Hunji'nin Bakış Açısı
Namjoon'u bulmam gerekiyordu. Hem de hemen. Yoongi'nin ani itirafını ona sormalıydım. Beni Yoongi'ye yönlendiren oydu, bir şeyler biliyor olmalıydı. Asansöre binmek aklıma gelmemişti, hızlı adımlarla merdivenlerden inip Mon Stüdyo'ya vardım. Kapıyı tıklattım, şansıma Namjoon içerdeydi. Beni görünce şaşırarak yerinden kalktı.
"Anlat Namjoon, lütfen." sesimi yükseltmemiştim, eminim ki suçu yoktu, sadece sebebini bilmek istiyordum. Neyi kastettiğimi anlamıştı,
"Ben...Gerçekten çok üzgünüm.. Yoongi hyung sana ne anlattı bilmiyorum.."
"Yoongi'nin bana söylediği tek şey 'yeteneksizliğimizi' herkese kanıtlamak istediğiydi Namjoon. Bunun için yazdığım sözleri bile değiştirmek istedi. Şimdi söyler misin Namjoon tam olarak neler dönüyor burada?" Kendimi sakinleştirmek için derin nefesler alıyordum.
Derin bir iç çekti, gözlerini kaçırdı. "Yoongi hyung siz seçilmeden önce de başka bir grup fikrine karşıydı ama Bang PD-nim onu dinlemedi tabii ki, sonuçta buna biz karar veremeyiz. Ama Yoongi hyung siz seçildikten sonra size, bütün stajyerlere cephe aldı. Sonra da siz Yoongi hyungla ve Jimin'le bir kaç sorun yaşayınca daha da inatlaştı. Bana bir gün, sizin yeteneksiz olduğunuzu, sadece ünlü olmaya çalıştığınızı söyledi ama ben buna karşı çıktım, sonuçta yeteneksiz olsaydınız seçilmezdiniz." dedi. Onaylamak için kafamı salladım, Namjoon devam etti,
"Ben karşı çıkınca daha çok sinirlendi, sonra da bana bunu kanıtlayacağını söyledi."
"Peki bu sabah dışarda yaptığınız o konuşma neydi?"
Sorumu duyunca şaşırdı, onları gördüğümü bilmiyordu. Önce konuşmakta tereddüt etti ama bakışlarımdaki ısrarı görünce devam etti,
"Sabah Yoongi hyung gelip bugün için programımı sordu, ben de seninle olan programımızı söyledim.. Birden programımı iptal etmemi söyledi, kendisi seninle çalışmak istedi. Karşı çıktım çünkü Yoongi hyung'la çalışmak istemeyeceğini biliyorum. Ama sonra çok ısrar ettiği için kabul etmek zorunda kaldım.." dedi. Hala benimle göz teması kurmuyordu. Hiç bir suçu yokken böyle davranmasıni istemedim.
"Namjoon." dedim, sesim kısıktı. İsmini duyunca başını kaldırıp gözlerime baktı. Gülümsemeye çalıştım.
"Lütfen kendini suçlamayı bırakır mısın?" dedim sakince.
"Ama—"
"Olan oldu. Hem belki de iyi oldu, Yoongi'nin planlarını da öğrenmiş oldum." diyip kıkırdadım ama içten içe titriyordum. Namjoon da gülümsedi, o sırada telefonu çaldı. Cebinden çıkarıp cevap verdi,
"Alo. Stüdyomdayım hyung..Tamam hyung geliyorum şimdi." Bana dönüp,
"Benim biraz işim var sen istersen burada bekle, istersen de sonra konuşalım olur mu?" dedi.
"Tamam Namjoon fark etmez benim için." dedim o da eğilip odadan çıktı.
O zamana kadar ayakta duracak gücü nereden bulmuştum bilmiyordum. Namjoon'un odadan çıkmasıyla olduğum yere çöktüm. Bu yeni hayat ağır geliyordu. Ben, kimsenin hayatına karışmayan kendi halinde biriyken diğer insanlar ne kadar da kolayca başkalarının hayatlarıyla oynayabiliyordu. 6 ay boyunca yoğun programımıza ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da psikolojik bir savaş veriyorduk. Sumin'e ve diğerlerine hiçbir şey çaktırmamak için yaptığım oyunculuk da artık çok yormuştu. Göründüğüm kadar güçlü biri değildim, hiçbir zaman olmamıştım ki..
İçimde ne kadar sıkıntı varsa hepsini gözyaşlarımla atıyordum. Kendimi tutamayarak hıçkırmaya başladım. Sesimi duyurmamak için ağzımı ellerimle kapattım. Başımı eğdim, kahküllerim gözyaşımla ıslanmıştı. Eminim bütün makyajım birbirine girmişti, eve bu tiple nasıl gideceğimi düşünerek daha da ağladım. Kollarımla kendime sarıldım ve sakinleşmeye çalıştım. O anda stüdyonun kapısı açıldı,
"Ya~Namjoonie.."
Gelen Jin'di. Bir anlığına göz göze gelince Jin şaşkınlıkla donakaldı. Gözlerini kocaman açarak yanıma gelip hemen oturdu.
"Hunji? İyi misin? Bir şey mi oldu, yaralandın mı?" Yüzüme düşen kahküllerimi gözümün önünden kaldırdı.
"Hayır.. yaralanmadım." diyebildim hıçkırıklarımın arasından. Yüzümü görmemesi için başımı eğdikçe Jin başımı kaldırmaya çalışıyordu.
"Ne oldu?" diye sordu endişeyle sonra da masadan peçete alıp bana uzattı. Konuşmaya gücüm kalmamıştı. Sadece, "Yoongi.. Namjoon..ah~çok..zor!" diyebildim gözyaşlarımı silerek.
"Anlıyorum." diyerek sarıldı.
Bir süre Jin'in omzunda ağladıktan sonra sakinleşmeye başlamıştım. Sarılmak huzur doluydu. İyileştiriyordu. Yalnız olmadığımı düşününce daha da rahatlamaya başlamıştım. Kafamı omzundan kaldırınca bütün rimelimin Jin'in gri hoodie'sine bulaştığını gördüm. Şişen kırmızı gözlerimle Jin'e baktım,
"Üstünü de mahvetmişim, çok özür dilerim.." diyip burnumu çektim.
"Ahh..Önemli değil, zaten çok da sevmiyordum." dedi gülümseyerek, "Hem bak sana ne soracağım.." Birden heyecanlanmıştım, sorusunu sorması için sabırsızlıkla bekledim.
"Söyle bakalım Hunji. Fransızların nesi eksiktir?"
"Fransızlar mı? N-ne demek istiyorsun anlamadım." kaşlarımı çattım.
"Yahh~Sorduğum hiç bir şeyi bilemiyorsun sen de. FRAN'ları eksiktir tabi ki!" diyip kahkaha attı. Espri o kadar kötüydü ki dayanamayıp somurttum.
"Tamam tamam üzülme, bir tane daha soracağım şimdi, hazır mısın? Yangın dolabını açarsan ne olur?" çok hevesliydi, "Bu sefer bilsem bari." dedim içimden.
"Yangın çıkar?" dedim emin olamayarak. Gözlerimi kıstım, başım çok ağrıyordu.
"Hunji!! Hiç eğlenceli değilsin, tabi ki Yang kızar." dedi.
Bu cevabı beklemediğim için birden kahkahayla attım, benim gülmemle beraber Jin de gülmeye başlamıştı. Bir süre sonra ikimiz de gülmekten yerlere yatmıştık. Gözlerimde kalan yaşlarla kahkaha atıyordum, ruh halim karman çormandı, bu yeni 'ben'e alışmam biraz zaman alacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[✓] no story «book 1»
Fiksi Penggemar"Hey!" Mecburen durup bekledim. Yanıma geldiğinde Jin komik bir ifadeyle gülümsüyordu, "Sen yeni stajyer Hunja olmalısın." dedi. Kaşlarımı çattım ve sinirlenmemek için derin bir nefes aldım, "Adım Hunja değil, Hunji." dedim büyük bir bezginlikle...