Ali
Hayat nefesimizi kesen anların toplamıdır der bir düşünür. Ben de tam olarak o bahsedilen hayatın ortasındaydım şu an. Nefesim bütünüyle kesilmiş, düşünce yetimi yitirmiş gibiydim. Herkes bize bakıyor, ağzımızdan çıkacak sözleri merakla bekliyor gibiydiler. Erkan ona karşı çıkmamın verdiği şaşkınlık ile bana bakıyordu. Ben ise ne yaptığımı bilmiyor gibiydim.
"Çok cesur değil misin sen?" diye çıkıştı bana. "Bu cesurluğun sana pahalıya patlamasın. Hayır en son o yüzüne sıkı bir kafa yemene sebep olmuştu da."
"Cesaret korkusuz olmak demek degil, korkuya rağmen harekete geçebilmektir. Ve ben bunu başarabiliyorum en azından." diye söylendim.
"Ne oluyor amınakoyayım? Açık konuşun." diye araya girmişti sınıfın en gereksizlerinden Mesut.
"Karışma sen." diye oturtturdu onu Sibel.
"Mesut haklı kızım. Bağırıp çağırıp duruyorsunuz. Bizi germeyin bari." Adını hatırlamadığım bir çocuk daha söylendiğinde Erkan gülmeye başladı.
"Gerilin gerilin. Hatta siz rahat oturmayın bu sınıfta. Çünkü aranızda bir ibne var." Erkan ellerini cebine sokmuş büyük bir rahatlıkla bunu söylerken beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Son ana kadar belki de göz dağı veriyordur diye düşünüyordum. Ama beni büyük bir karanlığa sürüklemişti. Kendimi biraz tanıyorsam, o karanlıkta sonsuza kadar onu bekleyecek kadar da gurursuzdum.
"Nasıl yani aga?" dedi Mesut meraklı çıkan sesi ile. Ellerim titremeye başlamış, gerginlikten dilim damağıma yapışmıştı. Sibel'e bakmaya başladım. Elini ağzına götürmüş şaşkınca bizi izliyordu. Herhalde attığı basit bir lafın bizi buralara getireceğini tahmin edememişti.
"O anlatsın size. Hadi anlat bay korkusuz." Tepkisizce bakmaya devam ederken sıramdan kalkıp sınıfın ortasına doğru yürüdüm. Ellerim iki yanımdayken yumruklarım sıkılıydı. Baş ağrım filizlenmiş ve git gide artıyordu. Tüm sınıf beni izlerken tahtanın önünde öylece durup kelimelerimi toparlamaya çalışıyordum.
"Bence yapma." Sibel hıçkırırken konuşuyordu. Ağlamaya başladığını yeni fark etmiştim.
"Yapmalıyım.." Sadece fısıldamıştım.
"Arkadaşlar birkaç gündür gerginiz farkındasınız... Sebebi.." Ellerimi birleştirmiş gözlerimi tüm sınıfta gezdiriyordum.
"Eş-" dediğimde duraksadım. Ne yaptığımı ancak fark etmiştim sanırım. "Ben eşcinselim." Gözlerimi sıkı sıkıya kapatmış ve gelecek tepkileri bekliyordum. Sınıfta derin bir sessizlik oluşmuştu. Ancak beynimdeki gürültü git gide artıyordu. Bir süre beynimdeki seslere kulak verdikten sonra toparlandım. Tırnaklarımı geçirdiğim avuç içlerim ile cesaretimi toplayıp konuştum.
"Ben bu haldeysem, sizin suçunuz değil. Ben en büyük hatayı kendi içimdeki beni öldürerek yaptım. Sustum hep. Gerçek beni size hiç göstermedim. Hiç bahsetmedim kendimden size. Birbiri ardına sıralanmış kelime yığınından başka bir şey ifade edecek mi size bu söylediklerim bilmiyorum. Ama artık beni tanıyorsunuz." Sonra sustum. Onlara katıldım bir süre.
Birbirlerine bakıyor, ara ara fısıldaşıyor ve kendi aralarında bazı değerlendirmeler yapıyorlardı.
"Yalan mı söyledin bize?" Sınıfın en suskunlarından Esra söylendiğinde ona dönüp elimi salladım.
"Hayır hayır. Ben kimseye düzüm de demedim ki!" diye itiraz ettim.
"Elifle çıkıyordun." Dişlerimi sıkarak Erkan'a baktım.
"Mecbur bırakıldım." Dediğimde bakışlarını kaçırmak ile yetindi.
"Bir ibneyle aynı sınıfta mı duracaksınız?" Erkan'ın sindiği köşeden çıkan cırtlak kız sesi ile gözüm seğirmişti. Ceyda hiç geride durur muydu?
"Ne diyorsun orospu?" Sibel bağırarak ayağa kalktığında Ceyda da ona bağırdı.
"Yalan mı? Belli ki sen de biliyordun. İzin mi vereceğiz bir lanetin bizimle aynı havayı solumasına?" Sınıfa doğru döndüğümde herkesin bir şeyler mırıldandığını gördüm.
"Yasa dışı bir şeymiş gibi bahsetmekten vaz geçin." diye bağırdı Cem. Cem'in bunu normal karşılaması ile içim bir nebze olsun rahatlamıştı. Sibel ve Cem'in yanımda olması diğerlerinin aşağılayıcı bakışlarını göz ardı etmeme yardımcı olabilirdi.
'En azından yaralarını sararlar aptal!'
"Bu öğrendikleriniz sınıftan çıkmayacak!" Sınıf başkanı Tuğkan konuştuğunda ona mahçup bir bakış atmak ile yetindim. İçinde biraz da minnet bulunduruyordu. Sonra Tuğkan Erkan'a bakarak devam etti, "Erkan kişisel bir mesele bu. Ne yapabiliriz ki?" Erkan sinirlenmiş gibi Tuğkan'a bakıyordu.
"Siz de ne meraklıymışsınız ibnelere." diye sinirle yüksek sesle söylendi. "Ne bok yerseniz yiyin." Vücudum bir fazlalıkmış gibi gelmeye başladığında sadece ortada dikilmiş duruyordum. Ondan bunları duymak beni daha çok yaralıyordu. Ama merak ediyordum, onu kim bu kadar hissiz, umursamaz hale getirmişti. Düşünün hâlâ yakıştıramıyordum ona bu yaptıklarını.
"En arkada oturursun o halde." Mesuttan gelen fikir ile diğerleri de ona katıldığında daha fazla dayanamadım. Sınıfın kapısına doğru yönümü çevirdim. Sibel ve Cem'in bağırmalarını duymazdan geliyordum. En büyük hatamı belkide şimdi yapmıştım.
En büyük hatayı insanlara güvenerek yaptım. Kalbimi kırdıkları gibi kurduğum hayallerimi de kırdılar. Artık ne bir hayale ne de bir kalbe sahibim. Paramparçayım.
***
Gidişat ile ilgili yapacağınız her yorum beni yönlendirir. Şimdiden teşekkürler!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Ghosts • boy×boy
Teen FictionYarım dolu bardakta yüzen iki hayalet, tek bedende iki ruh.