Bölüm 41

198 20 5
                                    

Hunji'nin Bakış Açısı

Şirkette sabahlama fikri kimden çıktıysa onu şu anda boğmak istiyordum. Hepimiz sabaha kadar dans odasında pratik yapmış, sıkılınca oyunlar oynamış ve en sonunda yorulunca da dans odasının yerine serilmiştik.

Yatarken pek fark edilmiyordu ama ayağa kalktığım anda tutulan belimin ağrısına ilaçsız dayanmam zordu. İlk uyanan ben olduğum için parmak uçlarımda ilerleyerek odanın diğer ucunda kalan çantamı alıp içini karıştırmaya başladım. Son 1 tane kalan ağrı kesiciyi şişenin dibinde kalan suyumla yuttuktan sonra olduğum yere sessizce çöktüm.

Üstünkörü saçlarımı düzeltirken odadakileri incelemeye başladım. Namjoon ve Jimin burada değillerdi çünkü dün akşam son anda karar değiştirip pratikten sonra yurda dönmüşlerdi. Kalanlardan Yoongi ve Taehyung akıllılık yapıp spor salonundan jimnastik minderini getirmiş ve onun üstünde uyumuşlardı. Odanın diğer ucundaki Jin, Jungkook ve Hoseok ise Sumin ve benim gibi yerde yatmak zorunda kalmıştı. Jin sırtını aynaya yaslamıştı. Yüzü bana dönüktü. Dağınık kahkülleri gözünün önüne düşmüştü. Nefes almak için hafifçe araladığı dudakları yüzünden tam bir bebek gibi görünüyordu.

Olduğum yerde neredeyse 15 dakika oturduktan sonra Sumin kıpırdanmaya başladı. Kalkıp yanına gittim ve uyandırmak için ses çıkarmaya çalıştım. Sumin gözlerini açınca başarının verdiği hazla yüzüne sırıttım,

"Günaydın Minnie."

"Gün- Bir dakika neredeyiz biz?" diyip elleriyle karışmış saçlarını gözünün önünden çekti.

"Dans stüdyosunda uyumaya karar verdik akşam. Hatırladın mı?"

"Hatırlıyorum ama— ahh! Sırtım çok kötü." dedi ve zorla da olsa ayağa kalktı.

Diğerlerinin hala uyanmaya niyeti yoktu. Sumin üstünü başını düzeltince yerden çantamı alıp ayağa kalktı.

"Hadi gidip kahvaltılık bir şeyler alalım."

"Buraya sipariş etsek." diye homurdandı.

"Biraz hava da almış oluruz hadi." Konuşmam gerekenler vardı ve dışarı çıkmak iyi bir bahaneydi.

..........................................

Elimizde kahvaltılık malzemelerle dönerken konuyu direkt açtım,

"Neden yalan söylüyorsun Sumin? Bu hiç senlik bir şey değil."

"Neyden bahsediyorsun?" Kaşlarını çattı. Neyi kastettiğimi anlamıştı ve de sinirlenmişti.

"Akşam seçtiğin Hoseok'un hediyesi değildi. Kimdi bilmiyorum, gerçi bir tahminim var ama Hoseok değildi. Sen Jung Hoseok diye okuduğunda Hoseok şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi. Umarım benden başka kimse fark etmemiştir." dedim endişeyle.

Sumin isteksizce yürürken yoldaki taşlara da ayakkabısının ucuyla vuruyordu. Canını sıkan bir şeyler vardı. Şirkete varmak üzereydik ve hala ağzından laf alamamıştım.

"Jimin miydi?" diye sordum. Cevap vermedi. Sadece yola bakıyordu. Birden durup kolunu tuttum. En ciddi surat ifademi takınmıştım.

"Jimin miydi dedim sana."

"Evet." sesini kendisi bile zor duymuştu.

"Jimin'in adını söyleseydin o zaman. Neden işleri daha da zorlaştırıyorsun?" Elimle çenesinden tutup bana bakmaya zorladım. Sert değildim, kızgın değildim sadece Sumin'i konuşturmaya çalışıyordum.

"Diyemezdim. Çünkü o kadar paketin içinde gittim onun hediyesini seçtim. Üstüne üstlük çok beğendiğimi söyledim. O gün FESTA'da ben o haldeyken yanıma gelmedi. Onun adını bir süre söylemeyi düşünmüyorum. İstersen bana kızabilirsin ama bu fikrimi değiştirmeyecek, Park Jimin'i affetmeyeceğim." Elimden kurtularak yürümeye devam etti.

[✓] no story «book 1»Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin