Murat ve Kaya'nın gelmesini beklemiyormuş gibi davranmayı deneyen Nazenin üst kata hiç çıkmamış, bütün gün ona ayrılan bölümde kalıp çalışmıştı.
Bu ne kadar da büyük bir yalandı. Doğrusu, çalışmak için kendini zorlamış ama her defasında en başa geri dönmek zorunda kalmıştı.
Nihayet üst katta birilerinin olduğunu belli eden sesleri duyduğunda ise kaşlarını çattı. Sonra da ciğerlerinde biriken tüm havayı dışarıya boşalttı.
İçindeki dürtüler, iradesine karşı kutsal bir savaş veriyordu. Çünkü bedeni ve daha önce adını duyduğu, ancak ne olduğunu şimdi anlayabildiği kadınsal güdüleri, söz konusu Kaya olduğunda ona ihanet ediyordu.
Durumun yarattığı gerilimden miydi, yoksa kendine karşı duyduğu güven eksikliğinden miydi, bilmiyordu ama merdivenleri inen ayak seslerini işittiğinde, durum heyecan verici olmaktan çıkmış ve dehşete dönüşmüştü.
İçindeki boşlukları doldurmak adına, bu defa ağır ve titrek bir nefes çekti. Sonrasında da soğukkanlılığını kaybetme ve asıl amacını unutma, diye kendine hatırlatmada bulundu.
Hazır olduğunu hissettiğinde de nihayet gelen kişiyi görebilmek için merdivenlere doğru bakınca Nazenin'in göğsüne doğru bir ürperti yayıldı.
Kaya'nın suratında boş ve anlaşılmaz bir ifade vardı. Ancak Nazenin'in neler yaşadığını biliyormuşçasına gözlerinin hınzırca gülümsediğine yemin edebilirdi.
Eskitilmiş kot pantolonunun üzerine giydiği siyah dar tişörtüyle ve tüm hamlelerini ona göre yapacaktı.
yunan mitolojisinden fırlayan tanrılara taş çıkartan Kaya'dan gözlerini ayırmakta zorlanınca "Lütfen bu kadar zor olmasına izin verme!" diye mırıldandı. Az önce işinin zor olduğunu düşünürken oldukça iyi niyetli davranmıştı. Çünkü adamın bakışlarına maruz kalmanın yan etkilerinden biri de, fazla alındığında öldürücü etkisi olduğunu, ancak şimdi fark edebilmişti.
Gayet rahat görünen Kaya "Selam," diyerek içeri dalarken etrafına göz atmak yerine dağınık saçlarını tepesinde toplamış kızı inceliyordu.
Nazenin titrek bir sesle "Patronum erken gelmiş," dedi.
"Yanlış bir zamanda mı geldim?"
"Patron sensin, ne zaman dersen o zaman doğrudur, geçsene."
"Murat geç gelecekmiş, sen de hal hatır muhabbetinden hoşlanmadığını daha önce söylemiştin. Kısaca yapacak daha iyi bir şey olmadığına göre çalışmaya başlayalım mı?"
Adamın direkt konuya girmesiyle ortam birden tatsızlaştı. Ancak Nazenin bu sayede, onun hiçbir şeyi unutmadığını ve kelimelerini seçerken dikkatli olması gerektiğini öğrenmiş oldu.
Sıktığı dişlerinin arasından "Peki başlayalım o zaman," dedi.
Üzeri dosyalarla dolu masada genç adam için yer açarken oda ona birden dar ve havasız geldi. Pencereden esecek sert rüzgâr, çölde su bulmuş kutup ayısı kadar onu ihya ederdi. Kaya'nın erken gelmesi üzerine bir de Murat'ın geç kalacak olması ki buna çok kızacaktı, ama şimdi değil, sonra. Şimdi istediği tek şey, hayatta kalabilmeyi başarmaktı.
"Tamam, sohbet etmeyeceğiz dedim ama önce içecek bir şeyler ikram etseydin."
"Ben kahve içiyorum," diyen Nazenin adama, ister misin dercesine bardağı işaret etti.