Önümüze anında kalkanı oluştururken tabiki çok fazla tutamıycağım açıktı.
—Ay, cadın konuşuyor. Bizzat kendi kanını verdiğin onu kabul ettiğin cadın. Kendi kanına ihanet edenleri dondur. Onları lanetle.
Ay onların üzerlerine parlarken hepsi yavaş yavaş ayaklarından başlayarak donmaya başladılar. Vampirler de kurtlar da ayın kanındandı. Ne kadar değişime uğrasalarda. Bir safkana yani bana bu şekilde davranamazlardı. Buna ne ben ne de Ay izin verirdi.
—Sevgili cadın tüm gücünü harcadığına göre Jungkook karşı karşıya kaldık değil mi?
Dizlerimin üstünde oturuyordum. Kalbimde bir acı vardı. Sonuç olarak ne kadar uzakta olsak küçük bir kısmımız aynı kandı. Onları lanetlemek beni de yoruyordu.
Enchantress'in elinde gümüşten bir kılıç belirirken onu rahatlıkla tutuyordu tek eliyle. Ağır olduğu ne kadar belliydi. Etrafında masmavi bir enerji vardı. Jungkook'u tek seferde öldürebilecek cinsten.
Işte sonum tam olarak burdaydı. Vizyondaki kılıç karşımdaydı. Jungkook geleceği engellemeye çalışırcasına önümde duruyordu. Sonuç değişmezdi. Sonuca nasıl varacağımız değişirdi.
Enchantress hiç beklemeden koşmaya başladı.
Jungkook oldukça rahat bir biçimde beklerken ne yapıcağını anlamıştım.
Anında ışınlanıp Jungkook'un önüne geçtim. Istisnasiz kalbimin içinden geçen kılıç ve yoğun enerjisiyle o şekilde ayakta kaldım.
Ayın enerjisi son bir kez daha bana yardım ederken kılıcın sapını keskinleştirdi. Enchantress'i tutup kendime doğru çekerken kılıca direk onun da bedeni geçti. Kendimi geri çekip kılıçtan çıkarırken Jungkook donmuş bir şekilde beni izliyordu.
—Kılıca enerjini vermen gerekiyor. Yoksa ölmez dedim zar zor.
Kılıcın keskin olmasını hiç umursamadan tutarken gri bir duman kılıcı dolanarak Enchantress'i buldu. Enchantress'in çığlığı yankılanırken yere düştüm.
Zar zor nefes alırken Jungkook anında yanıma geldi.
—Üzgünüm üzgünüm. Bunu yapıcağını bilmiyordum.
—Jungkook diye mırıldandım. Ağzımdan akan kan boynumda bir yol çiziyordu.
—Kanlı Ay'ın karanlık tarafında seni bekliyor olacağım.
...
Tam tamına 100 yıl geçmişti. Gücünü aydan alan Eul Ji bir kez daha onun kanıyla dirilirken kanlı ay bir kez daha parladı.
Gözlerini açan Eul Ji elinde ay çiçeğiyle ayın karanlık tarafında onun bekliyordu. Bu karanlığa rağmen parlayan güzel çiçeğe baktı.
Kendisi dünyaya gidemezdi. Henüz o kadar güçlü değildi. Jungkook'un onu beklediğini biliyordu. İzlemişti her bir saniyesini.
Karşısında beliren gri gözlü beyaz tenli adama baktı. Kırmızı gözleri büyük bir parıltıyla ona bakarken gülümsedi.
Jungkook hiç düşünmeden sevdiği kıza sımsıkı sarılırken ıkisinin de göz yaşlarını tutması mümkün değildi.
Uzun bir sarılmadan sonra ayrıldıklarında kız nazikçe çiçeği ona uzattı. Jungkook gülerek çiçeği alırken diğer eliyle kızın ensesinden tutup dudaklarına hiç düşünmeden yapıştı.
Onu öpmeyi, onu öperken hızlanan kalbinin sesini özlemişti.
Eul Ji'nin elleri her zamanki gibi Jungkook'un saçlarına gitmişti.
Ikisi de her defasında aynı şeyi yapıyordu.
Ayrılıp yüzlerini incelediler. Nasıl olsa artık onları gerçekten ölümsüz bir yaşam bekliyordu değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Mı? Aşk Mı? ~Jeon Jungkook
Vampire-Eğer hayatında gerçekten değer verdiğin birisi varsa Jungkook, tam da şu noktada çıkarman gerekiyor. Çünkü savaş çok yakın...