PA- 18

21.7K 1.1K 108
                                    

PANİK ATAK (18.BÖLÜM)

Anıl...
Beni korudu.
Kendini kurşunun önüne attı. 
Ben ilk defa böyle bir şey yaşamıştım. İlk defa biri, beni canı pahasına koruyordu. Bu çok farklı bir histi.
Anıl'a baktım, kahramanıma...
Sırtına saplanan kurşuna aldırmayarak kollarıyla beni sarmış dimdik duruyordu önümde...
Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Korkuyordum, bana bir şey olmasından değil... Ona bir şey olmasından. Sapık umrumda değildi, kendimi de umursamıyordum. Sadece Anıl.
O iyi olsun, lütfen...

Saniyeler içinde kavga dışarıya taşmıştı, depoda kimse kalmamıştı. Anıl kollarını boynumdan çekti ve ayakta durmaya çalışan bedenini bıraktı. Onu yere düşmeden yakalayabildim, öylece kucağıma uzanmıştı...
Kapanmak üzere olan gözlerine ve bitkin vücuduna bakındım.

"Neden yaptın bunu?"

Anıl sinirle kaşlarını çattı:

"Neden mi? Seni korumak için gerzek!"

Elimin tersiyle gözyaşlarımı kuruladım:

"Ama sen?"

Anıl gülmeye çalıştı.

"Ben alışkınım bana bir şey olmaz."

"Aptal!"

diye bağırdım sinirle. Anıl tekrar kaşlarını çatıp, bilincini korumaya çalışırken mırıldandı:

"Aptal demek? Bunu ödeyeceksin kızım."

Hala psikopatlık peşindeydi. Boğazımdan güçlü bir hıçkırık yükseldi. Anıl dirseğine tutundu ve biraz yükselip gözlerini gözlerime dikti.

"Her an öle... (yutkundu) ölebilirim... Bana bir şey söylemek istiyor musun?"

Yüzümü onun boynuna bastırıp, sarıldım:

"Seni seviyorum Anıl. Lütfen ölme."

diye fısıldadım.

Neden böyle demiştim? Sanırım kendimden hiç beklenmeyecek bir şey yapıp, ona aşık olmuştum. Kesinlikle hayalimde ki erkek değildi ama hayalimde ki hisleri hissettiriyordu bana...

O sırada Serhat'ı gördüm kapıda. Anılı kucağımda görünce hızla koşarak yanıma geldi:

"Ne oldu ona?"

"Yaralandı. Kurşun saplandı sırtına."

dedim hızlı hızlı. Serhat Anıl'ın sırtını kendisine cevirdi ve yarasını incelemeye koyuldu. Biraz bakındıktan sonra derin bir oh çekti.

"Sadece sıyırmış."

O sırada Anılla göz göze geldik. Anıl sırıtarak ayağa kalktı.

"Sanırım ölmeyeceğim."

Yaşasın ve olamaz!

*** (1 hafta sonra)

Okulun düzenlediği kamp gezisi için, verdikleri malzemeleri sırt çantasına tıkıştırıp odamdan çıktım. Anıl hemen hemen iyileşmişti ve ben bu 1 hafta boyunca ondan elimden geldiği kadar kaçıp durmuştum. Hala ona nasıl olur da ilanı aşk ettiğimi anlamıyordum. Utanıyordum...
Pislik beni nasıl da kandırmıştı. 
Neyse ki sakin bir hafta olmuştu. Sapık ortalıklarda görünmemişti. Ve Ozan da kararıma saygı duymuştu. Handeyle hala çıkıyorlardı ve Ozanla yaşananları Handeden saklamak canımı sıkıyordu ama... Zorundaydım.
Handenin tepkisinden korkuyordum.
Kötü kız olmak istemiyordum.

Barışı gördüm. Onu görmek bile karnıma acı dolu krampların girmesine neden oluyordu. Onu sevmiştim...

"Hazırlandın mı hayatım?"

diye sordu Barış bana sarılmak için kollarını açarken. Kollarını indirdim:

"Evet, hadi gidelim."

diye mırıldandım. Onun sapık olma fikri beni ölesiye korkutuyordu.

Cevap vermeden peşimden otobüse bindi. Hande ve Ozanı gördüm en arka koltuğa oturmuş bize de koltuk tutmuşlardı.
Yanlarına doğru yürüdüm.
Şeyda yoktu, tuhaf.

"Bu kamp gezisi harika olacak. Sen ve ben aynı çadırda kalacağız Almira."

dedi Hande coşkuyla. Ona gülümsemekle yetindim ve yanına oturdum. Ozanın sesini duydum:

"Dostum bizde senle aynı çadırdayız."

dedi Barışa.

Barışta gülümsedi sadece. Ardından yanıma geçip oturdu. 

Otobüsün içine göz attım. Şeyda yoktu. Nerede bu kız?

"Şeyda nerede?"

diye sordum Handeye.

"Ailesinin yanına gitti. Kampa katılmayacak."

Kampa katılmama gibi bir şansımızın olmadığını söylemişti Barış. Kaşlarımı çatarak Barışa döndüm ve en sert ses tonumu takındım:

"Hani bu gezi zorunluydu?"

Barış gülümsedi ve koyu saçlarını dağıttı heyecanla.

"Küçük bir beyaz yalan söylemiş olabilirim. "

Korkuyla titredim. Bu gezinin amacı neydi böyle.

"Yalan mı? Neden?"

Barış ellerimi kavradı :

"Son zamanlar da bana karşı soğuksun. Ben, endişeleniyorum canım. Bizim için, ilişkimiz için. Böyle bir gezinin bize faydalı olacağını düşündüm biraz her şeyden uzakta sevgilimle vakit geçirmek istemem yanlış mı? "

Hızla tekrar otobüsün içine göz attım. Anıl'da yoktu.

Otobüs kalktı. Hemen telefonumu çıkardım ve Barışa farkettirmemeye çalışarak Anıla mesaj attım.

"BARIŞ BENİ KAMP GEZİSİNE GÖTÜRÜYOR. ORAYA GEL LÜTFEN SANIRIM BAŞIM BELADA."

Umarım gelir.

***

Yol boyunca Anıldan cevap beklemiştim ama gelmemişti. Nihayet kamp yerine vardığımızda herkes çadırını yapmaya koyuldu. Aptal kamp gezileri... Saat 7 de anca ulaşabilmişti kamp yerine. Hava kararmaya başlamıştı bile. 

O sırada Sevilin, Handeyle benim yanıma geldiğini gördüm.

"Almirayı 5 dakika ödünç alabilir miyim?"

dedi gülerek. Sonra kolumdan tutup beni ağaçlıkların arasına çekti.

"Baksana Anılla konuştum, geliyormuş tamam mı? O gelene kadar benim yanımdan ayrılmak yasakmış sana."

dedi gülümseyerek. Ferahladığımı hissettim. Anıl varken güvendeydim... 

Derin bir oh çektim.

"Beni neden aramamış?"

Sevil omuzlarını silkti :

"Cevap vermemişsin."

Ama telefonum çalmamıştı ki... Hemen yeni telefonumun ayarlarını karıştırdım, lanet olsun yine aramalarım başka bir numaraya yönlendirilmişti!

"Sapık mı?"

diye sordu Sevil yüzünü buruşturarak.

"Evet ama neyse ki Anıl geliyor."

"Sizin aranızda tam olarak ne var?"

Gülümsedim.

"Ona ilanı aşk ettim. O da benimle dalga geçiyor işte kafasına göre."

Sevil kahkaha attı.

"O da senden hoşlanıyor olmalı, hatta kesinlikle hoşlanıyor. Telefonda ki sesini duymalıydın. Endişeliydi, hemde bayağı."

Benim için endişelenmişti demek. 

*** 

Saat 10 olmuştu. Barış ve Ozan kamp ateşiyle meşgullerdi. Bir kaç çocuk daha da onlara yardım ediyordu. Şimdiye kadar tuhaf bir şey olmamıştı, yemek yemiştik ve çadırlarımızı kurmuştuk. 
Ama deli gibi korkuyordum. 
Handenin yanımdan ayrılmasını fırsat bilen Sevil yanıma geldi.

"Nerede kaldı bu Anıl?"

diye sordum. Sevil omuzlarını silkti:

"Bilmem ama bir sorun var. Ağaçlıkların arkasında siyah giyinmiş bir adam var, kampı gözetliyor. Piç Batu az önce esrar çekmek için o tarafa gitmişte o görmüş. Tırsıp geri dönmüş."

Gösterdiği ağaçlıklara bakındım.

"Ciddi misin?" 

Sevil kafasını salladı.

"Çadırıma dönüyorum, Batucuğum beni bekliyor. Bir şey olursa haber ver."

dedi ve sonra uzaklaştı yanımdan. Olduğum yerde dikildim ve etrafı izlemeye koyuldum. Gözümü ağaçlıklardan ve Barıştan ayırmıyordum. O sırada Barışı gördüm, odunları Ozana verdi ve hızlı adımlarla ağaçlıkların arasına girdi. 
Sapıkla mı buluşmaya gidiyordu yoksa?
Ya da hepsi bir oyun muydu? Neden Anıl hala gelmemişti. Hemen Anılın numarasını tuşladım, açtı:

"Ne var lan yine? 10 dakika da bir arayıp durma geliyorum işte! Araba ayarladık ödlek."

"Barış sapıkla buluşmaya gitti , ağaçlıkların arasına."

Anıl bir süre düşündü:

"Takip etmeyi becerebilir misin?"

"Bilmiyorum. Ya yakalanırsam?"

Anıl ofladı. 

"Bir işi de becer ya!"

"Tamam. Takip edeceğim."

"Yok vazgeçtim sen yakalanırsın!"

diye itiraz etti tekrar.

"Sapığı öğrenmenin tek yolu bu. "

deyip kapattım telefonu ve ışığını kullanarak Barışın yöneldiği büyük çam ağaçlarının arasına daldım. Etraf çam kokuyordu, ve biraz da ıslak toprak. 

Titreyen bacaklarıma aldırış etmeden ilerlemeye koyuldum. Etrafta kimse görünmüyordu... Sadece karanlık ve ağaçların korkunç gölgeleri vardı.
Yerde ki kırık dallara ses çıkartmadan basmaya çalışarak dikkatlice ilerlemeye koyuldum. Bir kaç dakika karanlığın içinde yürüdükten sonra Barışın sesini tanıdım.

"Bu iş fazla büyümedi mi? Tüm o ölümler, bana bundan bahsetmememiştiniz! Almira bu kadarını haketmiyor! Korkmaya başladım. Zaten Almirada benden şüpheleniyor herhalde. Bu işi bitirmek istiyorum ben. Ben artık yokum. Devam edemem."

Barış...
Demek en başından beri işin içindeydi.

Ona tanımadığım bir erkek sesi cevap verdi, iyice duyabilmek için dikkat kesildim.

"Almira seni öğrendi. Açığa çıktın."

Barış sövdü.

"Ne olacak? Onunla konuşmak istiyorum! Neden benimle bu konu hakkında konuşmuyor? Hem o neden gelmedi de seni yolladı? "

O kimdi? 

Kimdi bunlar, benden ne istiyorlardı?

"Ahh!"

Barış acıyla bağırdı. Korkuyla sıçradım. Sendeleyerek yere düşünce, Barışa zarar veren kişi beni gördü ve paniğe kapılıp kaçtı. Yerden kalktım ve Barışın yanına koştum. Boğazı bıçakla deşilmişti. Kan fışkırıyordu her yerinden.
Korkunç.

Barış acıyla bağırıyor yerde titreyerek kıvranıyordu. Can veriyordu.

Beni görünce mırıldandı:

"Kaç buradan. Kurtul."

Ve titremeyi kesti, gözleri kapandı.

17.bölüm son
YAZAN: RUKİYE AKKÖK

PANİK ATAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin