Ali
Sabah gözlerimi yabancı bir kokuya ve hiç alışık olmadığım bir odaya açmıştım. Annemin tüm diretmeleri ve benim tüm inkarlarıma rağmen Cevdet amcanın iki yıldır boş olan okulun iki sokak ötesindeki evindeydik. Her ihtimale karşı orada tehlikede olduğumuzu söyleyip bizi buraya getirmişlerdi. Burada eskiden annesi ve babası boşanmadan önce Erkanlar yaşardı. Biz küçükken sık sık kaçıp bu eve geldiğimden az çok evi biliyordum.
Şimdiyse okula doğru tedirgin tedirgin yürüyordum. Evet artık bizim sokağa çok da yakın sayılmazdık ama semt aynıydı sonuçta. Yürürken yanımdan her geçen kişi ile tedirginliğim daha da artıyordu. Ve işte okul tam karşımdaydı. Aceleci tavırlarla okulun bahçesine doğru yürüdüm. Bizim sokaktan birkaç tanıdık çocuk ara ara konuşup bana bakıyorlardı bu sırada. Kafamı önüme eğecekken hatalı olmadığımın bilinci tekrar gelmiş ve dik yürüyüşümü daha da dikleştirmiştim.
"Dönün lan önünüze!" diye bağırdım çocuklara bakarken.
"Utanmaza bak konuşuyor birde." diye bir ses işittiğimde hiç durmadan konuştum.
"Ha sen kızları taciz ederken utanmıyorsun da ben mi utanacağım? Hadi lan oradan!" Artık ellerim cebimde daha rahat yürüyordum.
"Vurdu ve gol!" Birinin arkamdan omzuma zıplaması ve bağırması ile korkudan küçük çaplı bir çığlık kaçırmıştım ağzımdan. Ağır başlılığımız buraya kadardı.
"Sibel in Allah aşkına. İnsanım ben taşıyamam seni." diye bağırdığımda alnıma vurup elini kaldırdı. "Uzun eşek mi oynuyoruz? Keşke bundan benim de haberim olsaydı." Sızlandığımda bir kez daha vurdu.
"Bir sayı tut." diye bağırdı. Göz devirip "Üç." dedim. Hemen sırtımdan atlayıp şaşkınca bana baktı. "Yuh ilk tahminde." dediğinde sırıttım. Ki bu dün geceden beri ilk gülüşümdü. "Uğurlu sayın üç çünkü."
"Sevdiğin olmasa seni kaçırmazdım. Vur beni." diyip elini kalbine götürdüğünde güldüm ve okulun giriş kapısına yakın banklardan birine oturdum. Derse daha 20 dakika vardı. Biraz soluklanmanın bir zararı olmazdı.
Oturduğum gibi omuzlarımdaki çantamı bıraktım ve ellerimi yüzüme sardım. Derin bir nefes aldım.
"Ne oldu?" dedi Sibel kafasını eğip yüzüme bakmaya çalışırken. Omuz silkip "Bilirsin bir Kırgın Çiçekler Songül bir de senin başından bela eksik olmaz." diyip güldü. Keyfimi yerine getirmeye çalıştığı belliydi.
"Mahalleli öğrenmiş." dedim direkt. Yüzündeki gülümseme aniden solmuştu. "Ne? Nasıl? Ne zaman?"
"Dün gece işte biri bakkal Cemal'a söylemiş." dedim.
"O şerefsiz de hemen mahalleye mi yaymış?" dediğinde kafa sallamak ile yetindim.
"Ne yaptılar?" dedi. Sesindeki endişe belli oluyordu.
"Bir şey yapamadan Erkan ve babası yetişti neyse ki." Sırtımı dikleştirip ona döndüm. Bir yere dalmış orayı izliyordu.
"Okul da duyar, yönetimin de kulağına gider." diye söylendi dalgın dalgın. "Cem haklıydı. Şimdi daha kötü günler bizi bekliyor." dedim. Kafamı bahçeye çevirip göz gezdirdim. Boş boş insanları izledik bir süre.
"Gözlerim kanıyor amınakoyayım." Gözlerimi bahçeden çekip Sibel'e baktım. "Yine hangi felaketi gördün ya. Bakmak istemiyorum. Lütfen beni ilgilendirmeyen bir şey olsun." dedim. Kafamı çevirmeye korkuyordum.
"Tamam sakin, o zaman sana okula Elif ve Şevket'in el ele girdiğini söylememeliyim." dediğinde kafamı o tarafa çevirdim.
"Rabbim tek tek mi göndersen?" dediğimde cidden okula doğru yürüdüklerini gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Ghosts • boy×boy
Teen FictionYarım dolu bardakta yüzen iki hayalet, tek bedende iki ruh.