4

12.5K 639 188
                                    

İlerde Fantastik kitapların olduğu bölümde jungkooku gördüm. Eline bir kitap almıs dikkatle arkasındaki konuyu okuyordu. Oda fantastik kitapsrı seviyor olmalıydı.

Bende severdim. Çünkü saçma sapan hayallere dalarak gerçek yaşamdan kendimi koparırdım. En sevdiğim sey buydu kitap okumakta.

Hele artık klasikleşmiş olan yağmur yağarken sıcak çikolata veya kahve eşliğinde kitap okumak daha da bir mükemmel oluyordu.

Kitap okurken aglamak nasıl bir duygudur bilir misiniz? 

Bem bayılıyordum bu duyguya. 24 saat aralıksız kitap okuyarak agalayabilirdim. Bir dizi veya filmi izlerken ağlamakla aynı sey degildi kitap okurken aglamak kesinlikle farklıydı.

Çünkü kitapta düz bir yazıyı okurken eger gerçekten kalbinizden gelen şekilde aglıyor veya gülüyorsanız o kitabın yazarı kaliteli cümleler kuruyor demektir.

Betimleme yapmak zor. Orayı olduğu gibi anlatmak kolay olmuyordu kitaplarda. Filmlerde esyaları koyarak ve o esyaya bakarak anlatılabilirdi. Ama kitapta "oldukca tanıdık gelen bu gece mavisi üstünde siyah işlemeleri olan vazoya sırrını çözmek istercesine bakmaya basladım"

Farkı anlatabildim mi?  Halbuki dizide/filmde oraya konmuş bir vazoya bakan bir kız görürken onun bakıalarındaki anlamdan haberiniz olmaz. Hele iyi bir oyuncu değilse o anı hissetiremezse rezil bir film olduğu ortada.

Neyse sonuc olarak ağlamaya bayılırdım kitap okurken. Bu kadar yani. Bunca cümleyi ne için kurduğunu bile bilmiyordum.

Sonunda biten ansiklopediler sonucu kollarım daha şimdiden iflas etmişti.  Birde eve gidince ayrı bir dayak yeme merasimi yasıycaktım.

Cidden şuan Ölsem fena olmazdı. Tanrım beni duyuyorsan canımı almak icin fena bir zaman değil. Sonra ölmek istemediğimse canımı alırsan bozusuruz ona göre.

Kafama düşen kitapla kendime geldim. Bildigin suan uyarılmıstım. Ben gerçekten ne zırvalıyordum.
Şizofreni meselesini ciddi düşünmeliydim sanırsam. Akıl hastanesine kapatsalar ordan kacmak icin bir macera yaşasam fena olmazdı aslında. Evet bu gidişle bunu da başaracaktım.

Kitabı geri yerine koydum. Jungkooku rahatsız etmemek icin tarih kitaplarını yerleştirmeye başladım. Acaba o kapı hala orada mıydı?  Bakmalı mıydım?  Ah hayır müdür beni canlı canlı keserdi. O gün kü telaşını hala unutamıyorum.

—Senin burda ne işin var eul ji! Dedi müdür aşırı telaşlı bir ifadeyle.
—Efendim tesadüfen açıldı ben bir sey yapmadım üzgünüm diyip önünde eğildim.
—Bundan kimseye bahsetmemelisin tamam mı?  Sana güveniyorum. Dedi.
—Peki bahsetmeyeceğim diyip gülümsedim.
—Burayı unut yaşanmamış gibi davranıyoruz tamam mı? 
—Tamam diyip basımı sallamıştım.
—Hadi artık cık burdan dedi.

Önünde son bir kez eğilerek kütüphaneden cıktım.

Gerçekten o telaşlı yüzü aklımdan gitmiyordu. O kapının zaten açık olduğunu düşünüyorum çünkü ben acmak icin özellikle bir sey yapmamıştım. Zaten öyle bir kapının varlığından haberim bile olmadığı için özellikle bir sey yapamazdım.

Sonunda bitrn tarih kitaplarıyla bende bitmiştim. Geriye kalan kitaplar ince olmasına rağmen daha fazlaydı. Niye getiriyorlardı ki?  Kimse okunuyordu zaten.

Aslında ben arada gelip okurdum. Ama benim icin getircek halleri yoktu zaten daha okmadıgım bir sürü kitap vardı.

Alabildiğim kadar aşk konulu kitapları alıp rafların önüne götürdüm. Dört defa daha bunu tekrarladığımda biten kitaplarla birlikte bende bitmiştim.

Kan Mı? Aşk Mı? ~Jeon Jungkook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin