim bir anda oldu, sinirliydim özür dilerim."
dedim tüm gururumu ayaklar altına alarak...
"Ayrıca senin gibi bir sürtük için katil olacağımı mı sandın? Sadece bayıldı aptal."
dedi. Ses tonuna çöken ani bir duygu vardı adını koymaktan korktuğum... Pişmanlık gibi.  Ama rahatlamıştım, birini öldürmesi çok kötü olurdu. Yerden kalkıp ona yaklaştım:
"Bana sonra istediğin cezayı ver Anıl ama yeter ki şimdi şu sapığın kim olduğunu söyle..." 
Anıl biraz düşündü. 
"Karşılığında istediğim bir şeyi yapacaksın!"
dedi sonra eliyle çenemi tutup yüzümü kendisine doğrulttu.
"Tabi şu yüzünün düzlenmesi gerek..."
diye ekledi. Hızlı hızlı başımı salladım:
"Tamam olur. "
Anıl omzumu kavradı, sızlayan yerimi tutmasıyla acıyla inledim. Aldırış etmeden beni yanında sürüklemeye başladı. Adımları büyük ve hızlıydı ona yetişmek zordu. Hande de arkamızdan geliyordu koşar adımlarla, bize yaklaşmaya çalışıyordu...
Onları da bu kabusun içine sürüklüyordum istemeden. Kendimi berbat hissediyordum.
Erkekler yurduna girdik ve ardından son sınıfların kaldığı kata çıktık. Hande Ozanı ve Şeydayı da aramıştı yolda, bizi koridorun başında karşıladılar. 
Ozan bir yandan üzerinde ki hırkayı çıkarıp Handeye giydirirken diğer yandan bize sordu:
"Kimmiş bu? Odasına bakalım önce orada yoksa önce biz arayalım yarın da müdürle konuşuruz okulda anons ettiririz?"
Anıl eliyle E-52 numaralı odayı işaret etti:
"Salih denen ibneydi. Gördüm."
dedi. Salih kimdi ki? Tanımıyordum bile... 
Diğerleri de şaşkındı. Sonra hepimiz odaya yöneldik. Şeyda girdi önce ve hemen geri çıktı.
"Görmek istemezsiniz."
diye mırıldandı şok içinde. Ne vardı içerde?!
Şeydayı kapının önünden çektim ve içeri girdim. Gördüğüm şey inanılmazdı.
Tavanda bir ip var ve ipin ucunda bir ceset.

*** (1 hafta sonra)

Yüzümde ki yaralarım hemen hemen solmuştu. En azından artık makyajla kapatabiliyordum ama hala sağ bacağımın üzerine basamıyordum. 
Telefonumu elime alıp teyzemin numarasını çevirdim. Bu son olanlardan sonra hiçbir şey beni bu cehennemde tutamazdı. Barış bile... 
Bu artık not kağıtlarını zarf olaylarını çoktan geçmişti. O her kimse beni beni öldürmeden durmayacaktı... Bir ölüm olmuştu bile, daha fazlasına izin veremezdim. Herkes onun Salih olduğunu söylüyordu ama o değildi. Tanımadığım biri benden ne istiyor olabilirdi ki? 
O sadece sapığın piyonlarından biriydi. Biliyordum. 
3. çalışta açtı teyzem:
"Teyzeciğim nasılsın?"
Teyzemin bitkin sesi geldi:
"Kötü, neden telefonlarını açmıyorsun?"
Beni mi aramıştı? Ama hiç cevapsız çağrı görmemiştim...
"Ne oldu neden kötüsün?"
Teyzem iç geçirdi ve anlatmaya koyuldu:
"Biri benimle uğraşıyor."
Söyledikleri kalbime derin bir korku sancısı olarak saplandı.
"Ne nasıl?"
"İzinsiz silah kullanmaktan, rüşvet almaktan, mesleği kötüye kullanmaktan falan filan böyle suç duyuruları çıktı hakkımda. Az kalsın polislikten men ediliyordum. Neyse ki kanıt bulamayınca hiçbir şey yapamadılar. Ama bu şikayetleri eden her kimse nüfuslu ve zengin biri olmalı... Tayinimi istemek zorunda kaldım. Anca bu şekilde başıma bir şey gelmez hayır anlamıyorum kime ne yaptım ki?"
Söyledikleri karnıma acı dolu sancıların saplanmasına neden oluyordu. Benim yüzümdendi... Onunla uğraşan kişi sapıktı.
"Nereye gidiyorsun peki?"
"Erzurum'a."
"Hayır! Orası Türkiye'nin bir ucu!"
diye sızlandım. Beni burada bırakıp gidemezdi.
"Bende geleceğim."
diye ekledim.
"Saçmalama Erzurum'da ne yapacaksın? Hem senin okuduğun kadar prestijli bir okul bulamazsın Erzurum da. Bulsak bile paramız yetmez, orada kalacaksın ve oradan mezun olacaksın! Hem sadece 5-6 ay, sonra geri geleceğim merak etme."
dedi sert sesiyle. Olamaz teyzem kararını vermişti, onu vazgeçirmek artık imkansızdı. 
"Ama burada kalırsam ölürüm..."
"Abartma. Ergen sorunların seni öldürmez. Kapıya bir kutu bıraktım güvenlik görevlinize. İçinde bir kaç parça eşyan, evin anahtarı ve benim ek kartım var. Ayda 300 tl den fazla harcarsan ağzını burnunu kırarım senin. Kontrol edeceğim onları."
"Neden kapıya bıraktın?"
"İçeri almadılar beni derste olduğunuzu söylediler. Saat 7 de bile ders mi görüyorsunuz yazık size."
dedi. 7 de ders olmazdı ki... Yemek saatiydi. Yalan söylemişlerdi. Güvenlik görevlisi bile onun adamıydı. Ve benim bu okulda kalmam için her şeyi yapıyordu. Korkunç...
"Teyze lütfen beni al bu okuldan."
diye ısrar ettim ama teyzem telefonu yüzüme kapatmıştı. Kaç kere arasam da cevap vermedi. Telefonumu cebime atıp aşağı güvenlik görevlisinin yanına indim. Kutumu alıp odama doğru yürümeye başladım. Bir şekilde birinin beni götürmesi gerekti. 
Bir süre evde kalırdım. O sırada yaşananların hepsini anneme ve teyzeme anlatırdım. Vücudumda ki morlukları görünce bana inanırlardı, olmadı Barışla ve Handeyle konuşmalarını sağlardım. Onlar bana destek çıkarlardı. 
"Bu kutu da ne?"
Bu Barışın sesiydi. Kutuyu yere bırakıp ona sarıldım. Güvenli kollarıyla beni sardı ve yanağıma nazik ve sıcak bir öpücük kondurdu.
"Teyzem getirmiş. Sapık onunla uğraşıyor. Tayinini istemek zorunda kalmış..."
dedim dudaklarımı ısırıp gözyaşlarımı engellerken. Barış tekrar yanağıma bir öpücük kondurdu:
" Korkma seni asla yalnız bırakmam. Bu sabah okulun bütün güvenlik kameralarına baktım. Yurtta kamera yok biliyorsun ama bahçede ki bir güvenlik kamerasında bir şeyler vardı."
"Ne vardı?"
"Taşı atan Serhattı. Ama tek başına değildi."
dedi ve sonra saçlarını dağıttı eliyle.
"Kamerada net görünmüyor. Sadece uzun saçları var. Bir kız."
Bir kız mı?

***

Barışı bırakıp kızlar yurduna girdim. Kesinlikle bu okuldan kurtulmam gerekti. Kesinlikle! Elimi telefonuma attım ve aklıma ilk gelen Caner'i aradım. İlk çalışta açtı:
"Sonunda ya. Meraktan ölecektim nerelerdeydin sen?! Kaç kere aradım neden cevap vermedin, neden geri dönmedin?!"
Aradı mı?
Ama telefonum da hiç cevapsız çağrı yoktu ki... Teyzem de aynı şeyi söylemişti!
"Bir dakika." 
deyip telefonumun ayarlarını kurcaladım. Aramalarım başka bir numaraya yönlendirilmişti, sapık telefonumu bile kurcalamıştı demek! 
Hemen telefonu kulağıma götürdüm:
"Caner..."
"Efendim?"
"Yardımına ihtiyacım var çok zor durumdayım. Biri beni öldürmeye çalışıyor, peşimde biri var. Lütfen bana yardım et."
Hıçkırıklarımı ve gözyaşlarımı tutamıyordum artık.
Telefonun ucunda ki ses dehşet olmuştu:
"Ne? Tamam sakinleş. Hemen yanına geliyorum..."
"Dur şimdi değil. Gece gel. Ve uzakta bekle ben duvardan atlayıp yanına geleceğim, güvenlik görevlisi falan onun tarafında hep. Sana da zarar vermesin."
Sapığın Caner'e zarar verme fikri korkudan titrememe neden olmuştu.
"Tamam gece saat 1 gibi orada olacağım."
"Tamam görüşürüz teşekkür ederim Caner."
"Önemli değil akşam konuşuruz detaylı."
deyip kapattı telefonu. Kalbimin ferahladığını hissettim. O sapıktan ve bu cehennemden kurtulacaktım. Barışı, Handeyi, Ozanı, Şeydayı ve hatta Anılı burada bırakmak canımı sıkıyordu. Ama yapmak zorundaydım artık dayanamıyordum.
Kutumu tekrar kucakladım ve merdivenlerden çıktım. Ayak sesleri dikkat kesilmemi sağladı. Öğle yemeği vaktiydi kimse yurtta olmazdı ki... Kutuyu bırakıp yavaşca merdivenleri çıktım. O sırada tamamen siyah giyinmiş birinin kapımın önüne bir zarf bıraktığını gördüm. Başında siyah bir şapka vardı ama cırtlak renk sarı uzun saçları omuzlarından aşağı dökülüyordu. 
Bu oydu!
Barışın bahsettiği kız!
"Dur!"
diye bağırdım. İnanılmaz bir hızla koşarak ilerde ki koridora saptı. Peşinden koştum ama onu kaybetmiştim bile. 
Vakit kaybetmeden tekrar odama döndüm ve yerde ki zarfı alıp içeri girdim. Önce pencereyi açarak içeri hava girmesini sağladım, panik atağım yüzünden nefes alamıyordum doğru düzgün. Yatağımın üzerine oturup hızla zarfı açtım. Ve kağıtta yazanları okumaya başladım:

[HİÇBİR YERE GİTMEK YOK. DAHA YENİ BAŞLADIK.]

Ardından odamın kilidi çevrildi. İçeri kilitlendim!

11.bölüm son
YAZAN: RUKİYE AKKÖK

PANİK ATAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin