30/ Susmayın artık, çıldıracağım.

15.3K 1.4K 1.2K
                                    

--

"Bunu yapıyorum zaten" demiştim gülümsemeye çalışarak. Nazikti fakat suçlanıyormuş, baskı altında bırakılıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım. Sanki onu sevmediğimi söylüyormuş gibiydi.

"Sadece söylemek istedim çünkü, şu dakikadan sonra buna daha fazla ihtiyacı olacak"

--


Söylediği şeyle kaşlarım çatılırken bir şey dememe izin vermeden yanımdan ayrılmıştı. Kapıyı kapatıp kilitlemiş ve buradan çıkmamam gerektiğini söyleyip beni daha da meraklandırdıktan sonra gitmişti. Hayretler içinde arkasından bakakalmıştım sadece. Gelip saçmalamış, ardından bir anda gitmişti. Hem de kapıyı üzerime kilitlemişti. Camı kontrol etsem de hepsinin kilitli olduğunu görüp soru işaretlerimle birlikte yatağa oturmuştum. Burası aynı ağaç ev gibi soğuktu ve bu sefer beni ısıtabilecek bir Jungkook da yoktu yanımda. Jungkook demişken, onu özlemiştim ve korkuyordum. Ona bir şey olmasından korkuyordum.

Yağmurun camlara vurduğunu duyduğumda yüzümü cama dönerek yatağa uzanmıştım. Yastığa sarılarak yağan yağmuru izlemiş, içimi yiyen endişelerden uzaklaşmak istemiştim. Çakan şimşekler beni korkutmaya başlarken sığınacak kimsemin olmaması beni germişti. Daha doğrusu Jungkookun yokluğu germişti beni.

Ne yaptığını, ne durumda olduğunu bilmiyordum. Ne kadar beklemem gerektiğini de bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum ve bu bilinmemezlik artık beni öldürmeye başlıyordu. Titreyen ellerimi yumruk yaparak derin bir nefes alıp vermiştim. Rahatsız yatakta küçücük olduğumu hissederken istediğim tek şey Jungkooktu. Şimşekler gerilmeme neden olurken gözlerimi sıkıca kapatmıştım. Şimşeklerden oldum olası korkuyordum.

Jungkook burada olsaydı, korkmayı bırak irkilmezdim bile. Ama işte, Jungkook burada değildi. Dakikalar sonra kapımın açıldığını duyduğumda uyuyor taklidi yapmaya devam etmiştim. Gelen kişi sessizce yanıma gelmiş, bir elimi nazikçe çekip avcumun içine bir şey koyduktan sonra yine sessizce odayı terk edip kapıyı kilitlemişti. Gözlerimi aralayarak elimdeki cisme baktığımda eski bir model telefon olduğunu görünce meraklanarak tuşa basmış, ardından ekrana bakmıştım. Parlaklık gözlerimi kamaştırsa da duvar kağıdı olarak konulan beyaz sayfanın üzerindeki yazı, burnumu sızlatmış, gözlerimin yanmasına neden olmuştu.

'Havanın yağmurlu olacağını söylüyordu haberler, şimşek çakarsa ekran fotoğrafını değiştirip bu telefonu Taehyung'a verin. Yazıyı görmesin. Diğer verdiğim telefonlarla karıştırmayın diye duvar kağıdına yazıyorum'

Jungkook mükemmeldi. Detaycıydı. Yani en azından benimle ilgili bütün ayrıntıları hatırlıyordu. Hatırlaması beni sevindirmeye yetmezmiş gibi her durumda, ne olursa olsun beni düşünerek, teselli olmam için bir şeyler bırakıyordu.

Ona deli gibi aşık olmamın nedenini biraz anlamışsınızdır belki. Jungkooktu o. Jeon Jungkook.

Telefonu karıştırmaya karar verip menüye girdiğimde 'Taehyungie' yazılı klasör gözüme çarpmıştı hemen. Telefonda başka bir şey olmayacağını bildiğimden direk oraya basmış ve üç resim, bir video ve bir ses kaydıyla karşılaşmıştım. Fotoğraflardan birinde ben vardım, birinde Jungkook ve diğerinde ikimiz. Kendi fotoğrafıma bastığımda beni gizlice çektiğini farketmiştim çünkü böyle bir fotoğrafımın olduğunu bilmiyordum.

Salak gibi çıkmama rağmen fotoğrafın üzerindeki yazıya gülümseyerek iç geçirmiş ardından diğerine, yani Jungkookun fotoğrafına geçmiştim.

Yazı beni güldürse de onun ne kadar seksi olduğunu düşünmeden edememiştim gerçekten. Ayrıca bu fotoğrafın bir gece kulübünde çekildiğini düşünmeye başlamıştım. Resmi büyüterek ekrana bir öpücük bırakmış ardından salaklığıma, acizliğime göz devirmeden hemen önce diğer fotoğrafa geçmiştim.

Dependent; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin