Ali
Öylece izledim onu. Sinirden gerilen yüz hatlarını; kaslarını, ağlamaklı gözlerini ve sıkılmaktan kırmızılaşmış yumruklarını. Ve en son çekip gidişini izlemek ile yetindim. Tüm bunlar yalnızca 15 dakika sürmüştü. Belki hayatımın içine etmiştim. Belki de sadece yapmam gerekeni yapmıştım. Öyle veya böyle hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Sınıf yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Ben ise öylece sıramda oturmuş olan biteni tekrar tekrar düşünüp kafamda binbir türlü senaryo kuruyordum. Benim sorunum işte buydu, yaptığım hiçbir şeyde özgüvenimin olmaması. Sevdiğim için yaptığım bu şeyde bile hayatımın en kötüye gideceğine odaklandığım için yine yerle bir olmuştum.
Sınıfta saatlerce onu bekledim. Tabii aşkıma karşılık verip boynuma sarılmasını beklemiyordum. Ama bir tepki bekliyordum ondan. Erkan bu saatten sonra benim için sevdiğim adamdan fazlasıydı, aynı zamanda bir sırdaştı. Bu sırla ne yapacağı ise ona kalmıştı.
Öğle arası geldiğinde bir kolun beni dürtmesi ile kendime geldim. Bakış açımı onun sırasından çekip Sibel'e çevirdim.
"Efendim?" diyebildim boş bakışlarla.
"Hiçbir yaşam belirtin yok sabahtan beri. Düşünüp durdun."
"Düşünüyorum, öyleyse varım?" dedim. Göz devirip kollarını göğsünde bağladı.
"Bilmişliklerin yerinde duruyor. Ama Karadeniz'de batan bir gemi yoksa bu problem Erkan mı?" dedi sınıfta göz gezdirirken. Belli ki birilerinin duymamasına özen gösteriyordu. Ama ben pek umursamadım.
"Erkan artık biliyor." dedim normal ses tonuyla. Önce anlamamış gibi baksada birkaç saniye sonra ağzı açılmış gözleri irileşmişti.
"Ne!? Nasıl!? Kim söyledi!? Detay ver." derken koluma yapışmış beni koridora oradan da bahçeye doğru sürüklemişti. Okul kapısının tam karşısında duran banklara oturduk. Ciğerlerime dolan temiz hava beni bir miktar kendime getirmişti. Uyuşmuş bedenim rahatlamış sayılırdı.
"Çabuk anlat." derken göz devirdim.
"Ben söyledim işte."
"Ne? Niye?" Ağzımdan çıkan her kelimeye şaşıracak gibi bir hali vardı.
"Anlamış sanırım. Çözmüş düğümü. Ben de inkar etmedim." diye basitçe açıkladım olduğum bankta iyice yayılırken.
"Ne yani bu kadar basit mi?"
"Evet sandığından daha basit gelişti." dedim diğer insanları izlerken. O da boş boş bakınmaya başlamıştı. Kafasından geçenleri okuyabiliyordum.
"Ya söylerse?" dedi. "Ya herkese söylerse?"
"Sanmıyorum. Ama korkuyorum da." diyebildim. Evet ben buydum. Bunu Erkan'a gururla söylemiştim ama tüm çevremin bilmesine gerek yoktu. Sırf bu yüzden birçok şey elimden alınabilirdi; buna özgürlüğüm ve yaşama hakkım da dahil.
"O kadar acımasız olur mu?" Çok sessiz sormuştu bunu, kendisine sorar gibi bir hali vardı.
"Umarım, umarım olmaz." demekle yetindim ve yan taraftaki kediye bakmaya başladım. Önündeki bir parça eti yemeye çalışıyordu. Aniden belimde hissettiğim dürtü ile kafamı çevirdim. Sibel korkuyla bana dönmüştü.
"Geliyor!" dedi sadece. Gözüm direkt kapıya kaymıştı. Saçları dağılmıştı ve üstü başı kötü bir haldeydi. Bizim oturduğumuz tarafa doğru yürürken yere bakıyordu sadece. Kalkıp gitmeyi düşündüm ama o enerjiyi kendimde bulamadım.
"Git istersen sen." dedim Sibel'e. Kafasını sallayıp "Hayır, sana zarar verebilir." dedi. Teşekkür edermişçesine kafamı salladım. Bu sırada Erkan çoktan yanımıza gelmişti.
"Sibel sınıfa." dedi dişlerinin arasından. Sibel aynı şekilde kafa sallayınca dönüp bana baktı önümüzde dikilirken.
"Gönder şunu." Omuz silktim.
"Gitmek istemezse gitmez.' dedim.
"İyi siz bilirsiniz." derken yüzüme, özellikle gözlerime bakmamaya özen gösterdiğini fark ettim.
"Şu an seni dövmek istiyorum." dedi yumruklarını sıkarken. "Ama belki yanlış anlamışımdır diye geldim."
"Yapma şunu kendine zarar veriyorsun." dedim ne dediğini umursamadan. Koluma yapışıp yüzüme eğildi bu kez.
"Doğru mu anladım diyorum?" dedi sesin yükselterek. Kolumdaki acıdan dolayı gözlerim bir miktar dolmuştu. Sibel ise yan tarafta bir şeylere kızıyordu. Yanımızdaki iki bank boştu ama sol taraftaki diğer ikisi doluydu. Sibel'in onları kovduğunu anımsadım. Döndü ve Erkan'ı uyardı ardından.
"Daha sessiz olur musun, ayrıca bırak çocuğun kolunu." Erkan dişlerini sıkmıştı. Şu an ikimizde onu umursamıyorduk.
"Doğru anladın. Bırak beni." diye direttim. Güçlü kuvvetli bir çocuktum fakat Erkan'ın kolları zamanında yaptığı bilek güreşinden dolayı daha güçlüydü. Kendimi ondan çekemiyordum. Kolumdaki elini çektiğinde uyarımı dikkate aldığını düşünmüştüm. Oysa yakama yapışmıştı bu kez. Bende oturduğum bankts iyice dikleşmiştim.
Onu engelleyebilirdim ama şu an ne bunu yapabilecek gücüm vardı ne de ona vurabilirdim. Sadece ne yapacağını görmek istedim. Gözlerime ilk kez baktı bu süre içerisinde. Ama orada nefreti gördüm. Sonra bir darbe hissettim kafamda. Attığı yumrukla kafam bankın yaslanma yerine çarpmıştı.
Bilincim yerindeydi ama oluşan sızı çok fazlaydı. Uğultular gittikçe artarken Sibel'in onu çekiştirmelerine ve söylediği şeylere şahit oldum.
"Seni bir daha ne benim ne de kardeşimin etrafında görmeyeceğim piç kurusu!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Ghosts • boy×boy
Teen FictionYarım dolu bardakta yüzen iki hayalet, tek bedende iki ruh.