3

14K 651 239
                                    

Tenefüs zili çaldığında çıkış saatine sadece iki ders kalmıştı. Sonra da zorunlu olarak kaldığımız etüt dersler vardı. Onlarda iki ders ama blok dersten oluştuğu icin dört saat daha okuldaydım.

Cıkısımız saat sekizdi etütlerle birlikte. Ama ben bugün büyük ihtimal 9-10 gibi okuldan cıkıp yarım saat sonra evde olurdum. Güzel bir dayaktan sonra da gece üç gibi yatardım.

Sabahta altıda kalkıp hazırlanıp altı buçukta evden cıkıp okula gittikten sonra yedide baslayan dersime uykulu bir şekilde girerdim.

En azından yarın perşembe olduğu icin etüt dersimiz yoktu. Bu yüzden eve gittigim gibi iki saat uyur sonra ders çalışır sonra yine uyurdum.

Suan yarının planını yaptığıma bakmayın normalde böyle plan yapan birisi değilim. Sadece bünyem bu aralar nedenini bilmedigim bir sekilde fazla dayanıksız bayılmamak icin planını yapıyorum.

Yaklasık bir senedir bu okuldayım. Gecen senenin sonlarına dogru atılmıştım okuldan. Aslında nazik bir sekilde beni okuldan almalarını söylemişlerdi aileme.

Malesef ailem zengin olduğu icin saygın bir aileydik. Sonuçta sirket evliligiydi. Fakir olmaları beklenemezdi.

Aslında kütüphaneye falan gitmek istemiyordum. Orda genelde kimse olmazdı. Ben oraya bir kere kafa dinlemeye gittigimde tuhaf bir olay yaşamıştım. Bu yüzden oraya pek de sıcakkanlı bakmıyordum.

Aslında olayı tuhaflastıran kisi müdürümüzün telaşlı haliydi. Onun dısında tuhaf olan kesinlikle bir şey yoktu.

Seo Joon klasik hee tenefüs olduğu gibi yine kantine gitti. Tuhaf bir şekilde bazen domates suyu içiyordu. Bir insan neden domates suyu icerdi ki?  Hemde bunu benim sürekli kahve içmem gibi tekrarlıyordu. Tadı hoşuna gidiyordu heralde.

Omuz silkip bu aksam babamın beni ne tarz fantezilerle döveceğini kafamda canlandırmaya basladım. Aklıla gelen korkunç sahnelerle basımı hızla iki yana sallayıp kafamdan atmaya çalıştım.

—Jungkook-ah nerden geliyorsun?  Dedi okulumuzun klasik kızı.
—Busandan geliyorum diyerek kısa ve öz bir cevap verdi.
—Gercekten fazla kusursuz bir tenin var ve benden bile beyazsın dedi kız elini jungkookun yüzüne yaklastırıp renk farkına bakarken.

İste ilk defa o zaman bakmıştım yüzüne. Alnında biten simsiyah saçları onun renginde olan kas ve kirpikleri vardı. Göz rengide en az saçları kadar siyahtı.

Kusursuz bembeyaz teninde ufacık bir çizik, ergenlik sivilceleri falan hicbir sey yoktu. Düzgün bir burnu vardı. Gözleriyle orantısı yine kusursuzlugunu simgelercesineydi.

Pembe cok da dolgun olmayan dudakları hos duruyordu. Cidden bu kadar kusursuz bir varlık mümkün olabilir miydi?

Aslında yüzünde makyajta olabilirdi. Ama koluma sürekli olarak bir seyler sürdüğüm için rahatlıkla bir şeyler sürüp surmedigini anlayabilirdim. Ve kesinlikle yüzünde pudra dahi yoktu.

Aslında benimde yüzümde sivilce tarzı seyler yoktu ama babamın kazayla beni yere itmesi sonucu yüzümu bardağın kırılan camı kestiği icin yüzümde ufak bir çizik mevcuttu.
Tamam kendimle onu karsılastırmazdım. O...  O fazla mükemmeldi.

Tenefüs zilinin calmasıyla kendime gelip jungkookun üstünden yiyip bitirdiğim gözlerimi çektim.

Ciddi ciddi ilk defa bir insanı bu kadar inceliyordum. Büyük ihtimal onu izledigimi bilse aşırı rahatsızlık duyardı çünkü çocuğun tüm yüzünü baştan aşağı incelemiş resmen aklıma santim santim kazımıstım.

Kan Mı? Aşk Mı? ~Jeon Jungkook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin