2/ Canın ne tatlı senin öyle?

29.8K 2.2K 1.5K
                                    

Adının Jungkook olduğunu öğrendiğim çocuk çıktıktan sonra Youngjae elinde birkaç kapatıcıyla gelmişti.

"Boynun için işe yarayabilir" dediğinde sessizce teşekkür ederek masaya bırakmasını söylemiştim. Şu an kalkabilecek kadar dinç hissetmiyordum kendimi. Gittiği yerden bir bardak su ve bir hapla gelince anlamayan gözlerle baktım.

"Ağrı kesici. Uzun süre nefessiz kalmak başa ağrı yapar. Zaten dayak da yemişsin. İyi gelecektir" dediğinde istemeye istemeye doğrulmuş ve içmiştim. Boğazımdan zorla geçse de laf etmeyerek geri yatmıştım. Gözlerim kapanmamak için savaş verirken Youngjae'nin perdeleri kapattığını görmüştüm. Klimayı ayarlayıp ışıkları da kapatmıştı.

"Uyu biraz. Uyanınca gidebilirsin. Tabi Junghwadan başka gidecek yerin varsa. Eğer yoksa Jungkookun geri gelmesini bekleriz beraber. İlla ki bir yer bulur sana" dediğinde hafifçe başımla onaylamıştım. Odadan çıktığında ilk defa bu kadar rahat bir yerde uyumanın verdiği hisle birlikte her zaman yaptığım gibi, hiçbir şeyi düşünmeden uyumuştum.

Nasıl mı kafayı koyduğum gibi uyuyorum?

İnanın, siz de 8 aydır Junghwa'dan kaçıyorsanız ve uyumak, dinlenmek için çok kısa süreniz varsa buna alışıyordunuz. Aynı benim alıştığım gibi. Düşünmeyi ise bu çukura adım atarken bırakmıştım. Çünkü burada mantık yürümüyordu hiçbir şey de. Gücün varsa hayattasın, yoksa sen de yoksun. Olay buydu. Ve ilerleyen zamanlarda beni neler beklediğini bilmiyordum. O yüzden güzelce uyumaya bakacaktım şimdi.

-

Gözlerimi açtığımda her şey uyuduğum zamandaki gibiydi. Tek fark, burnuma kadar gelen güzel yemek kokusuydu. Ne kadar süredir uyuduğumu bilmiyordum ama gözlerim acıdığına göre uzun bir süre uyumuş olmalıydım. Hem yataktan kalkmak istemiyordum, hem de o güzel kokulu yemekten yemek istiyordum. Ben bir şeyi istediğim zaman fazla yüzsüz olabiliyordum. Yapımda vardı bu. Biraz da şımartıldığım için çekilmez olabiliyordum. Ama şimdi konumuz bu değildi. İstemeyerek de olsa yumuşacık yataktan kalkmıştım. Işığı açmadan direkt kapıyı açtığımda Youngjae ve Jungkooku görmüştüm. İkisi de bana dönerken Jungkook beni süzdükten sonra önüne dönmüştü. Tabi ardından bana seslenmişti.

"Gelsene? Açsındır şimdi sen. Youngjae, tabak getirsene?" Dediğinde Youngjae hiçbir şey demeden dediğini yapmış ve bir tabak, bardak ve çubuk getirmişti. Ben de yanlarına gidip oturduğumda Youngjaeden kısa süreli bir şaşkın bakış kazanmıştım. Önüne dönüp yemeğine devam ettiğinde Jungkook önümdeki boş tabağı alırken oflamıştı.

"İlla ben mi demeliyim yemek koy diye?" Diye homurdanarak tabağa o güzelim yemeği doldurmuştu. Tekrar önüme koyduğunda Youngjae gülmüştü.

"Bana emir veremeyeceğini sen de biliyorsun" dediğinde hem onları dinliyor hem de yemeği yiyordum.

"Komik komik konuşma. Gülecek halim yok"

"Senin yerine ben güleyim o zaman" diyip içten bir kahkaha patlattığında şaşkınca ona bakmıştım. Tamam, benden daha garip gülen insanlarda varmış. Jungkook bardağının dibindeki suyu Youngjae'ye fırlattığında gülmesini kesmişti.

"Sus gerizekalı. Çocuğu korkuttun" dediğinde gözlerim onun gülüşüne kaymıştı. Ama bir dakika, çocuk mu? Senden büyük olduğum belli bir kere. Demedim tabi. Her zaman dediğim gibi, uzatmaya ne gerek var?

"Siktir git Jungkook. Şundan nefret ediyorum." Diyerek sinirli bir şekilde yüzünü siliyordu.

"Oh, pardon" demişti Jungkook dalga geçerek. Youngjae ona sinirli bir bakış atmakla yetinmişti. Ben de tekrar yemeğime dönmüştüm. Böyle yemeği bir daha yiyebilir miydim hiçbir fikrim yoktu, o yüzden bolca yiyecektim. Masadaki sessizliği Jungkookun telefonuna gelen mesaj bozmuştu.

Dependent; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin