O Gün...

6.8K 275 14
                                    


Sırtından aşağıya doğru damlalar halinde soğuk ter akarken avuçları yanıyor, yanakları az sonra alev alacakmış gibi acıyordu. Bu belirtilerin fazla adrenalinin yan etkileri olduğunu bilecek kadar aklı başındaydı. Ancak şimdilik. Çünkü hem kalbi hem de beyni bu heyecana daha fazla dayanamayacağının sinyallerini dakikalar önce vermeye başlamıştı.

Böyle bir hatayı nasıl yapmıştı, anlamıyordu.

Annesi ona, "Sen hala bir çocuksun," derken meğerse ne kadar da haklıymış. Hangi genç kız, misafirliğe gittiği evin bekâr oğlunun odasına girip eşyalarını karıştırırdı ki? Birçok bahaneyle yaptığını haklı gösterecek sebepler bulabilirdi. Fakat hiçbiri şu anki durumunu kurtarmaya yetmezdi.

Aslında merakına yenik düşüp odaya girmesi affedilebilirdi. Ne var ki şöyle bir bakıp çıkmak varken her şeyi tek tek ellemek, çekmeceleri açmak da neyin nesiydi? Tüm bunların üzerine aradan geçen zamanı hesaplamayınca da olan olmuştu.

Annesinin evin içinde yankı bulan sesini duydukça midesi ağzına geliyordu. Kadının her haykırışında dehşete kapılan Nazenin, saklandığı dolabın içinde kollarını karnına sararak bulantısını bastırmaya çalışıyordu.

Her geçen anla birlikte annesinin sesindeki öfkenin endişeye dönüştüğünü anlayabiliyordu ki, bu da çok büyük bir cezanın onu beklediği anlamını taşıyordu. Fakat eğer rezil olmadan bu odadan kurtulmayı başarabilirse, alacağı tüm cezaları itiraz etmeden kabullenecekti.

Daha on beş yaşındaydı ama on yıldır, içinde bulunduğu dolabın sahibi Kaya'ya âşıktı. Kitaplarda okuduğu, televizyonda izlediği o tutkuyu bizzat yaşıyor; Kaya'yı her gördüğünde hatta düşündüğünde dizlerinin bağı çözülüyordu. Bunları yaşayıp hissetmek bir işkenceden farksız da olsa o, Kaya'yı görebilmek için eline geçen tüm fırsatları değerlendiriyordu.

Ne var ki bu sabah, kahvaltı masasında "Meltem teyzene gideceğim," diyen annesinin lafını ağzında yarım bırakıp onunla geleceğini söylerken Kaya'yı göremeyeceğini biliyordu. Bu defa işi bir adım daha öteye taşımak için harika olduğunu sandığı, ama tam tabirle fiyaskoyla sonuçlanan bir planı vardı. Bu kez Kaya'dan bir hatıra almanın peşine düşmüştü. Aslında onu unutabildiği tek bir saniyesi bile yoktu. Bu yüzden bakıp hatırlayacağı bir şeye değil, genç adamı yanında hissedeceği herhangi bir şeyin peşindeydi.

Maalesef ki eğer görüntüsü bu kadar acınası olmasaydı o hatıranın peşine düşmez ve şimdi bu halde olmazdı.

Hiçbir zaman Kaya ile aynı çerçevenin içinde yer alıp, onun yanında duramayacağını biliyordu. Bu masalın kurbağası kendisiyken prensi Kaya'ydı ve prensin onu öpmeye hiç niyeti yoktu. Hoş, fazla kiloları, uzun boyu, tombul yanaklarındaki ergenlik sivilceleri, dişlerindeki tellerle güzel görünmek için Nazenin'in bir öpücükten fazlasına, gerçek manasıyla bir mucizeye ihtiyacı vardı. İşin daha da kötüsü o mucizenin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini biliyor olmasıydı.

Rahatça dolaşabildiği evde birbirlerine gösteriş yapmak için yarışan kadınların yanından kalkıp üst kata çıkmıştı. Kaya'nın odasında kaldığı süreyi ayarlamak da sorun değildi. İlla ki bir bahane bulurdu. Tabii bu makul bir zaman dilimi için geçerli bir durumdu.

Odaya girdikten on dakika sonra kitap rafına özensizce atılmış ve Kaya'ya ait olan bilekliği gördüğünde asıl amacına ulaşmıştı. Onu alıp çıkacak ve hiçbir şey olmamış gibi annesinin yanına geri dönecekti. Fakat tabii ki Nazenin öyle yapmamıştı. Nefsine yenilmiş ve neredeyse odadaki her şeyi ellemişti. Sonucunda da aradan geçen zamanı unutunca olanlar olmuştu. Antrenmandan dönen Kaya misafirlerden kaçmak için doğruca odasına girdiğinde ona yakalanmadan sadece on saniye önce kendini, genç adamın giysi dolabına kilitlemeyi başarmıştı. Zaten sorun dediği şey de bu andan sonrası için geçerliydi.

BOŞUNA SEVDALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin