26 (Birinci Sevgi Savaşı)

8.4K 678 255
                                    

Ali

"Niye tartıştınız?" diye sordum. Elim hâlâ bileğinin biraz üstündeki sargı bezindeydi. "Boş bir meseleydi." Gözleri ben hariç her yerde geziyordu.

"Boş bir mesele için mi sana zarar verdi?" Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Bıkkınca nefes verdi. "Biz neyin içine düştük Ali?" dedi sessizce. Sesi çok kısık çıksa bile bir çok şey duymuştum. Çaresizlik, kırgınlık ve yorgunluk.. Ağzım açıldı. Ancak tek kelime edemedim.

"Nasıl hâlâ benim yanımdasın? İncittim seni." dedi. Çok yakındık bu sırada. Elimdeki bileğini incitmeden kavrayıp göğsüme koydum. Eli artık kalbimin tam üstündeydi. "Burası hem kör hem sağır Erkan." Gözlerime bakarken elimi çeksem bile o çekmemişti. Birkaç saniye öyle kaldık. Ardından tuvalet kapısının açılması ile aniden geri çekildi.

"Ali!" İçeriye giren Cem, Erkan'ı görünce bir an duraksadı. "Bir sorun mu var?" dedi gözleri ikimiz arasında gidip gelirken. Kafamı sallarken Erkan'a baktım. "Yok bir sorun." Sakince söyledim.

"Sen hayırdır ya?" Ne kadar sakin olursam olayım Erkan çok saldırgandı. Elini sallarken Cem'e tehtitkâr bakışlar atıyordu.

"Sana sormadım." Cem umrunda değilmiş gibi ortaya konuştu ve bana döndü. "Sibel merak etti de." diye kendini açıkladı. Kafamı sallayıp onu onayladım.

"Bugünlerde elim çok kaşınıyor!" Erkan Cem'e bakarak söylediğinde göz devirdim. "Ne! Kaşınıyor işte." diye masumca söylendi. Gözlerim kısılırken gülmeden edemedim. Dünyanın en dengesiz ilişkisine sahiptik. Hiçbir şeydik ama yan yana gelmeden de duramıyorduk.

"Öğle arasının bitmesine ne kadar var?" diye sordum Cem'e.

"23 dakika." Saatine bakıp mırıldandığında kafa salladım. "Sibel kantindeyse yanına gidelim." dedim. Sessiz kaldığına göre onaylamış olmalıydı. Usulca oradan çıkıp kantine doğru yürümeye başladık. Bu saatten sonra ne yapmam gerektiğini iyice düşünmem gerekiyordu ama seçeneklerim çok azdı zaten.

Kantine girdiğimizde Sibel'e doğru yürürken üzerimde hissettiğim gözler ile çevremde göz gezdirdim. Sınıftan bir grup kişi bana bakıyordu. Gerçi haklılardı. Gözüm diğer tarafta Buse ile oturan Elif'e kaydı. İçimdeki anlık kin ile yanına gidip hesap sormak istesem bile bunun saçmalığının farkına varıp yerime oturdum. Cem ile Sibel'e baktığımda çoktan aralarında konuşmaya başladıklarını duydum.

"Çok şükür kötü günleri atlattık." Cem Sibel'e bakıp gevşekçe gülerken anlamamış gibi ona baktım. Elini omzuma atıp sıktı. "Şimdi sıra daha kötü günlerde." Hafifçe sırıttığımda önümden geçen Ceyda ile gülüş yüzümden silinmişti. Ne ara içeri girdiğini fark etmediğim Erkan'ın ve arkadaşlarının oturduğu masaya doğru ilerledi. Yanına vardığında bir şeyler konuşmaya başladılar.

Her şey birer dejavudan ibaretti hayatımda. Aynı döngü birkaç kere tekrarlanıyor ama bir şekilde farklı sonuçlar doğurup hayatımda bir bomba etkisi yaratıyordu. Onlar konuşurken izledim bir süre. Boşuna harcamadım aylarımı, yıllarımı bu çocuk için. Bir erkek bir kız için Roma'yı yakabiliyorsa bende yakabilirdim bazı şeyleri. Bu yaktığım şey hayatım bile olsa yapabilirdim. Sevgim için savaşabilirdim. Sonra kendi kendime şunu söyledim: "Sen benim için bir yanılgıdan ibaret kalmayacaksın."

Ayağa kalktım, derin bir nefes aldım. Bu cırtlak bir savaş çığlığı gibiydi. Ellerimi nereye koyacağımı bilemesem bile kendimden emin gibiydim. Yine ani bir karar almış olsam bile bu sefer bunun pişmanlığını hissetmeyecekmiş gibiydim. Sibel ve Cem'in arkamdaki seslenişlerini dinlemeden Elif'e yöneldim. Bir iki adımda yanındaydım zaten. Kafasını kaldırmış bana bakıyordu. Boğazımı temizledim Erkan'ın üzerimizde gezen gözlerini atlatmaya çalıştım.

"Elif ben-" Durdum ve Sibel'e döndüm. Gülümsediğini gördüğümde ne yapacağımı sezmiş olduğunu fark edip rahatladım. Destekliyor gibiydi.

"Elif ben yapamam. Yanında olamam." dedim bir çırpıda. Yüzü aniden düşmüş, gözlerini kaçırmaya başlamıştı. Eliflerin yan masasında oturan bizim sınıftakiler de pür dikkat beni dinliyordu.

"Elif ben.. Elif ben eşcinselim." Diye itirafta bulundum. Bunu yalnızca Elif değil diğer birkaç masa da duymuştu ama umursamadım. Nasıl olsa bugün yarın birileri sınıftan sızdırırdı bunu. Elif yanakları kızarmış bir biçimde ayağa kalktı. Ellerini bacaklarına sürüp bir süre bana baktı. "Biliyorum." dedi kısık sesle. Bunu yalnızca ben ve Buse duymuş olabilirdik. Gözlerim irice açıldı. Erkan, Elif bir şeyler biliyor derken bundan bahsediyor olmalıydı.

"N-nasıl?" dedim kısık sesle. Omuz silkti. Belli ki birileri söylemişti. Buna rağmen beni hâlâ yanında istiyor olması gerçekliği beni iyice şaşırtıyordu. Resmen takıntıydım onun için. Önümde bir süre daha bekledikten sonra elini kaldırdı ve göğsüme koydu.

"Burası bir gün içinde bulunduğu yanılgıyı anlayacak." diye fısıldadı kulağıma doğru. Ardından biraz geri çekilip gözlerini başka nir yere çevirdi.

"Ve benim için atana kadar savaşacağım. Kimle olursa olsun." dedi bağıra bağıra. Tuttuğum nefesimi seslice bıraktım. Gözümü onun çevirdiği yere çevirdiğimde Erkan ile karşılaştım.

Cesur olmalısın, onun için!

Elif önümden geçip gidecekken bileğini kavradım. Kararlı bir sesle konuştum.

"Sen benim için savaşacaksın ama ben hem kendi benliğim için hem de onun için savaşacağım. Dikkatli ol." Sinirle gözlerini bana çevirdi.

"Hangimiz daha avantajlı tartışmayalım istersen?" derken büyük bir soğukkanlılık ile bileğini çekip yürümeye başladı. Arkamı dönüp enkazdan hallice bedenim ile üzerimdeki gözleri görmezden gelmeye çalıştım. Hayatım üzerine bahse girmiştim ve bu savaştan her türlü zararlı çıkacaktım. En az zararı almak için neler yapmam gerektiğini ise bilmiyordum. Cebimde titreyen telefon ile herhangi bir masaya oturup ekrana baktım.

Eko: Savaşa bir sıfır önde başladın.

Eko: Seninleyim.

Yalnızca inandığım şeyler için savaşırdım ve bu inancı bana o vermişti.

Two Ghosts • boy×boy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin