Bölüm Şarkısı: Arctic Monkeys - 505
Medyada karakterlerimiz var.
Mercy*
İngilizce'de "Merhamet" anlamına geliyor.
Bölümde ağır şiddet unsurları ve fazlaca küfür var. Rahatsız olanların okumamasını öneririm.
İyi okumalar.
☯️☯️☯️
Merhamet; tanrının yalnızca kutsal kıldığı kullarına bahşettiği bir olgudur. Öylesine derinden, öylesine yürekten, öylesine ulu bir duygudur ki; tanrı bunu layık görür aciz ama seçilmiş kullarına.
Siyah beyaz bir dünyada, griye bürünmüş insanlardan yalnızca merhametli olanların alnı altın renginde parlar. Bazen bir anne, bazen bir baba, bazen bir aşık... Buram buram merhamet ve şefkat kokan kolları olan insanlardır bu insanlar.
Ama sadece bazen.
Merhamet vermediyse tanrı veyahut ellerinin tersiyle itelediyse bir insan, o insan şeytanın iki kollu, iki bacaklı formudur. Griden de öte siyahlar bürünmüş bedeninde değil altın bir parlama, bir damla gri bile bulunamaz.
Tepeden tırnağa acınası bedenlere ve ruhlara gram merhamet sunamayacak kadar merhametsiz insanlar kapkaradır.
Evlatlarını terk eden anneler, sevgisinden ve şefkatinden mahrum bırakan babalar da nice örneklerdir aslında buna.
Örneklerdir bu tipik, hastalıklı, korkunç şeytana.
Benim annem ve babam da tıpkı buydu. Ben ne annemin sıcak kollarında uyumuştum, ne de babamın dizlerinde yatıp saçlarımı okşamasını hissetmiştim. Beni bunlardan mahrum bırakan merhametsiz siyah varlıklar onlardı.
Benim şeytanlarım onlardı.
Hayatımı karanlık ve rutubetli bir zindana çevirmişlerdi. En korkunç kabusum olup her gece başıma çökmüşlerdi. Ben rüyalarımda simasını görüp "Anne." Diye sayıklarken babam da beni tokatlamıştı.
Bu merhametsizlikten de öte şeytanlaşmış bir ruhtu. Hasta olan bir ruhtu. Ve bu virüs yayılırken birden çocukluğuma sıçrayıp beni de kasvetinde boğuvermişti. Etrafımı kaplamış, çığlıklarımın üzerine bir duvar örüp yalıtmıştı. Zerre ses duyurmadan dış dünyaya, yalnızca susturmuştu. Ben de bu kasvetten duvarın içinde çaresizce çığlık atmayı sürdürmüştüm.
Hayatımdan beklenmedik bir anda çıkan kopyası olduğum annemin de babamdan pek farkı yoktu. Beni bu dipsiz kuyuya atıp giderken duraksamamıştı. Sebebi ne olursa olsun, isterse canı pahasına olsun, duraksızca terk etmişti beni yalnızlığıma.
Bu onun tanrının seçilmemiş kulu olduğunu gösteriyordu. Ya da tanrının verdiği merhamet parçalarını umarsızca ittiğini.
Artık onları cehennemin kızgın köşelerinden kimse kurtaramazdı. Tanrı yere düşen gözyaşlarımı, yerde bırakmazdı. Biliyordum.
Ben merhametten yoksun büyümüş bir çocuk olarak, bu duyguya aşina değildim. Bana merhameti, şefkati, sevgiyi, aşkı tattıracak birini hissetmek istiyordum.
Çünkü ilk aşkım babam olmamıştı.
Evet, belki duyan çoğu kişiye saçma gelecekti ama bu yüzdendi sanırım büyük adamlara hayranlığınım. Onları her gördüğümde içimde oluşan "Acaba bana baba merhametini gösterir miydi?" Dürtüsünün sebebi buydu belki de.
Bunu kendime itiraf etmemiştim hiç. Asla da aşk gibi duygular hissetmemiştim büyük adamlara. Toplumun belli çizgileri olduğunun bilincinde olduğum için aykırı olana başvurmazdım. Büyük bir adamın bakışlarında kaybolmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Knee Socks | Daddy Issues
ЧиклитO mükemmeldi. Hayran olunasıydı. Gözleri, saçları, sesi, bedeni, yüzü... O tamamiyle kusursuzdu. Benden yaşlarca büyük olsa da içimdeki hayranlığı engelleyemiyordum. Umrunda bile değildim. Küçük bir kız çocuğunu kim severdi ki? Ama ben ona deli gibi...