Bölüm 45

190 16 6
                                    

Hunji'nin Bakış Açısı

Ne yöne gideceğimi bilmiyordum. Yolun ortasında Yoongi'nin arkasından bakakalmıştım. İnsanların, arabaların sesi bütün önemini yitirmişti. Bugün, çok sevdiğim birini aptallığım yüzünden kaybetmiştim.

Gittikçe yaklaşan bir ses sürekli adımı sayıklıyordu ama arkamı dönüp bakmak içimden gelmedi. Sonra omzuma dokunan bir el ile irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım,

"Hunji iyi misin?"

Hala ağlıyordum üstelik hıçkırıklarımı tutamıyordum da. Yaptıklarım bana yakışmamıştı. Bir hataydı kabul ediyordum evet ama Yoongi'nin söylediklerini de.. Bir anda yüzümü Sumin'in göğsüne gömüp ağlamaya devam ettim. Sumin beni sakinleştirmek için saçlarımı okşamaya başladı. Şükür ki işe yaramıştı. En sonda kafamı kaldırıp şişmekten kapanan gözlerimle Sumin'e baktım,

"Ne kadar harika bir gece değil mi?"

"Hmm bir bakalım, gökyüzü çok güzel mesela bence de harika bir gece." dedi ve gülümsedi. Beni de güldürmeyi başarmıştı.

"Tekrar dönmeyelim buradan yurda giden." dedim yalvaran gözlerle.

"Hayır, geri dönmek zorundayız. Hepsi ne kadar merak etti haberin var mı? Tanınırlar diye dışarı da çıkamadılar. Sadece ben gelebildim."

"İstemiyorum. Beni bu halde görmelerini istemiyorum." dedim ağlamaktan kalınlaşan sesimle.

"İste ya da isteme Jin meraktan deliye döndü. Restauranta dönüyoruz." dedi ve beni neredeyse sürükleyerek restaurantın kapısına kadar götürdü. İçeri girdiğim anda kendimi geniş kolların arasında bulmuştum.

"İyi misin? Nereye gittiniz?" diyip arkama baktı Jin ama Yoongi'yi göremeyince tekrar bana döndü.

"Yoongi nerede?" Gözlerindeki endişeden nefret ediyordum, çünkü benim yüzümden olmuştu.

"Bilmiyorum. Gitti.." diyebildim. Sonra da ağlamamak için dudaklarımı ısırdım. Jin ısırdığım dudağıma dokundu,

"Ne oldu, neredeydiniz?" diyip eliyle çenemi kavradı ve ona bakmam için başımı kaldırdı.

"Burada konuşmasak, lütfen." dedim fısıltıyla. Gerçi hiçbir önemi yoktu. Bütün üyeler ve Baekhyun endişeli gözlerle olanları izliyordu. Artık herkesin her şeyden haberi vardı.

"Tamam, peki." diyip beni restaurantın biraz daha ilerisinde, aileler için ayrılan bölmeli yere götürdü. Biraz sakinleştikten sonra olan biten her şeyi anlattım. Bütün konuşmayı büyük bir dikkatle hiç bölmeden dinlemişti. Anlatacaklarım bittiğinde derin bir iç çektim. Hıçkırarak ağlamıyordum belki ama hala gözümden akan yaşlara engel olamıyordum.

"Her şey bitti Jin, hem Yoongi'yi kaybettim..hem de seni tehlikeye attım."

"Tehlikede olduğum falan yok Hunji. Hem ben de hatalıyım, bütün gece saçmaladım durdum. Seni anlamadım. Ama merak etme.." dedi sakince "..Yoongi'yi bunca yıldır tanıyorum. Sadece çok sinirli. Sana haksızlığını ettiğini anlayıp özür dileyecektir."

"Özür dilemesi gereken benim, o değil." dedim gözlerimi kısarak. Işık çok parlaktı ve gözlerimi yakıyordu.

"İkimiz de özür borçluyuz. Yurda döndüğümde onunla konuşacağım. Sadece ona biraz zaman ver." dedi.

"Ya her şey mahvolursa Jin..ya—" masanın üstünde duran elime uzanıp tuttu,

"Sakin ol, her şeyi düzelteceğim, düzelteceğiz." dedi.

Zaten yapabilecek başka bir şeyim yoktu. Yavaşça kafamı salladım, beklemek zorundaydım. Sonra da olduğumuz yerden kalkıp üyelerin yanına döndük. Geldiğimiz anda herkes susmuştu. Belki bir açıklama bekliyorlardı ama benim nefes almaya bile halim yoktu. O yüzden sadece çantamı ve eşyalarımı alıp kapıya yöneldim. Bu sırada onlar da kalkmış, şirketin arabasını beklemek için yanıma gelmişlerdi. Kapının önünde dalgın dalgın beklerken Baekhyun'un da yanıma geldiğini fark ettim,

"Bu gece için çok özür dilerim. Söz veriyorum telafi edeceğiz." dedim gülümsemeye çalışarak

"Telafi mi? Ne için? Ben yemeğimi afiyetle yedim." dedi hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranarak. Halsizce gülümsedim,

"Teşekkür ederim, anlayışın için. Gerçekten."

"Rica ederim." diyip biraz düşündü, "..hmm biraz önce ne oldu bilmiyorum sormayacağım da tabii ki ama anladığım kadarıyla biraz zaman gerekecek." dedi. Sormadığı için minnettardım.

"Bekleyeceğim" dedim sıkıntıyla ayakkabımı izlerken. O sırada da Baekhyun'un aracı gelmişti. Binmeden önce son bir kez dönüp baktı,

"Ahh..Asma bu suratını bu kadar, tekrar görüşeceğiz biliyorsun." dedi gülerek arabasına bindi ve gitti.

.......................................

Dedikleri gibi zaman ihtiyacım vardı. Ama bunu için yeteri kadar sabrım yoktu. Bu yüzden kendimi meşgul tutmaya çalışıyordum. Bütün programlarımı resmen üst üste yığmıştım ve 5 gündür yurda, ayak uyuyacak duruma gelince gidiyordum. Hiçbir şey düşünmeden uyumam gerekiyordu.

Yine öyle bir güne uyanmıştım. Haftanın son günüydü programım diğer günler gibi yoğun değildi ama yine de öğlene kadar olan programım yorulmama biraz yardımcı olacaktı. Ben bu düşünceler içinde hazırlanırken odama Sumin girdi.

"Bugün programında ne var?" diye sordu neşeli bir şekilde.

"Sana da günaydın, iyiyim sen nasılsın?" dedim iğneleyerek.

"Günaydın günaydın.." diyip geçiştirdi "..2 gün sonra büyük gün seninle alışverişe çıkmalıyız."

"2 gün sonra ne var ki?" Cevabıma karşılık bir anlığına donakaldı.

"Bütün hafta boyunca bunu konuşmuştuk hatırlamıyor musun?" dedi yavaşça.

"Hayır."

"Jungkook'un doğum günü var!" dedi ellerini çırparak.

Tamamen unutmuştum ve hediye olarak ne alacağımı bile düşünmemiştim. Bir idole ne alınır diye Naver'da aratmam gerekiyordu. Unuttuğumu daha fazla belli etmemek için çok normal bir şekilde konuşmaya çalıştım:ü,

"Ahh..tabii biliyorum ama öğleden önce tamamen dolu programım. Drama ve gitar dersim var."

"Olsun öğleden buluşuyoruz o zaman." dedi ve hızlıca sarılıp evden çıktı.

.......................................

Drama dersinden çıktıktan sonra koridorda bir süre durup çantamda telefonumu aradım. Sanki hep orada olmak zorundaymış gibi yine çantamın dibindeydi ve bulmak için nerdeyse 10 dakikamı harcamıştım.

Uzun uğraşlar sonucunda telefonu elime geçirince Sumin'i aradım. Nerede buluşacağımızı konuşmamıştık o yüzden arayıp sormam gerekiyordu fakat telefonu alınca fark ettim ki Sumin ben daha derse girmeden buluşacağımız yeri mesaj atmıştı. Telefonumu tekrar çantama atıp asansörü beklemeye koyuldum.

"Noona?" Birisi hızlı adımlarla bana doğru geliyordu, bu neşeli sesin sahibini tabii ki de tanıyordum.

"Jungkook?" dedim topuklarımın üzerinde dönerken.

"Nerelerdesin? O günden beri..görmedim seni şirkette." Gülümsemeye devam ediyordu.

"Sadece denk gelmemişizdir, yoksa hep buralardaydım. Çok yorucu her şey Jungkook." diyip dudaklarımı büzdüm.

"Doğru. Başta çok yorucu oluyor. Ama merak etme sonrası daha da yorucu." diyip kıkırdadı sonra da asansörün olduğu kata bakıp iç çekti,

"En iyisi merdivenle çıkayım ben. Sonra görüşürüz." dedi ve daha 3 adım atmadan durdu, "Ha unutmadan! Doğum günüme hepiniz davetlisiniz, söylememe bile gerek yok." diyip yoluna devam etti.

Birkaç dakika daha bekledikten sonra sonunda asansör olduğum kata gelmişti. Beklemekten sıkılarak ayakkabımın ucunu incelerken asansörün kapısı açıldı, içeride 3 kişi vardı. Asansöre binip ineceğim katın tuşuna bastım, sonra da aynada kendime bakmak için kafamı kaldırdım.

Benimle göz göze gelmemek için asansörün tavanına diktiği gözlerini gördüğümde kaderin oyunlarının ne kadar ağır olabileceğini bir kere daha anlamıştım.

"Yoongi.."

[✓] no story «book 1»Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin