26

7.8K 444 85
                                    

Gece uçuşuyla kore'ye vardığımızda yine gece olduğu için malesef ki ben uçakta da rahat uyuyamadığım icin yorgundum ama belli etmedim.

Uzun süre sonra buralarda gezmek tuhaf hisaettirse dahi Doğduğumdan beri yaşadığım yere tekrar gelmek icimdeki bazı duyguları kıpır kıpır etmişti.

Bir çocuk gibi oynamak isterken aynı zamanda kötü hatıralarımda aklıma geldiği için kötü hissediyordum.

Babamın dövmesi, annemin tokatı...

Yüzümde annemin tokatının hala izi duruyordu, veya benim kollarıma attığım jilet izleri de duruyordu.

Kusursuz bir cilde sahip değildim yani. O mükemmel kızlar gibi değildim. Kıskanıyordum ama geçmişin izlerl kapanmıyordu.

Boynumda ısırılan yerinde izi duruyordu. Bazen aynada orayı görünce o gün yaşadığın şeyler aklıma geliyor ve içime bir burukluk çöküyordu.

Gözlerimi bir kac saniyeliğine kapayıp yorgunluğumu atmak istedim. Gerçekten yorgun uykusuz ve bitkin hissediyordum.

Aramızda oldukça fazla mesafe olan jungkooka yetişmek için hic bir caba sarf edemezken çabucak ölmek istiyordum. Eğer öyle bir durumla karşı karşıya kalırsam ilk kendimi öne sürecektim.

Jungkook karanlık sokaklarda benden oldukça önde ilerlemeye devam ederken birden başım döndü ve yere oturdum.

Kalbime tarifsiz bir acı saplanırken vizyon tarzı kısa görüntüler görüyordum. Bedenim transa girmiş gibi kıpırdayamazken gördüğüm şeylere anlam yükleyecek gücü kendimde suan bulamıyordum.

Bir mağara var. Issız, sisli ormanda alacakaranlık bir mağara. Ay gökyüzünde tüm ihtişamıyla parlarken sisten dolayı etrafı aydınlatmaya yetecek gücü kendinde bulamıyor gibiydi.

Ne olduğunu anlamadığım bir şekilde mağaranın içinde kristallerden taşların olduğu bir yerde hançer var. Hanerin sadece gümüşi yeri parlarken hemen üstünde Ay sembolü var.

Hançerin yansıdığı yere baktığımda oldukça korkutucu bir biblo görüyorum. Tahtadan yapıldığı anlaşılan oldukça iç karartıcı bir biblo.
Keskin bir fısıltı yankılanıyor bu derin sessizlikte
—Bibloyu kır... Bibloyu kır ve tanrıyı serbest bırak...  İtaat et...  Tek güç Encantress..

—Tek güç Enchantress
—Ne diyosun sen kendine gel sesiyle transtan cıkıp jungkookun nr olduğunu anlamaya çalışan gözlerine baktım.
—Korkuyorum sözcüğü döküldü ağzımdan tüm kırgınlığıyla.

Bana bile dokunurken bu ses ne kadar güçsüz olduğumu bir kez daha yüzüme vurmuştu.

—Eul Ji ne olduğunu anlatır mısın?  Neyden korkuyorsun anlat bana.  Gerçekten çaresini bulmaya çalışıcam dedi küçük bir çocuğu yatıştırmak istercesine.

—Eğer olurda ölmem gerekirse sakın arkana bakma tamam mı?  Ben huzurla seni izliyor olucam söz veriyorum diyip oturduğum yerden ayağa kalkıp iki sokak ötedeki okula doğru yürümeye başladım.

Kollarımı önümde bağlamış kafam yere eğik yerdeki taşları inceleyerek yürüyorum.

Enchantress efsaneydi gerçek olma ihtimali kaçtı?  Peki kitabı bulduktan sonra o bizi nereye yönlendiricekti?  Gelecekten bir kesit görme ihtimalim neydi? Anlatılanlara göre Enchantress bir cadıydı neden kendini tanrı diye tanıtmıştı?  Jin'in anlattığı efsaneye göre kendisini bir eşyaya mahkum etmişti. Bu eşya neden bibloydu?

Sorular gittikçe çoğalırken kendimi ilk defa bu kadar çıkmaz da hissetmiştim.

Rüyalarıma gelen kadında artık gelmiyordu bunun da nedenini merak ediyordum.

Derim bir nefes alarak kafamı kaldırıp okula baktım. Etrafından dolaşarak o ezbere bildiğim kaçış yerimi ilk defa gizlice girmek icin kullanıcaktım.

Ordan geçip içeri girdiğimizde çalılıkların arkasından dolanıp okul bimasının arka kapısına ilerledik. Burası kör noktaydı.

Jungkook basitçe kapıyı açtığında içeri girip arkamızdan kapıyı kapattık.

Telefonumu çıkarıp fenerini açtım. Jungkook görüyor olabilirdi ama ben göremiyordum. Kütüphanenin ışıklarını açtım.

İceri girdiğimizde hic kimsenin girmediği tozlardan belliydi.

Bir kac yıl önce o anı hatırlamaya çalıştım.

Yine her zamanki gibi neredeyse kimsenin gelmediği bu büyük kütüphaneye girmiştim.

Fantastik kitapların hemen yan rafında bulunan kitaplıkta öylesine bilim kurgu kitaplarının konularını okuyordum.

Yine bir kitabı alıp sırtımı kitaplıga yasladığımda kitaplık hafif kaymış ve kitap düşmüştü. Düşen kitap sesiyle bu sessizlikte irkilmis elimi ayağıma dolaştırarak yere düşmüştüm.

O sırada ne olduğunu bilmediğim bir şekilde tam ayaklarımın yaklaşık bir cetvel boyu ilerisinde kapı açılırken kütüphanenin kapısının da açılıp kapanma sesi gelmişti.

Gelen sesle hemen ayağa kalkmıştım.
Gerçekten korkmuşken
Müdürün
Senin burda ne işin var eul ji! Dedi müdür aşırı telaşlı bir ifadeyle.
—Efendim tesadüfen açıldı ben bir sey yapmadım üzgünüm diyip önünde eğildim.
—Bundan kimseye bahsetmemelisin tamam mı?  Sana güveniyorum. Dedi.
—Peki bahsetmeyeceğim diyip gülümsedim.
—Burayı unut yaşanmamış gibi davranıyoruz tamam mı? 
—Tamam diyip basımı sallamıştım.
Hadi artık cık burdan dedi.
Kafa salladım ve önünde son kez eğilerek kütüphaneden çıkmıştım.

Jungkook dikkatle raflara bakarken ben hic unutmadığım rafların arasından geçerek fantastik kitapların yanında bulunan rafa yaklaştım.

Parmağımı tozlanmış rafa sürdüğümde yazı belirmesi şaşırtmamıştı.

Tozları tamamen silerek yazan yazıyı okuduğumda eksik olduğunu anlayarak alt raflarıda silmiştim.

Cıkan tarih tüylerimi ürpertirken sesli blr şekilde yutkundum.

Enchantress 01.09.1597
...

Kan Mı? Aşk Mı? ~Jeon Jungkook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin