*Seri yorum getir kardeşim, hikaye kurudu.
Ali
"Tekila, limonsuz olsun." Elimi baristaya salladığımda kafasıyla onaylayıp içeceklere döndü.
"Beşinci bardak, çarpmasın?" dedi arkamdan beliren ses. Hafif kıyak kafayla ona dönüp baktım. "Hiçbir şey bana sizin kadar çarpamadı." dedim gülümseyerek. Şevket de gülünce göz devirdim. "Gülme lan puşt. Senin buna hakkın yok." Fısıldar bir biçimde söylediğimde kafasını salladı.
"Planladıkları şeyin içinde ben yoktum." dedi gözlerime bakarak.
"Sonuçta bir boklar çevirdin arkamdan." Kafasıyla beni onayladığında önüme konan bardağa kaydı bakışlarım. Limon vardı içinde. Kaşlarımı çatıp barmene baktığımda Şevket beni durdurdu. "Limonlu iç baymasın." dedi sevimsiz bir biçimde.
"Vay amınakoyayım ne kadar düşüncelisin sen öyle?" dedim hayretler içerisinde. Oturduğu yerde dikleşip ciddiyetle bana baktı. "Bak ne olursa olsun eski dostuz. Evet sana kızgındım, seni manevi anlamda hırpalamayı da çok istedim ama asla yapmayacağım şey senin hayatına geri dönülmez zararlar vermek." Uzun uzun konuştuğunda ondan başka her yeri izliyordum. Yoksa hep yaptığım gibi ona inanacak, eski günlerin hatrına bana yapılan her şeye eyvallah demiş olacaktım.
"Elif'e dur demedin." dedim tek cümleyle durumu özetlerken. "Elif'e karşı sesimi çıkaramadığımı benden daha iyi biliyorsun." dediğinde ona doğru eğildim. "Ona karşı biraz sesini çıkartsan şu an ne ben bu durumda olurdum ne de sen bu konuşmayı yapıyor olurdun." Kaşlarını çatıp aynı oranda yüzüme doğru eğildi.
"En başında Erkan'ın söylediklerini reddetseydin, Elif'in elini tutmasaydın hiçbir bok yaşamamış olurduk." İşaret parmağını göğsüme dayayıp dişlerini sıkmıştı. Tek kelime etmedim söylediklerinin üstüne. Sadece doğrulup tekilayı kafama diktim. Boğazımı yakan asitli tat ile yüzümü buruşturdum. Elimi alnıma dayayıp önümdeki masa ile bakıştım.
"On sekizinci yaşımızı böyle geçirdiğimize inanamıyorum." dedi sesindeki burukluk ile. "Elif için beni yok sayıyordun Şevket. Hayırdır?" dedim kafamı kaldırmadan. Önümden geçen baristanın bileğini kavradığımda göz ucuyla bana bakmıştı. "Viski istiyorum." İlerideki şişeleri işaret ederken söylendim. Kafasını sallayıp kolunu çekmişti.
"Sadece bu kadar kötü olamadığımı fark ettim. Seni öyle, o şekilde müdürün odasından çıkarken görünce bir kötü oldum." dedi. Yüzünü veya vücut dilini göremiyordum. Ona bakmamaya özen gösteriyordum. Az sonra barmen gelip önüme şişe ve bardağı koyduğunda ses çıkarmadan bardağ doldurup onun önüne uzattım.
"İç, vicdanını soğutur belki biraz." Kafasını sallayıp aldığında şişeyi avuçlayıp kafaya diktim. "Ali biraz yavaş mı gitsen?"
"Unutmam gereken şeyler var. Bulaşma." dedim sinirle. Şişeyi tekrar kafaya diktiğimde artık hiçbir yeri tek göremediğimi fark ettim. Usulca ayağa kalkıp gözlerimi irice açarak etrafa bakındım. Ardından yanımda sadece silüet olarak gördüğüm bedene döndüm.
"Şev-pişt görüyor musun sende bunu?" İlerideki bütünleşmiş bedenleri gösterirken ayakta zor duruyordum. Aniden gelen baş dönmesi ile tutanacak yer arasam bile artık çok geçti. Elimi uzatmam ve yere düşmem bir olmuştu.
***
Gözlerimi hafif araladığımda gözüme çarpan beyaz ışık ile tekrar kapattım. Feci bir baş ağrısı ve kaburgalarımdaki ani batmalar kendini belli etmeye başladığında ağzımdan bir inilti kaçırdım. Bu sırada kulağıma bir çift ses doluyordu.
"Ah uyandı galiba! Aaa ama niye inildiyor? Doktor bey?"
"Düşmüş Nebahat hanım. Bu çok normal. Tetkikler yapıldı. Herhangi bir şeyi yok. Ağrı ve dokudaki ezilmeler için de ilaçlarını doz doz yazdım zaten." Odada yankılanan kalın sesi dinlerken gözlerimi aralamayı başarmıştım.
"An-ne?" dedim güçlükle. Boğazımdaki kuruma beni zorluyordu. Beni duymamış olacaklar ki konuşmaya devam ediyorlardı.
"Neyse siz eski ilaçlarını da vermeye devam edin. Arada bir alkol kullanmadığından emin olmak için sorgulayın. Sonra böyle sonuçlar doğurabilir." Bahsettikleri hakkında bir fikrim olmasa dahi üstünde pek durmadım ve bu kez daha güçlü bir sesle bağırdım.
"Anne?" Annem kafasını bana çevirdiğinde yüzündeki rahatlama ifadesi içimi ferahlatmıştı. Onu korkutmak isteyeceğim son şeydi. "Oğlum nasıl hissediyorsun?" Hemen yanımdaki sandalyeyi çekip oturduğunda elimi tuttu. Gözlerimle onu takip ediyordum.
"Ne oldu?" dedim kısık sesle. Ardından bir şey hatırlamış gibi kalkıp diğer tarafımdaki komidinin üstünde duran suyu açıp yanıma geldi. Minnetle onu seyrediyordum. Kafamı kaldırıp içmeme yardımcı olduktan sonra tekrar yerine oturmuştu.
"Vücudunda su kaybı var. Bol su içmen gerek. Dün biraz fazla kaçırmışsın alkolü. Sonra düşmüşsün, birkaç yerinde ufak zedelenmeler var ama sorun değil. Biraz tutacaklar ne olur ne olmaz diye. Kafanı çarpıp çarpmadığını bilmiyoruz çünkü." Annem hızlıca toparladığında anılar yavaş yavaş aklıma doluşuyordu.
"Şevket vardı yanımda?"
"Ah evet okuldan arkadaşınmış, o getirmiş hastaneye." dedi gözlerime bakarak.
"Erkan, ona haber verdiniz mi?" Annem kaşlarını çattığında ben de çatmıştım.
"Erkan burada yok değil mi?" diye garipçe sordu. Odada göz gezdirdiğimde kafamı çarpıp çarpmadığımı yokladığını düşündüm.
"Anne kör olmadım. Yok işte." dedim huysuzca. Annemin yüzü güldüğünde elimi tekrar sıkmıştı.
"Bilmem, gelir herhalde. Şevket haber veririm demişti." dedi. Anladım dermişçesine kafamı salladığımda sandalyeden kalkıp cama doğru ilerledi. Bu sırada sıkıntıdan kafamda sürekli dün geceyi tekrarlarken Şevket ile konuşmalarımız da yavaş yavaş geliyordu.
"Şevket dün gece sana neler anlattı?" dedi sesindeki merak ile. Kafamı ona çevirip hayret ile baktım. "Sen konuştuğumuzu nereden biliyorsun?"
"Kendisi söyledi." Omuzlarını silkerken kollarını göğsünde kavuşturdu. "Ergenlik problemlerimizi deşti işte." dedim başımdan savarken. Oturup da anneme saçma sapan ilişki ağımızı anlatacak değildim.
Cevabıma karşın "İyi o halde." dedi yüzündeki sırıtış ile. Garip davranışları beni iyice irrite ettiğinde hafif dikleştim ve ciddi bir ifade takındım suratıma. "Anne bir problem mi var?" dedim kuşku ile. Karşımdaki kadın, on sekiz yıllık annem gözü seğirirken yüzüme bakıp gülümsedi.
"Yok bir şey oğlum. Yok." Tüm bu söylediğine inanabilirdim ancak annemin bir olay karşısında gerildiği veya korktuğu zaman gözünün seğirdiğini bilmeseydim.
Anne inanmak,
inanmak istiyordum sana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Ghosts • boy×boy
Teen FictionYarım dolu bardakta yüzen iki hayalet, tek bedende iki ruh.